Difference between revisions of "Utsuro no Hako - Türkçe:1. Cilt 27755. Defa"

From Baka-Tsuki
Jump to navigation Jump to search
m
 
(24 intermediate revisions by 2 users not shown)
Line 1: Line 1:
 
“Hadi ama, bugün bende değişik bir şey yok mu? Yok mu?”
 
“Hadi ama, bugün bende değişik bir şey yok mu? Yok mu?”
   
Kokone her zaman gözüktüğü haliyle bana yaklaştı. Bana bu soruyu geçmişte zaten sormuştu. Cevap neydi ya?
+
Kokone her zamanki göründüğü haliyle bana yaklaştı. Bana bu soruyu geçmişte zaten sormuştu. Cevap neydi ya?
   
 
“...Rimel sürmüşsün.”
 
“...Rimel sürmüşsün.”
Line 9: Line 9:
 
Anlaşılan doğru bildim.
 
Anlaşılan doğru bildim.
   
“...ee, nasıl gözüküyor?”
+
“...ee, nasıl gözüküyorum?”
   
“Evet, şirin gözüküyorsun,” dedim hiç tereddüt etmeden. Tekrar, doğru cevabı vermiştim. Çok
+
“Evet, şirin görünüyorsun,” dedim hiç tereddüt etmeden. Tekrar, doğru cevabı vermiştim. Çok
ciddi değildim, ama Kokone ‘şirin’ sözünü duyduktan sonra tatmin olmuştu ve yüzünde bir gülümseme ile kafasını salladı.
+
ciddi değildim, ama Kokone ‘şirin’ sözcüğünü duyduktan sonra tatmin olmuştu ve yüzünde bir gülümseme ile kafasını salladı.
   
“Mhım, mhım. Anladım, gözlerin iyi görüyor. Hey, sen—gıcık olan çocuk! Sen de onu örnek almalısın.”
+
“Hım, hımmm... Anladım, gözlerin iyi görüyor. Hey, sen—gıcık olan çocuk! Sen de onu örnek almalısın.”
   
Memnuniyetle kollarını kavuşturdu ve Daiya’ya doğru kafasını çevirdi.
+
Memnuniyetle kollarını kavuşturdu ve kafasını Daiya’ya doğru çevirdi.
   
“Onu söylemektense o dili koparmayı tercih ederim.”
+
“Bunu söyleyeceğime o dili kopartmayı tercih ederim.”
   
“Ah, bütün dünya bir oh çeker. Lütfen devam et.”
+
“Ah, bütün dünya bir oh çeker. Devam et lütfen.”
   
 
“Hayır, benim dilim değil—seninkinden bahsediyorum.”
 
“Hayır, benim dilim değil—seninkinden bahsediyorum.”
   
“Hıhı! Yani beni etkileyici bir şekilde öpme arzun mu var? Lütfen bana olan hayranlığınla ilgili
+
“Haha! Yani beni etkileyici bir şekilde öpmeyi mi arzuluyorsun? Lütfen bana olan hayranlığını bu işe karıştırma~”
hayallere kapılma~”
 
   
İçerisinde bulunduğum durumun hiç farkına varamadan, her zamanki gibi ikisi birbirini ışık
+
İçinde bulunduğum durumun hiç farkına varmaksızın, her zamanki gibi ikisi birbirini ışık
 
hızında aşağılamaya başlamıştı.
 
hızında aşağılamaya başlamıştı.
   
Bundan biraz sonra, Daiya transfer öğrencisinin konusunu açtı.
+
Bundan biraz sonra, Daiya transfer öğrenci konusunu açtı.
   
 
Lütfen çabuk gel, Otonaşi.
 
Lütfen çabuk gel, Otonaşi.
Line 38: Line 37:
   
   
“Adım Aya Otonaşi. Kazuki Hoşino ve sahip dışında kimseye ilgi duymuyorum.”
+
“Adım Aya Otonaşi. Kazuki Hoşino ve ''sahip'' dışında kimseye ilgi duymuyorum.”
   
Aa, Otonaşi? Sen bir transfer öğrencisisin tabii, elbette daha ilk günden sınıf arkadaşlarınla arana mesafe koyabilirsin. Ama ben neredeyse bir senedir bu sınıftayım, o yüzden benim için işler o şekilde yürümüyor, farkında mısın?
+
Aa, Otonaşi? Sen yeni transfer oldun, elbette ki, daha ilk günden sınıf arkadaşlarınla arana mesafe koyabilirsin. Ama ben neredeyse bir senedir bu sınıftayım, o yüzden benim için işler o şekilde yürümüyor, farkında mısın?
   
“Onun ‘sahip’ten kastı ne? Sahip olunan kim? Demeye çalıştığı ‘Hoşino’ya sahip olan kişi’
+
“Onun ‘sahip’ten kastı ne? Sahip de kimmiş? Demeye çalıştığı ‘Hoşino’ya sahip olan kişi’
 
mi?”
 
mi?”
   
“Bu ‘kız arkadaşı’ olmaz ?”
+
“Bu ‘kız arkadaşı’ anlamına gelmez mi?”
   
“Bu da demek olur ki Kazuki'nin bir ‘kız arkadaşı’ var ve transfer öğrenci Otonaşi onu
+
“Yani şu Kazuki'nin bir ‘kız arkadaşı’ var ve transfer öğrenci Otonaşi de o kızı mı arıyor? Neden ki?”
mu arıyor? Neden ki?”
 
   
“Heralde Otonaşi ile arasında bir şeyler vardı. Belki çıkıyorlardır… o zaman ikisini de mi idare ediyordu?!”
+
“Sanıyorum ki Otonaşi ile arasında bir şeyler vardı. Belki çıkıyorlardır… o zaman ikisini de mi idare ediyordu?!”
   
“Aynen öyle! Durum muhakkak böyle! O hali daha komik gibi, onunla devam edelim!”
+
“Aynen! Durum muhakkak böyle! Bu hikaye daha ilginç gibi görünüyor, bununla devam edelim!”
   
“Hoşino için aşk ve nefret şeklinde karışık duyguları olduğu için, onun peşinden koşup bizim
+
“Hoşino'ya karşı karmaşık bir biçimde aşk ve nefret hissettiğinden, onun peşinden koşup bizim
okulumuza transfer oldu. Öye olduğuna eminim.”
+
okulumuza transfer oldu. Eminim ki durum böyle.”
   
“O zaman bu demek olur ki Hoşino… bu kadar güzel bir kızı baştan mı çıkarttı?! Kahretsin!!”
+
“Yani bu Hoşino… böyle bir güzelliği baştan mı çıkarttı?! Kahretsin!!”
   
 
Sınıf arkadaşlarımız bize aldırmadan hakkımızda dedikodu yapmaya devam ettiler.
 
Sınıf arkadaşlarımız bize aldırmadan hakkımızda dedikodu yapmaya devam ettiler.
Bu fikirler nereden akıllarına geliyordu?
+
Bu fikirler nereden akıllarına geliyor tanrı aşkına?
   
“O zaman Hoşino… sadece duygularımla oynadı…”
+
“Yani Hoşino… aslında sadece benimle oynuyordu...”
   
 
“Ne?! Diğeri sen miydin?!”
 
“Ne?! Diğeri sen miydin?!”
   
“Hayır… Ben muhtemelen sırf fazlalıktım… üçüncü, hayır, daha da fazla olmalıydı.”
+
“Hayır… Ben muhtemelen fazlalıktım… üçüncü, hayır,bundan daha da fazlası olmalı.”
   
“Nas… piçe bak.
+
“Nas… piçe bak!
   
 
Kokone ağlama numarası yaptı ve Daiya fırsatı kollayıp her zamankinden daha yüksek sesle
 
Kokone ağlama numarası yaptı ve Daiya fırsatı kollayıp her zamankinden daha yüksek sesle
Line 76: Line 74:
 
uzaklaşmaktansa, bana karşı daha da çok ilgi duyuyorlar.”
 
uzaklaşmaktansa, bana karşı daha da çok ilgi duyuyorlar.”
   
  +
Eee...Bunun neresi benim suçum?
Ehm… ben mi bunun suçlusuydum?
 
   
   
Line 82: Line 80:
   
   
İlk dersten hemen sonra, Otonaşi ile birlikte sınıftan fırladık. Bazı sınıf arkadaşlarımdan doğal olarak destek almama rağmen, bazı erkeklerden kanasusamış bakışlar hissettim—ama öyle şeylere endişelenecek zaman yoktu.
+
İlk dersten hemen sonra, Otonaşi ile birlikte sınıftan fırladık. Sınıf arkadaşlarımın bir kısmı doğal olarak beni desteklerken, bazı erkeklerin de kana susamış bakışlarını sezdim—ama böyle şeylere endişelenecek zaman yoktu.
   
 
Her zamanki yerimize vardık—okul binasının arka tarafı.
 
Her zamanki yerimize vardık—okul binasının arka tarafı.
   
Artık sınıfa katılmakla uğraşmayacaktık.
+
Artık sınıfa zahmet vermek zorunda kalmayacaktık.
   
 
“Anladım. Seninle birlikte çalışmak otomatikman senin ilişki ağına sürüklenmek anlamına
 
“Anladım. Seninle birlikte çalışmak otomatikman senin ilişki ağına sürüklenmek anlamına
 
geliyor. Off… bu hiç pratik değil.”
 
geliyor. Off… bu hiç pratik değil.”
   
Hayır, sorunun onlara söylediklerinden kaynaklığından emindim.
+
Hayır, gayet eminim ki sorunun kaynağı onlara ne söylediğin.
   
 
“Ama bu 27,755 tekrar içerisinde ilk defa onları reddetmenin olumsuz bir etkisi oldu. Bu
 
“Ama bu 27,755 tekrar içerisinde ilk defa onları reddetmenin olumsuz bir etkisi oldu. Bu
gerçekten çok komik.”
+
gerçekten gülünç.”
   
  +
“Hımm, bilemiyorum yani eğer durumu gülünç buluyorsan...”
“Aa, durumun komik olduğunu düşünmenin doğru olduğunu sanmıyorum…”
 
   
 
“Öyle deme. Benim için bile yeni tecrübeler biraz heyecanlıdır. Ayrıca, sırf birlikte çalışmaya
 
“Öyle deme. Benim için bile yeni tecrübeler biraz heyecanlıdır. Ayrıca, sırf birlikte çalışmaya
başladığımız için durumlar epeyce değişti. Bu hoş bir değişiklik.”
+
başladığımız için de durumlar epey değişti. Bu hoş bir değişiklik.”
   
 
“Ne demek istiyorsun?”
 
“Ne demek istiyorsun?”
Line 105: Line 103:
 
“Tek başıma olduğumda göremediğim yeni bir ipucu olabilir.”
 
“Tek başıma olduğumda göremediğim yeni bir ipucu olabilir.”
   
O açıdan, birlikte çalışmaya kesinlikle değerdi, ama... yani…
+
O açıdan, birlikte çalışmaya kesinlikle değer, ama... yani…
   
  +
Şaşırtıcı biçimde, o haklı olabilir. Her şeyden sonra, bugünün öncesinde sınıf 1-6’nın nasıl işlediğini bilmiyordu. Bugünü önceki günlerle karşılaştıramaz bile. Örneğin, o Mogi'ye olan sevgimin dünden bugüne dek nasıl geliştiğini bilemez, diğer bir deyişle Reddeden Sınıfın sürecini de.
Şaşırmıştım, haklı olabilirdi. Ne de olsa, bugünden önce sınıf 1-6’nın nasıl işlediğini <!--
 
Kaxell - nasıl işlemek yerine düzenini kullanmak mı daha uygun olur acaba?--> bilmiyordu. Örneğin,
 
Mogi'ye olan sevgimin dün ve bugün—diğer bir deyişle, Reddeden Sınıf içerisinde geliştiğini
 
bilmiyordu.
 
   
 
“Ama şimdi, özellikle, ne yapmalıyız?”
 
“Ama şimdi, özellikle, ne yapmalıyız?”
   
“...Kazuki, onun hakkında. Düşündüm taşındım ve senin Reddeden Sınıf’la bir ilgin<!--The key -
+
“...bununla ilgili olarak, Kazuki. Çokça düşündüm ve hala daha senin Reddeden Sınıf'ın anahtarı olabileceğinin neticesine vardım.”
anahtarı.. ama garip olmaz mı? Bilemedim key(ki - ha!)--> olduğu sonucuna vardım.”
 
   
 
“He? Yani benden hala şüpheleniyor musun?”
 
“He? Yani benden hala şüpheleniyor musun?”
Line 121: Line 115:
 
“Öyle değil. Bir de sana sorayım: anılarını nasıl hatırlayabiliyorsun?”
 
“Öyle değil. Bir de sana sorayım: anılarını nasıl hatırlayabiliyorsun?”
   
“He… kim bilir?”
+
“Ha… kim bilir?”
   
 
“Bu bir gizem, değil mi? Tabi, sen ve diğerleri arasında bir fark olduğunu hissedebiliyorum,
 
“Bu bir gizem, değil mi? Tabi, sen ve diğerleri arasında bir fark olduğunu hissedebiliyorum,
 
ama sırf senin anılarını hatırlayabilmen garip değil mi?”
 
ama sırf senin anılarını hatırlayabilmen garip değil mi?”
   
“Yani… tabi ki de öyle.”
+
“Yani... tabi ki...”
   
  +
“Nitekim, sahibin amaçları yüzünden de senin yeteneğinin sürdürülebileceğini varsayıyorum.”
“Bu yüzden, senin yeteneğinin sahibin amaçlarından dolayı var.”
 
   
“E..hm..?”
+
“E..Ha...?”
   
 
“Her zamanki gibi uyuşuksun. Başka bir deyişle, <u>senin anılarını hatırlayabilmen sahibin de
 
“Her zamanki gibi uyuşuksun. Başka bir deyişle, <u>senin anılarını hatırlayabilmen sahibin de
 
yararına olabilir</u>.”
 
yararına olabilir</u>.”
   
Reddeden Sınıf’ın amaçlarından biri benim anılarımı hatırlamam mıydı?
+
Reddeden Sınıf’ın amaçları benim anılarımı hatırlamamı mı sağlıyor?
   
“Öyle bir şeyin imkanı yok. Her zaman anılarımı hatırlamıyorum, öyle değil mi? Sen olmasan,
+
“Bu imkansız. Her zaman anılarımı hatırlamıyorum, değil mi? Sen olmasan,
muhtemelen kalan herkes gibi bende anılarımı kaybederdim.”
+
muhtemelen kalan herkes gibi bende anılarımı kaybetmeye devam ederdim.”
   
 
“Öyle, bunun hipotezimdeki hata olduğu söylenebilir. Fakat, senin anılarını muhafaza edebilme
 
“Öyle, bunun hipotezimdeki hata olduğu söylenebilir. Fakat, senin anılarını muhafaza edebilme
kabiliyetin, bu dünyanın geçmişi tekrarlama kabiliyeti kadar bozuk diyebiliriz. O
+
kabiliyetin, bu dünyanın geçmişi tekrarlama kabiliyeti kadar bozuk diyebiliriz. Eğer bu çelişkiyi hesaba katarsan gidişatı açıklayabilirsin: eğer anıların kaybolmuyorsa geçmiş kusursuzca tekrarlanamaz.”
davranışı bu çelişkiyi düşünerek açıklayabilirsin: anıların varsa geçmiş kusursuzca tekrarlanamaz.”
 
   
Bu gerçekten de mümkün olabilirdi. Ama her nedense bana mantıklı gelmedi.
+
Bu gerçekten de mümkün olabilir. Ama her nedense bana mantıklı gelmedi.
   
 
“İlk başta, benim anılarımı hatırlamama izin vermenin ne anlamı var ki?”
 
“İlk başta, benim anılarımı hatırlamama izin vermenin ne anlamı var ki?”
Line 170: Line 163:
   
 
“Aynılar. ...Hayır, kesinlikle farklılar. Aşk nefretten daha kötü bir his, çünkü insanlar onun
 
“Aynılar. ...Hayır, kesinlikle farklılar. Aşk nefretten daha kötü bir his, çünkü insanlar onun
pisliğinin farkında değiller. Aşk sadece itici bir şey.”
+
pisliğinin farkında değiller. Aşk sadece iğrenç bir şey.”
   
İtici, he…
+
İğrenç, he…
   
 
“Bunun şu anda önemi yok. Kazuki, aklına gelen herhangi biri var mı?”
 
“Bunun şu anda önemi yok. Kazuki, aklına gelen herhangi biri var mı?”
Line 178: Line 171:
 
“Bana âşık olan biri demeye çalışıyorsun, değil mi? Öyle birinin olması—”
 
“Bana âşık olan biri demeye çalışıyorsun, değil mi? Öyle birinin olması—”
   
Öyle birinin olmasının imkansız olduğunu söylemek üzereyken, birden aklıma geldi.
+
Öyle birinin olmasının imkansız olduğunu söylemek üzereyken, birden aklıma geliverdi.
   
Biri vardı.
+
Birisi vardı.
   
Bana telefon üzerinden aşkını ilan ettiğinde şaka yapmadıysa—bir aday var.
+
Bana telefonun ucundan aşkını ilan ettiğinde şaka yapmadıysa—bir aday var.
   
“Anlaşılan aklına biri geldi.”
+
“Anlaşılan düşündüğün biri var.”
   
 
“.......”
 
“.......”
Line 193: Line 186:
   
 
“Tabi ki de hayır. Bu kanıt birinin suçlu olup olmadığına karar vermek için hiç de yeterli
 
“Tabi ki de hayır. Bu kanıt birinin suçlu olup olmadığına karar vermek için hiç de yeterli
değil. Fakat, bu olasılığı araştırmamanın anlamı yok.”
+
değil. Fakat, bu olasılığı araştırmamak mantıksız değil.”
   
“Hayır… yani… onun suçlu olmasının imkanı yok.”
+
“Hayır… aslında… onun suçlu olmasının imkanı yok.”
   
 
“Sahibin o olmadığına nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”
 
“Sahibin o olmadığına nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”
   
Onun suçlu olmasını istemediğimdendi sadece. Bunun farkındaydım.
+
Açıkçası onun suçlu olabileceğini duymak istemiyordum. Bunun farkındayım.
   
 
“Reddeden Sınıf içerisinde bulunduğumuz sürece zamanımız sınırsız. Sahibe yaklaşmak için
 
“Reddeden Sınıf içerisinde bulunduğumuz sürece zamanımız sınırsız. Sahibe yaklaşmak için
 
karşımıza çıkan her fırsatı kullanacağız.”
 
karşımıza çıkan her fırsatı kullanacağız.”
   
“...ama şimdiye kadar o yöntemi kullanarak başarılı olmadın, değil mi?”
+
“...ama şimdiye kadar o yöntemi kullanarak başarılı olamadın, değil mi?”
   
 
“Bugün oldukça ağır laf ediyorsun ya. Ama haklısın. Fakat, senin anılarını hatırlayabilmenin,
 
“Bugün oldukça ağır laf ediyorsun ya. Ama haklısın. Fakat, senin anılarını hatırlayabilmenin,
sahibin planlarının bir parçası olduğu şeklinde yeni bir ipucumuz var. Bunu düşenerek daha önce
+
sahibin planlarının bir parçası olduğu yönünde yeni bir ipucumuz var. Daha önce bunu düşenerek
araştırma yapmamıştım. Bu şekilde yeni bilgiye ulaşabilmemizin ihtimali var.”
+
araştırma yapmamıştım. Bu şekilde yeni bilgiye ulaşabilme ihtimalimiz var.”
   
 
“Ama—”
 
“Ama—”
   
“Güvendiğin biri olduğu için onun adını temize çıkartmak istemez misin?”
+
“Kız güvendiğin biri olduğu için onun adını temize çıkartmak istemez misin?”
   
Doğru. Otonaşi tam üstüne basmıştı.
+
Doğru. Otonaşi tam üstüne bastı.
   
O kişiyle ilgili benim de şüphelerim olmalıydı, ondan dolayı onu araştırmak istemiyordum.
+
O kişiyle ilgili benim de şüphelerim vardı ki bu beni onu araştırmak istememeye itiyor.
   
“.......anladım. Sana yardım ederim.”
+
“.......anladım. Sana yardım edeceğim.”
   
 
“Sırf bana yardım etmekle kalmamalısın; tersine, önderliği sen yapmalısın.”
 
“Sırf bana yardım etmekle kalmamalısın; tersine, önderliği sen yapmalısın.”
Line 224: Line 217:
 
O haklıydı. Reddeden Sınıf’tan kurtulmak isteyen bendim.
 
O haklıydı. Reddeden Sınıf’tan kurtulmak isteyen bendim.
   
...Yine de… bir süredir beni baya rahatsız eden bir şey vardı. İçime kötü bir his doğdu.
+
...Yine de… bir süredir beni bayağı rahatsız eden bir şey var. İçime kötü bir his doğdu.
   
“Peki o zaman, gidelim.”
+
“Peki o zaman, gidelim hadi.”
   
 
“B-Bekle bir dakika!”
 
“B-Bekle bir dakika!”
Line 232: Line 225:
 
“Neden tereddüt ediyorsun ki? Sabrım tükenmeye başladı ama!”
 
“Neden tereddüt ediyorsun ki? Sabrım tükenmeye başladı ama!”
   
Beni rahatsız eden ş— ha, anladım.
+
Beni rahatsız eden ş— Aa, anladım.
   
 
Bu tuhaf hissin kaynağını fark edince, kulaklarım kızarmaya başladı.
 
Bu tuhaf hissin kaynağını fark edince, kulaklarım kızarmaya başladı.
Line 240: Line 233:
 
“Ah, hayır, sadece, sen—”
 
“Ah, hayır, sadece, sen—”
   
Neden bana ‘Hoşino’ yerine ‘Kazuki’ demeye başlamıştı?
+
Neden bana ‘Hoşino’ yerine ‘Kazuki’ diye seslenmeye başladı?
   
 
“Ne? Ne diyorsun sen ya? ...Hey, suratın niye daha da çok kızarıyor?”
 
“Ne? Ne diyorsun sen ya? ...Hey, suratın niye daha da çok kızarıyor?”
Line 246: Line 239:
 
“...Ö-Özür dilerim. Yok bir şey.”
 
“...Ö-Özür dilerim. Yok bir şey.”
   
Ne zaman bana ilk adımla hitap etmeye başlamıştı ki? Annem babam bile bana o şekilde hitap
+
Ne zaman bana ilk adımla hitap etmeye başlamıştı ki? Anne-babam bile bana o şekilde hitap
etmiyordu.<ref name=”Honorifics 2”> Japon kültüründe kişilere genellikle aile isimleri veya soyisimleri
+
etmez.* <ref name=”Honorifics 2”> Japon kültüründe kişilere genellikle aile isimleri veya soyisimleri
ile hitap edilir. İlk isim ile hitap etme genellikle iki tarafın da kabul etmesi gereken bir durum.
+
ile hitap edilir. İlk isim ile hitap etmek genellikle iki tarafın da kabul etmesi gereken bir durum ve
Samimiyetin bir simgesidir, ve son ek kullanmamak bir seviye daha samimiyet gerektirir. Daha fazla
+
samimiyetin simgesidir, ayrıca saygı eki kullanmamak da ileri seviye samimiyet gerektirir. Daha fazla
bilgi: http://japoncaderslerim.blogspot.com.tr/2014/01/hitap-sekilleri.html</ref>
+
bilgi: http://japoncaderslerim.blogspot.com.tr/2014/01/hitap-sekilleri.html</ref>
   
 
Sanırım suratım şimdi daha da fazla kızarıyor.
 
Sanırım suratım şimdi daha da fazla kızarıyor.
Line 256: Line 249:
 
“...? ...Peki o zaman? Her neyse, hadi gidelim.”
 
“...? ...Peki o zaman? Her neyse, hadi gidelim.”
   
‘Otonaşi’ bana arkasını dönüp yürümeye başlamıştı.
+
‘Otonaşi’ bana arkasını dönüp yürümeye başladı.
   
 
“T-Tamam…”
 
“T-Tamam…”
   
Ona ‘Otonaşi’ dışında bir isim ile mi hitap etmeliydim? Onun izinden ilerlersem, ona hitap
+
Ona ‘Otonaşi’ dışında bir isimle mi hitap etmeliydim acaba? Mesela ona uyup, ben de ona 'Aya' diye mi seslenseydim?
etmem gereken isim… ‘Aya’?
 
   
...Hayırhayırhayır!!! Yapamam! Yapamam! Bu söz konusu olamazdı!
+
...Hayırhayırhayır!!! Yapamam! Yapamam! Bu söz konusu bile olamaz!
   
En azından ‘Aya Hanım’ olsun… hayır, o bile kabul edilemezdi. Ama ‘Otonaşi’ fazla çekingen
+
En azından ‘Aya Hanım’ olsun… hayır, bu bile kabul edilemez. Ama ‘Otonaşi’ fazla yaygın. Söylenişi kolay ve biraz daha göze çarpmayacak bir şey kullanmalıyım.
olurdu. Söylemesi daha kolay ve rahat bir şey kullanmalıydım.
 
   
 
“Ah…”
 
“Ah…”
   
 
Aklıma bir seçenek gelmişti. Onu da söylemek oldukça utandırıcı, ama o ismi zaten birkaç defa
 
Aklıma bir seçenek gelmişti. Onu da söylemek oldukça utandırıcı, ama o ismi zaten birkaç defa
kullandığım için, işe yaramalıydı.
+
kullandığım için, işe yaramalı.
   
 
“.......Maria.”
 
“.......Maria.”
   
Bu ismi düşük bir tonla mırıldandığımda, ‘Otonaşi’ durup bana döndü. Gözlerini faltaşı
+
Bu ismi düşük bir tonla mırıldandığımda, ‘Otonaşi’ durup bana döndü. Gözleri faltaşı
gibi açmıştı.
+
gibi açıktı.
   
 
“Uvah! Ö-Özür dilerim!!” Son derece beklenmedik tepkisine şahit olunca tepkisel olarak özür
 
“Uvah! Ö-Özür dilerim!!” Son derece beklenmedik tepkisine şahit olunca tepkisel olarak özür
 
diledim.
 
diledim.
   
“...Neden özür diliyorsun? Beni sadece biraz şaşırttın.”
+
“...Neden özür diliyorsun? Beni biraz şaşırttın sadece.”
   
 
“...Kızgın değil misin yani?”
 
“...Kızgın değil misin yani?”
Line 291: Line 282:
 
Otona- hayır, ‘Maria’nın’ ağzı gevşedi.
 
Otona- hayır, ‘Maria’nın’ ağzı gevşedi.
   
“Ama yine de, her şey arasında Maria’yı seçtin… Hıh.”
+
“Ama yine de, her şey arasından Maria’yı seçtin… Hıh.”
   
 
“Ah, yani… hoşuna gitmediyse…”
 
“Ah, yani… hoşuna gitmediyse…”
   
“Bana hava hoş. Sadece tekrar bir şey doğruladım.”
+
“Bana göre hava hoş. Sadece bir şeyi tekrar doğruladım.”
   
“Ehm… neyi doğruladın?”
+
“Imm… neyi doğruladın?”
   
Her nedense, Maria hafifçe gülümsedi.
+
Her nedense, Maria usulca gülümsedi.
 
“Senin, Kazuki, komik biri olduğunu.”
 
   
  +
“Senin, Kazuki, komik bir adam olduğunu.”
   
 
<p style="font-size:2em; text-align: center;">✵</p>
 
<p style="font-size:2em; text-align: center;">✵</p>
   
  +
Didik didik bir şey aranıyorum.
   
  +
Sınıfa geri dönmüştük, ve şimdi bana yanıkmış gibi görünen kızın özel eşyalarını karıştırıyorum.
Bir şeyin içini karıştırıyordum.
 
 
Sınıfa geri dönmüştük, ve şimdi bana düşkünmüş gibi gözüken bir kızın eşyalarını karıştırıyordum.
 
   
Tabi bunu yapmak istediğim için yapmıyordum, ve kendimi aşırı ahlaksız hissediyordum.
+
Tabi ki bunu yapmak istediğim için yapmıyorum, ve ayrıca kendimi aşırı adi hissediyorum.
   
Onun sınıfı şu an beden eğitimi dersindeydi. Maria, onunla doğrudan konuşmaktansa, bu fırsatı
+
Onun sınıfı şu an beden eğitimi dersinde. Maria, onunla doğrudan konuşmaktansa, bu fırsatı kullanıp ipucu bulmak için eşyalarını aramamız gerektiğine karar verdi.
kullanıp ipucu için eşyalarını aramamız gerektiğine karar vermişti.
 
   
  +
Fikir belirtmediysem de ben de aynını düşünüyordum, aşağılık hissi de yok değil ama sessizce itaat ettim.
Sessizce hemfikir olduğum için, kendimi yine de ahlaksız hissederken sözünü dinledim.
 
   
Bu arada, bu aramanın sonuç verebilmesi için benim yapmam gerekiyordu. Maria zaten birkaç defa
+
Bu arada, işi ancak ben yaparsam bu araştırma meyve verir gibi görünüyor. Maria zaten birkaç defa
herkesin eşyalarını karıştırmıştı. Şimdiki duruma bakınca, işe yarar herhangi bir şey bulamamıştı
+
herkesin eşyalarını aramıştı. Şu anki duruma bakılırsa, işe yarar herhangi bir şey bulamamış henüz, ki bu gayet doğal. Maria bizleri yalnızca bir gündür tanıdığından olası kayda değer herhangi bir değişikliği tabi ki ayırt edemeyecek.
henüz, ki bu gayet makuldu. Maria bizi sırf tek bir gündür tanıdığı için potansiyel olarak kayda değer
 
değişikliklerin farkına varamazdı.
 
   
 
“Ohh…”
 
“Ohh…”
   
Kız ders kitaplarına biraz düzen oluşturmak için temiz ve renkli çizgiler kullanmıştı. Notları
+
Kız test kitaplarını bir nevi şekillendirmek için temiz ve renkli çizgiler kullanmıştı. Notlar
küçük ve yuvarlanmış harflerle düzgünce yazılmıştı. Ve burada da birçok renk kullanmıştı. Bir sayfanın
+
küçük ve yuvarlanmış harflerle düzgünce yazılmıştı. Ve burada da birçok renk kullanmış. Bir sayfanın
sol kenarında kedi çizimi vardı. Sonraki sayfada aynı yerde bir tane daha çizim vardı. Sonraki sayfada
+
sol kenarında bir kedi çizimi vardı. Sonraki sayfanın aynı yerinde bir tane daha çizim vardı. Bir sonraki sayfada yine
aynı kedi… o anda bunun bir çevirmeli defter olması gerektiğini anlamıştım. Sayfalara hızla göz atınca,
+
aynı kedi… o anda bunun bir flip-book olduğunu anlamıştım. Sayfaları hızla çevirince, kedi teneke kutudan yaptığı bir roketle uçup gidiyordu. Maria sert bakışlarıyle beni dizginlemeden önce gülmeye başladım.
kedi bir tenekeden yaptığı roket ile uçup gidiyordu. Gülümsemeye başladıktan sonra Maria’nın sert
 
bakışları beni dizginlettirdi.
 
   
Neticede, birçok kızlara özgü şeyler buldum. Eşyalarının renkleri çoğunlukla pembe veya
+
Neticede, kızlara özgü birçok ıvır-zıvır buldum. Eşyaları çoğunlukla pembe veya
beyazdı. Onun iPod’u J-Pop<ref name=”J-Pop”>Japon pop müziği</ref> ile doluydu. Cüzdanı çantasında değildi, öyleyse muhtemelen yanında
+
beyaz renkteydi. iPod’u J-Pop<ref name=”J-Pop”>Japon pop müziği</ref> ile doluydu. Cüzdanı çantasında değildi, öyleyse yanında
  +
taşıyordur muhtemelen.
taşıyordu.
 
   
 
“Hah!”
 
“Hah!”
   
Özenle süslenmiş bir cep telefonu buldum—özel bilgiden ibaret bir hazine.
+
Özenle süslenmiş bir cep telefonu buldum—tam bir kişisel bilgi hazinesi.
   
Birkaç ipucu bulma umudum vardı, ama telefonu kilitliydi ve daha fazla karıştıramadım. ...diğer
+
Birkaç ipucu bulmayı umut ediyordum, ama telefon kilitliydi ve ben de daha fazla karıştıramadım. ...diğer
yandan ise, karaştıramadığım için rahatlamıştım.
+
yandan ise, bunu yapmadığım için rahatlamıştım.
   
Pembe el aynasının yanındaki makyaj çantasına baktım. Bu fondöten olmalıydı, bu renkli rujdu,
+
Pembe el aynasının yanındaki makyaj çantasına baktım. Bu fondöten olmalıydı, bu renkli ruj,
bu göz kalemiydi, bu kirpiklerini kırpmak için kullandığı makastı, ve sonunda oldukça yeni gözüken bir
+
bu göz kalemi, bu da kaşlarını düzeltmek için kullandığı makas, ve sonunda oldukça yeni gözüken bir
 
nesne… rimel herhalde.
 
nesne… rimel herhalde.
   
Line 351: Line 335:
 
Hah?
 
Hah?
   
Tuhaf bir şeyler vardı.
+
Tuhaf bir şeyler var.
   
 
“Bir şey mi buldun Kazuki?”
 
“Bir şey mi buldun Kazuki?”
Line 357: Line 341:
 
“......Daha emin değilim…”
 
“......Daha emin değilim…”
   
Makyaj çantasının içerisinde bulunanları tekrar karıştırdım. İçerisinde özel bir şey olduğunu
+
Makyaj çantasının içerisinde bulunanları tekrar yokladım. İçinde özel bir şey olduğunu
 
düşünmüyorum.
 
düşünmüyorum.
   
 
“Maria, bu makyaj çantasındaki herhangi bir şey gözüne çarpıyor mu?”
 
“Maria, bu makyaj çantasındaki herhangi bir şey gözüne çarpıyor mu?”
   
“Hayır? Daha önceden de karıştırdım, ve içinde özel bir şey bulama—”
+
“Hayır? Daha önceden de karıştırmıştım, ama özel bir şey bulama—”
   
Cümlesinin ortasında suratı donakalmıştı.
+
Cümlesinin ortasında suratı donakaldı.
   
“—bekle, böyle olamaz. O, bu eşyaya sahip olmamalı. Bunu 27,755 tekrar üzerinde fark edemememin
+
“—bekle, böyle olamaz. O, bu eşyaya sahip olmamalı. Bunu 27,755 tekrardır fark edememiş olmamın imkanı yok. Ama… gerçek şu ki—”
imkanı yok. Ama… gerçek şu ki—”
 
   
 
“He? Bir şey mi buldun?”
 
“He? Bir şey mi buldun?”
Line 373: Line 356:
 
“...Kazuki. Bunu gördükten sonra, senin bir şey hissetmiş olman gerekir.”
 
“...Kazuki. Bunu gördükten sonra, senin bir şey hissetmiş olman gerekir.”
   
“...he? ...mm, yani, makyaj yapmasının ona yakışmayacağını düşündüm.”
+
“...he? ...mm, yani, makyaj yapmanın gerçekte ona yakışmayacağını düşündüm.”
   
 
“Yok artık!”
 
“Yok artık!”
   
  +
Maria yüzünü ekşitti.
Maria sanki limon yemiş gibi suratını buruşturdu.
 
   
Çantayı başka ipucu bulmak için karıştırmaya devam ettim. İçerisinde, tanıdık bir şey hissettim
+
Başka ipucu bulmak için çantayı aramaya devam ettim. İçinde, tanıdık bir şey hissettim
 
ve çıkarttım.
 
ve çıkarttım.
   
Line 386: Line 369:
 
Tetikleniyorlardı…
 
Tetikleniyorlardı…
   
Bu tanıdık ambalajı görünce, anılarım zihnimin yüzeyine çıkmaya başladı.
+
Bu tanıdık ambalajı görünce, anılarım gün yüzüne çıktı.
   
''“Başka bir yaklaşım deneseydim, itirafımı kabul etmiş olabilir miydin?”''
+
''“Başka bir yol deneseydim, teklifimi kabul etmiş olabilir miydin?” ''
   
 
''“Aa, tamam. Öyleyse başarana kadar itiraf etmeye devam etmem gerekiyor, değil mi?”''
 
''“Aa, tamam. Öyleyse başarana kadar itiraf etmeye devam etmem gerekiyor, değil mi?”''
Line 398: Line 381:
 
Yok artık.
 
Yok artık.
   
Böyle bir saçmalığa inanamayacaktım.
+
Böyle bir saçmalığa inanamayacağım.
   
Bu sadece bir tesadüftü. Bu sadece tesadüf olmalıydı, ama zihnimin yüzeyinde çıkan anılar hayal
+
Bu sadece bir tesadüf. Salt bir tesadüf olmalıydı, ama hafızamdan gün yüzüne çıkan anılarım beynimin hayal ürünü olmak için fazla gülünç.
ürünü olmak için fazla saçmaydı—
 
   
 
“—Maria, en sevdiğin yemek ne?”
 
“—Maria, en sevdiğin yemek ne?”
Line 412: Line 394:
 
Az önce çantadan çıkarttığım nesneyi gösterdim.
 
Az önce çantadan çıkarttığım nesneyi gösterdim.
   
Bir Umaibō ambalajıydı.
+
Bir Umaibō paketi.
   
  +
“Özellike Mısır Çorbası aromasını severim. Ama kimseye söylememiştim zaten kimse umursamaz diye. Sınıfta sık sık Umaibō yerim, oldukça dönek biriyim, yani diyeceğim, söz konusu tada gelince, hep değişik olanlardan yiyorum. Kimse en çok mısır çorbası aromalı Umaibō’yu sevdiğimi bilmemeliydi!”
“Özellike Mısır Çorbası tadındakini seviyorum. Ama kimsenin umrunda olmadığı için kimseye
 
söylememiştim. Sınıf içerisinde sık sık Umaibō yerim, ama söz konusu tada gelince, oldukça sadakatsiz
 
olduğum söylenebilir, ve hep farklı tattakileri de yerim. En çok Mısır Çorbası tadındaki Umaibō’yu
 
sevdiğimi kimse bilmemeliydi!”
 
   
''“Ama Teriyaki Burger tadını o kadar sevmiyorsun, öyle mi?”''
+
''“Ama Teriyaki Burger tadını o kadar sevmiyorsun, öyle mi?”''
   
 
''“Hangi tadı en çok seviyorsun?”''
 
''“Hangi tadı en çok seviyorsun?”''
   
Yanılmam için dua edip tekrar atıştırmalığın ambalajına baktım.
+
Yanılmam için dua edip abur cubur paketine tekrar baktım.
   
 
Kaç defa bakarsam bakayım, hiçbir şey değişmedi.
 
Kaç defa bakarsam bakayım, hiçbir şey değişmedi.
   
Teriyaki Burger tadında değildi. Mısır Çorbası tadında Umaibō’ydu.
+
Teriyaki Burger tadında değildi. Mısır Çorbası tadındaki Umaibō’ydu.
   
 
Az önce hatırladığım anılar bana bağrıyordu.
 
Az önce hatırladığım anılar bana bağrıyordu.
   
Mısır Çorbası tadında bir Umaibō’nun çantasında bulunması sırf bir tesadüf olsa bile—az önce
+
Çantasında mısır çorbası aromalı Umaibō’nun bulunması sırf bir tesadüf bile olsa—az önce
hatırladığım anılardaki görüntüler inkar edilemezdi.
+
hatırladığım anılardaki görüntüler inkar edilemez.
   
  +
O—sahip.
O—sahipti.
 
   
 
“Kazuki.”
 
“Kazuki.”
   
Maria sıkı sıkı omuzlarımı tuttu. Tırnakları cildime batıyordu ve beni gerçekliğe geri getirdi.
+
Maria sıkıca omuzlarımdan tutuyor. Tırnakları etime batıyor ve beni gerçekliğe geri getiriyor.
   
 
“Sahip kesinlikle o. Sonunda amacımıza vardık… yani, pek sayılmaz.”
 
“Sahip kesinlikle o. Sonunda amacımıza vardık… yani, pek sayılmaz.”
   
Maria bu sözleri hoşnutsuzlukla söyledikten sonra, “Ne demek istiyorsun?” diye sordum.
+
Maria bu sözleri acıyla söyledikten sonra, “Ne demek istiyorsun?” diye sordum.
   
“Bu kadar aptal bir hata yapan biri beni asla 27,755 ‘Okul Transferi’ boyunca aldatmış olamaz.”
+
“Bu kadar aptalca hata yapan biri beni asla 27,755 ‘Okul Transferi’ boyunca aldatmış olamaz.”
   
 
“Ama Maria, sahibin kim olduğunu bilmediğini kabul etmen gerekiyor, öyle değil mi?”
 
“Ama Maria, sahibin kim olduğunu bilmediğini kabul etmen gerekiyor, öyle değil mi?”
   
“Bu doğru değil. Muhtemelen kimliğini birkaç defa keşfettim, ama onun sahip olduğu bilgisini
+
“Bu doğru değil. Muhtemelen kimliğini şimdiden birkaç defa keşfettim, ama sahibin o olduğu bilgisini
 
muhafaza edemedim.”
 
muhafaza edemedim.”
   
 
“He? Niye ki?”
 
“He? Niye ki?”
   
“Kesin bir şey söyleyemem, ama bu Reddeden Sınıf’ın başka bir işlevi olduğunu tahmin ediyorum.
+
“Kesin bir şey söyleyemem, ama bu Reddeden Sınıf’ın başka bir işlevi olduğunu sanıyorum.
Mantıklı olurdu. Sahip kendisinin değişmeyen bir döngü içerisinde olduğuna inandığı sürece, Reddeden Sınıf
+
Mantıklı. Sahip kendisinin değişmeyen bir döngü içerisinde olduğuna inandığı sürece, Reddeden Sınıf sürmeye
devam eder. Ama biri onun sahip olduğunu bilse, bu ön koşul hemen parçalanır. Dolayısıyla, biri onun
+
devam eder. Ama biri onun sahip olduğunu bilirse, bu ön koşul hemen parçalanır. Dolayısıyla, biri onun
sahip olduğunu keşfeder etmez, o anı siliniyor.”
+
sahip olduğunu keşfeder keşfetmez, o anı siliniyor.”
   
 
“...Ama bu defa sahibin kim olduğunu biliyoruz.”
 
“...Ama bu defa sahibin kim olduğunu biliyoruz.”
   
“Tabi ki. Ama bu sevinmek için bir sebep hiç değil,” sıkkın bir sesle dedi Maria. “Bu defa
+
“Tabi ki. Ama bu sevinmek için bir sebep hiç değil,” dedi Maria sıkkın bir sesle. “Eğer bu sefer bir şey yapmazsak, bu ipucunu tekrar kaybedeceğiz.”
bunun hakkında bir şey yapmazsak, bu ipucunu tekrar kaybedeceğiz.”
 
   
 
Anladım. Bu defa sahibi yenmezsek, bu tekrarda öğrendiğimiz her şeyi unutup, suçlu peşindeki
 
Anladım. Bu defa sahibi yenmezsek, bu tekrarda öğrendiğimiz her şeyi unutup, suçlu peşindeki
arayışımızı tekrar baştan başlatacaktık.
+
arayışımızı tekrar baştan başlatacağız.
   
Maria’nın sinirli olduğu belliydi ve dudaklarını ısırıyordu. Bir şeyi başarmak için tek bir
+
Maria’nın rahatsız olduğu belliydi ve dudaklarını ısırıyordu. Bir şeyi başarmak için yalnızca tek bir
fırsatın olması biraz sinir bozucu olmalıydı, ne de olsa her şeyi tekrar tekrar yapabilmeye alışmıştı.
+
fırsatının olması biraz sinir bozucu, ne de olsa her şeyi tekrar tekrar baştan yapabilmeye alışmıştı.
   
 
“...Ama Maria, hayat tek turda sonucu belli olan bir yarış değil mi? Durum ne kadar önemsiz
 
“...Ama Maria, hayat tek turda sonucu belli olan bir yarış değil mi? Durum ne kadar önemsiz
 
olursa olsun, son kaydedilmiş noktaya geri dönme düğmesi yoktur.”
 
olursa olsun, son kaydedilmiş noktaya geri dönme düğmesi yoktur.”
   
O lafı oldukça severim, ama Maria bana soğuk gözlerle baktı.
+
Bu sözü oldukça severim, ama Maria bana soğuk gözlerle baktı.
   
“Bu verilmesi gereksiz yüreklendirmenin ne anlamı var ?”
+
“Bu sapmış cesaretlendirmenle elde edebileceğimiz ne ki?”
   
 
O bile iç çekti.
 
O bile iç çekti.
Line 482: Line 460:
 
Özürümü duyduktan sonra, Maria azıcık sakinleşti.
 
Özürümü duyduktan sonra, Maria azıcık sakinleşti.
   
“Evet, tabi ki de öyleyim. Ama durumumuz sıkıntılı olduğu için değil.”
+
“Evet, tabi ki öyleyim. Ama durumumuz sıkıntılı olduğu için değil.”
   
“...ama ondan çok?”
+
“...değil ama aksine?”
   
 
“Anlamıyor musun? Onun sahip olduğunu tekrar tekrar öğrenmeme rağmen, Reddeden Sınıf henüz
 
“Anlamıyor musun? Onun sahip olduğunu tekrar tekrar öğrenmeme rağmen, Reddeden Sınıf henüz
sonlanmadı. Bunun ne anlama geldiğini anlamıyor musun?”
+
sonlanmadı. Bunun ne anlama geldiğini anlayamıyor musun?”
   
 
Kafamı yana eğdim.
 
Kafamı yana eğdim.
   
Bana mı, suçluya mı, kendisine miydi bilmiyordum, ama Maria sinirli bir şekilde birkaç söz
+
Bana mı, suçluya mı, kendisine miydi bilmiyordum ama Maria müthiş bir öfkeyle birkaç laf
 
etti:
 
etti:
   
Line 504: Line 482:
 
“Ah, aşk ustası, Kazuki Hoşino, sonunda geldi!”
 
“Ah, aşk ustası, Kazuki Hoşino, sonunda geldi!”
   
Her zamanki gibi, Kokone benimle şakayla karışık alay ediyordu.
+
Her zamanki gibi, Kokone şakayla karışık benimle alay ediyor.
   
  +
Şu anda öğle yemeği arası. Maria ile beraber sabahki tüm dersleri ektik, ve dolayısıyla herkes bize takılmaya başladı. Ama Maria’nın sessizliği sağolsun sınıf arkadaşlarımız çabucak bizimle alay etmekten vazgeçti. Meraklı bakışları hala üzerimizde gerçi ama. Neyse, olacak o kadar.
Şu an öğlen arasındaydık. Maria ile bütün sabah derslerimizi ektik, ve dolayısıyla herkes
 
bizimle alay etmeye başlamıştı. Ama Maria’nın sessizliği sayesinde herkes bizimle alay etmekten
 
oldukça çabuk vazgeçti. Meraklı bakışları hala bizim üzerimizdeydi ama. Neyse, o kadarı olacaktı.
 
   
 
“Dinle Kokone. Gerçeği söylemek gerekirse—”
 
“Dinle Kokone. Gerçeği söylemek gerekirse—”
   
Kendimi durdurdum. Çünkü Kokone’nin suratı az önceki rahat halinden ciddi bir hale gelmişti,
+
Kendimi frenledim. Çünkü Kokone’nin suratı az önceki rahat halinden ciddi bir hale gelmişti, ve gömleğimin kolunu çekiştiriyordu.
ve gömleğimin kolunu çekiştiriyordu.
 
   
Maria’ya gözümün kenarından baktıktan sonra, Kokone beni sınıftan dışarı çıkarttı.
+
Maria’ya bakış attıktan sonra, Kokone beni sınıfın dışına çıkarttı.
   
“Kazu, lütfen lafı dolandırma ve soracağım soruya dürüstce cevap ver.”
+
“Kazu, lütfen lafı dolandırma ve soracağım soruya dürüstçe cevap ver.”
   
 
Tam kapının yanında, Kokone kolumu bıraktı ve konuşmaya devam etti.
 
Tam kapının yanında, Kokone kolumu bıraktı ve konuşmaya devam etti.
Line 525: Line 500:
 
“...Neden soruyorsun?”
 
“...Neden soruyorsun?”
   
Dedim, cevabı bilmeme rağmen. Kokone yere baktı, ve cevap veremedi.
+
Dedim, cevabı biliyordum halbuki. Kokone gözlerini devirdi, ve cevap veremedi.
   
 
“Maria ile olan ilişkimi o kadar kolay tanımlayamam.”
 
“Maria ile olan ilişkimi o kadar kolay tanımlayamam.”
Line 533: Line 508:
 
“Ama Otonaşi dışında birini seviyorum.”
 
“Ama Otonaşi dışında birini seviyorum.”
   
Kokone sözlerimi duyunca gözlerini sonuna kadar açtı ve bana baktı.
+
Kokone sözlerimi duyunca gözlerini fal taşı gibi açtı ve bana baktı.
   
 
“Yani—”
 
“Yani—”
   
Ama Kokone başka bir şey söylemedi. Başka yere baktı ama—bunu hemen fark ettim.
+
Ama Kokone başka bir şey söylemedi. Başka yere baktı-ama bunu hemen fark ettim.
   
Sınıfın içine bakıp gözleriyle birini aradı.
+
Sınıfa dalıp birini aradı.
   
  +
Gözleri hareket etmeyi durduruyor.
Gözlerinin hareketleri durdu.
 
   
  +
Ve Kasumi Mogi’ye odaklanıyordu.
Ve üstünde durdukları kişi—Kasumi Mogi’ydi.
 
   
Mart'tan sonraki zaman içerisinde henüz Mogi'ye âşık olmamıştım. Ve bu tekrar boyunca, 27,755. tekrarda,
+
Mart'ın 1'ine dek Mogi'ye daha henüz âşık olmamıştım. Ve bu tekrar boyunca, 27,755. olan, onunla hiçbir şekilde iletişimde bulunmadım.
onunla hiçbir iletişimde bulunmadım.
 
   
 
“Kokone, gerçeği söylemek gerekirse yapmanı istediğim bir şey var. O da—”
 
“Kokone, gerçeği söylemek gerekirse yapmanı istediğim bir şey var. O da—”
   
“Evet. Söylemene gerek yok. Buraya kadar konuşmamız benim için her şeyi açıkladı,” dedi Kokone,
+
“Evet. Söylemene gerek yok. Buraya kadarki konuşmamız bana her şeyi açıkladı,” dedi Kokone,
gülümseyerek. “Okuldan sonra kulüp odası<!--Yemek yapma odası nedir ya.. aklıma daha iyi bir şey
+
gülümseyerek. “Okuldan sonra mutfak sana uyar mı? Sana orada o zaman her şeyi anlatacağım!”
gelirse sabahın 3ünde değiştiririm, ama şimdilik bu lanet sözü kullanmaktan yana çarem yok. Gomen na! -
 
->—sana uyar mı? Sana orada o zaman her şeyi anlatacağım!”
 
   
  +
Bir anlığına niye mutfak diye düşündüm—ama doğru ya, Kokone Ev Bilimi<ref name=”Ev Bilimi”>Öğrencilerin bir hocanın gözetimi altında yemek yapmasını öğrendiği ders veya okul sonrası etkinlik. https://en.wikipedia.org/wiki/Home_economics#/media/File:RSWittgensteinLehrk%C3%BCchev1985unbek.jpg</ref> kulübünün üyesiydi.
Bir anlığına niye kulüp odası<!--Kulüp odası çok mu tuhaf oluyor acaba?--> diye düşündüm—ama doğru ya,
 
Kokone Ev Ekonomi kulüpünün bir üyesiydi.
 
   
 
“Muhtemelen bugün bizden başka kimse olmaz.”
 
“Muhtemelen bugün bizden başka kimse olmaz.”
   
Kafamı salladığımda, bana tekrar baktı. Onun ifadesinin arkasındaki düşünceleri tahmin bile
+
Kafamı salladığımda, bana tekrar baktı. Onun bu yüzünün arkasında sakladığı düşünceleri tahmin bile edemiyorum.
edemiyordum.
 
   
 
“Kazuki.”
 
“Kazuki.”
   
Bizi kapının ötesinden izleyen Maria, bana seslendi. Bu muhtemelen geri çekilmem için bir
+
Bizi kapının ötesinden izleyen Maria, seslendi bana. Bu muhtemelen geri çekilmem için bir işaret.
işaretti.
 
   
Kokone’ye “görüşürüz” dedim, ve ona arkamı dönmek üzereydim.
+
Kokone’ye “sonra görüşürüz” dedim, ve ona arkamı dönmek üzereydim.
   
 
“Ah, bekle bir dakika!”
 
“Ah, bekle bir dakika!”
Line 574: Line 543:
 
Kokone beni durdurdu. Durup ona tekrar baktım.
 
Kokone beni durdurdu. Durup ona tekrar baktım.
   
“Em, sorabilir miyim? Aa, ama tabi ki cevap vermek zorunda değilsin…”
+
“Im, sorabilir miyim? Aa, ama tabi ki cevap vermek zorunda değilsin…”
   
 
“Ne?”
 
“Ne?”
Line 584: Line 553:
 
“Mogi!”
 
“Mogi!”
   
Bunu duyduğu an, Kokone yere bakıp yüzünü sakladı. Ama yüzündeki ifadeyi görmüştüm bile.
+
Bunu duyduğu an, Kokone yere bakıp yüzünü sakladı. Ama ben yüzündeki ifadeyi farketmiştim bile.
   
 
Kokone gülümsüyordu.
 
Kokone gülümsüyordu.
Line 592: Line 561:
 
 
   
Okul bitti.
+
Okul bitmişti.
   
Kulüp odasından birinin çığlıklarını duyduk. Girer girmez, her şeyin ters gittiğini fark ettik.
+
Ev bilimi odasından birinin çığlıklarını duyduk. Girer girmez, her şeyin ters gittiğinin farkına varmıştık.
   
Bu olağanüstü fırsatı kaçırmıştık.
+
Bu olağanüstü fırsatı kaçırdık.
   
Planladığımız gibi, Kokone Kirino ve Kasumi Mogi kulüp odasındaydı. Hayır, daha doğrusu—Kasumi
+
Planlandığı gibi, Kokone Kirino ve Kasumi Mogi ev bilimi odasındaydı. Hayır, daha doğrusu—Kasumi Mogi ve <u>bir zamanlar</u> Kokone Kirino olan şey ordaydı.
Mogi ve <u>bir zamanlar</u> Kokone Kirino olan şey mevcuttu.
 
   
Kulüp odası kanlar içerisindeydi.
+
Ev bilimi odası kanlar içerisindeydi.
   
Suçlu elinde kanlı mutfak bıçağını tutuyordu.
+
Suçlu elinde kana bulanmış mutfak bıçağını tutuyordu.
   
 
“Kazu.”
 
“Kazu.”
Line 611: Line 579:
 
“...N-neden—”
 
“...N-neden—”
   
Anlayamıyordum. Neden öyle bir şey yapmıştı?
+
Anlamıyorum. Neden öyle bir şey yaptı?
   
Üstü başı kan içinde olan Mogi, bana baktı. Her zamanki gibi ifadesizdi. Ama gözlerinde suçlunun ben olduğunu söyleyen bir ışığın titrediğini<!--flicker?--> fark ettim.
+
Üstü başı kan-revan içindeki Mogi, bana bakıyordu. Her zamanki gibi ifadesiz. Ama gözlerinde alevlenen ve beni kınayan bir ışık farkettim.
   
Ahh, evet. Doğru. Bu durum için ben de suçlanmalıydım.
+
Ahh, evet. Doğru. Kesinlikle ben de bu durum için suçlanmalıyım.
   
 
“Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl,
 
“Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl,
Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl”
+
Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl”
   
Mogi ara vermeksizin lanete benzeyen bir şeyler mırıldandı.
+
Mogi ara vermeksizin lanete benzer bir şeyler mırıldanıyor.
   
  +
Bunu duymak istemiyorum. Sadece kulaklarımı tıkamak istiyorum, Ama bunu bile yapamam. Bir anda Mogi-san'ın kana bulanmış bedenini görünce bedenim üzerindeki hakimiyetimi kaybettim. Sözleri kulaklarımı ele geçirdi. Çaresizce o sözlerin anlamını idrak etmemek için sakınmayı denedim. Ama nafile- sözcükler bir çığ gibi eziyor beni, üzerime çöküp donakalmış bedenimi kaplıyorlar.
Bunu duymak istemiyordum. Sadece kulaklarımı kapamak istedim, Ama onu bile yapamadım. Mogi-
 
san’ı kanlar içinde görünce vücudum üzerindeki hakimiyetimi kaybetmiştim. Sözleri kulaklarıma hücum etti<!--İstila etti belki? Tecavüz çok mu ağır oldu acaba? bence de xd-->. Onun sözlerinin anlamını idrak edememek
 
için çırpındım. Ama faydasızdı—sözleri üzerime çığ gibi düştü, üzerime yağıp donakalmış vücudumu
 
kapladılar.
 
   
Mogi konuşuyordu.
+
Mogi konuşuyor.
   
  +
Beni kınayan o kelimeleri söylüyor.
Beni kınadığı sözlerini söylüyordu.
 
   
 
“Öl!”
 
“Öl!”
 
 
   
   

Latest revision as of 19:52, 4 October 2018

“Hadi ama, bugün bende değişik bir şey yok mu? Yok mu?”

Kokone her zamanki göründüğü haliyle bana yaklaştı. Bana bu soruyu geçmişte zaten sormuştu. Cevap neydi ya?

“...Rimel sürmüşsün.”

“Vay! Helal olsun Kazu!”

Anlaşılan doğru bildim.

“...ee, nasıl gözüküyorum?”

“Evet, şirin görünüyorsun,” dedim hiç tereddüt etmeden. Tekrar, doğru cevabı vermiştim. Çok ciddi değildim, ama Kokone ‘şirin’ sözcüğünü duyduktan sonra tatmin olmuştu ve yüzünde bir gülümseme ile kafasını salladı.

“Hım, hımmm... Anladım, gözlerin iyi görüyor. Hey, sen—gıcık olan çocuk! Sen de onu örnek almalısın.”

Memnuniyetle kollarını kavuşturdu ve kafasını Daiya’ya doğru çevirdi.

“Bunu söyleyeceğime o dili kopartmayı tercih ederim.”

“Ah, bütün dünya bir oh çeker. Devam et lütfen.”

“Hayır, benim dilim değil—seninkinden bahsediyorum.”

“Haha! Yani beni etkileyici bir şekilde öpmeyi mi arzuluyorsun? Lütfen bana olan hayranlığını bu işe karıştırma~”

İçinde bulunduğum durumun hiç farkına varmaksızın, her zamanki gibi ikisi birbirini ışık hızında aşağılamaya başlamıştı.

Bundan biraz sonra, Daiya transfer öğrenci konusunu açtı.

Lütfen çabuk gel, Otonaşi.



“Adım Aya Otonaşi. Kazuki Hoşino ve sahip dışında kimseye ilgi duymuyorum.”

Aa, Otonaşi? Sen yeni transfer oldun, elbette ki, daha ilk günden sınıf arkadaşlarınla arana mesafe koyabilirsin. Ama ben neredeyse bir senedir bu sınıftayım, o yüzden benim için işler o şekilde yürümüyor, farkında mısın?

“Onun ‘sahip’ten kastı ne? Sahip de kimmiş? Demeye çalıştığı ‘Hoşino’ya sahip olan kişi’ mi?”

“Bu ‘kız arkadaşı’ anlamına gelmez mi?”

“Yani şu Kazuki'nin bir ‘kız arkadaşı’ var ve transfer öğrenci Otonaşi de o kızı mı arıyor? Neden ki?”

“Sanıyorum ki Otonaşi ile arasında bir şeyler vardı. Belki çıkıyorlardır… o zaman ikisini de mi idare ediyordu?!”

“Aynen! Durum muhakkak böyle! Bu hikaye daha ilginç gibi görünüyor, bununla devam edelim!”

“Hoşino'ya karşı karmaşık bir biçimde aşk ve nefret hissettiğinden, onun peşinden koşup bizim okulumuza transfer oldu. Eminim ki durum böyle.”

“Yani bu Hoşino… böyle bir güzelliği baştan mı çıkarttı?! Kahretsin!!”

Sınıf arkadaşlarımız bize aldırmadan hakkımızda dedikodu yapmaya devam ettiler. Bu fikirler nereden akıllarına geliyor tanrı aşkına?

“Yani Hoşino… aslında sadece benimle oynuyordu...”

“Ne?! Diğeri sen miydin?!”

“Hayır… Ben muhtemelen fazlalıktım… üçüncü, hayır,bundan daha da fazlası olmalı.”

“Nas… piçe bak!”

Kokone ağlama numarası yaptı ve Daiya fırsatı kollayıp her zamankinden daha yüksek sesle konuşmaya başladı. Off, ikisi niye sırf böyle zamanlarda işbirliği yapıyor ki…

“...Ne kadar rahatsız edici,” diye mırıldandı Otonaşi. “Senin sayende, benden uzaklaşmaktansa, bana karşı daha da çok ilgi duyuyorlar.”

Eee...Bunun neresi benim suçum?



İlk dersten hemen sonra, Otonaşi ile birlikte sınıftan fırladık. Sınıf arkadaşlarımın bir kısmı doğal olarak beni desteklerken, bazı erkeklerin de kana susamış bakışlarını sezdim—ama böyle şeylere endişelenecek zaman yoktu.

Her zamanki yerimize vardık—okul binasının arka tarafı.

Artık sınıfa zahmet vermek zorunda kalmayacaktık.

“Anladım. Seninle birlikte çalışmak otomatikman senin ilişki ağına sürüklenmek anlamına geliyor. Off… bu hiç pratik değil.”

Hayır, gayet eminim ki sorunun kaynağı onlara ne söylediğin.

“Ama bu 27,755 tekrar içerisinde ilk defa onları reddetmenin olumsuz bir etkisi oldu. Bu gerçekten gülünç.”

“Hımm, bilemiyorum yani eğer durumu gülünç buluyorsan...”

“Öyle deme. Benim için bile yeni tecrübeler biraz heyecanlıdır. Ayrıca, sırf birlikte çalışmaya başladığımız için de durumlar epey değişti. Bu hoş bir değişiklik.”

“Ne demek istiyorsun?”

“Tek başıma olduğumda göremediğim yeni bir ipucu olabilir.”

O açıdan, birlikte çalışmaya kesinlikle değer, ama... yani…

Şaşırtıcı biçimde, o haklı olabilir. Her şeyden sonra, bugünün öncesinde sınıf 1-6’nın nasıl işlediğini bilmiyordu. Bugünü önceki günlerle karşılaştıramaz bile. Örneğin, o Mogi'ye olan sevgimin dünden bugüne dek nasıl geliştiğini bilemez, diğer bir deyişle Reddeden Sınıfın sürecini de.

“Ama şimdi, özellikle, ne yapmalıyız?”

“...bununla ilgili olarak, Kazuki. Çokça düşündüm ve hala daha senin Reddeden Sınıf'ın anahtarı olabileceğinin neticesine vardım.”

“He? Yani benden hala şüpheleniyor musun?”

“Öyle değil. Bir de sana sorayım: anılarını nasıl hatırlayabiliyorsun?”

“Ha… kim bilir?”

“Bu bir gizem, değil mi? Tabi, sen ve diğerleri arasında bir fark olduğunu hissedebiliyorum, ama sırf senin anılarını hatırlayabilmen garip değil mi?”

“Yani... tabi ki...”

“Nitekim, sahibin amaçları yüzünden de senin yeteneğinin sürdürülebileceğini varsayıyorum.”

“E..Ha...?”

“Her zamanki gibi uyuşuksun. Başka bir deyişle, senin anılarını hatırlayabilmen sahibin de yararına olabilir.”

Reddeden Sınıf’ın amaçları benim anılarımı hatırlamamı mı sağlıyor?

“Bu imkansız. Her zaman anılarımı hatırlamıyorum, değil mi? Sen olmasan, muhtemelen kalan herkes gibi bende anılarımı kaybetmeye devam ederdim.”

“Öyle, bunun hipotezimdeki hata olduğu söylenebilir. Fakat, senin anılarını muhafaza edebilme kabiliyetin, bu dünyanın geçmişi tekrarlama kabiliyeti kadar bozuk diyebiliriz. Eğer bu çelişkiyi hesaba katarsan gidişatı açıklayabilirsin: eğer anıların kaybolmuyorsa geçmiş kusursuzca tekrarlanamaz.”

Bu gerçekten de mümkün olabilir. Ama her nedense bana mantıklı gelmedi.

“İlk başta, benim anılarımı hatırlamama izin vermenin ne anlamı var ki?”

“Ben nereden bileyim?” dedi doğrudan. “Ama insanları en çok harekete geçiren duygu nedir biliyorum.”

“Ne?”

Otonaşi gözlerime derin derin baktı ve konuştu.

“Aşk.”

“...’aşk’..?”

Onun suratındaki dehşet ifadesinden dolayı kelimeyi anlamıyla hemen bağdaştıramadım. Ah, aşk?

“Otonaşi, çok tatlı bir şey söyledin öyle.”

Otonaşi bana soğuk gözlerle baktı.

“Tatlı olan ne? Yeteri kadar yoğun aşkın nefretten hiçbir farkı yok.”

“Nefretle aynı mı?” Afalladım. “...t-tamamen farklı şeyler onlar!”

“Aynılar. ...Hayır, kesinlikle farklılar. Aşk nefretten daha kötü bir his, çünkü insanlar onun pisliğinin farkında değiller. Aşk sadece iğrenç bir şey.”

İğrenç, he…

“Bunun şu anda önemi yok. Kazuki, aklına gelen herhangi biri var mı?”

“Bana âşık olan biri demeye çalışıyorsun, değil mi? Öyle birinin olması—”

Öyle birinin olmasının imkansız olduğunu söylemek üzereyken, birden aklıma geliverdi.

Birisi vardı.

Bana telefonun ucundan aşkını ilan ettiğinde şaka yapmadıysa—bir aday var.

“Anlaşılan düşündüğün biri var.”

“.......”

“Ne oldu?”

“...ehm, yani. Bu bana âşık olan kızın illa suçlu olduğu anlamına gelmez, değil mi?”

“Tabi ki de hayır. Bu kanıt birinin suçlu olup olmadığına karar vermek için hiç de yeterli değil. Fakat, bu olasılığı araştırmamak mantıksız değil.”

“Hayır… aslında… onun suçlu olmasının imkanı yok.”

“Sahibin o olmadığına nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”

Açıkçası onun suçlu olabileceğini duymak istemiyordum. Bunun farkındayım.

“Reddeden Sınıf içerisinde bulunduğumuz sürece zamanımız sınırsız. Sahibe yaklaşmak için karşımıza çıkan her fırsatı kullanacağız.”

“...ama şimdiye kadar o yöntemi kullanarak başarılı olamadın, değil mi?”

“Bugün oldukça ağır laf ediyorsun ya. Ama haklısın. Fakat, senin anılarını hatırlayabilmenin, sahibin planlarının bir parçası olduğu yönünde yeni bir ipucumuz var. Daha önce bunu düşenerek araştırma yapmamıştım. Bu şekilde yeni bilgiye ulaşabilme ihtimalimiz var.”

“Ama—”

“Kız güvendiğin biri olduğu için onun adını temize çıkartmak istemez misin?”

Doğru. Otonaşi tam üstüne bastı.

O kişiyle ilgili benim de şüphelerim vardı ki bu beni onu araştırmak istememeye itiyor.

“.......anladım. Sana yardım edeceğim.”

“Sırf bana yardım etmekle kalmamalısın; tersine, önderliği sen yapmalısın.”

O haklıydı. Reddeden Sınıf’tan kurtulmak isteyen bendim.

...Yine de… bir süredir beni bayağı rahatsız eden bir şey var. İçime kötü bir his doğdu.

“Peki o zaman, gidelim hadi.”

“B-Bekle bir dakika!”

“Neden tereddüt ediyorsun ki? Sabrım tükenmeye başladı ama!”

Beni rahatsız eden ş— Aa, anladım.

Bu tuhaf hissin kaynağını fark edince, kulaklarım kızarmaya başladı.

“Hm? Neyin var Kazuki? Yüzün kıpkırmızı.”

“Ah, hayır, sadece, sen—”

Neden bana ‘Hoşino’ yerine ‘Kazuki’ diye seslenmeye başladı?

“Ne? Ne diyorsun sen ya? ...Hey, suratın niye daha da çok kızarıyor?”

“...Ö-Özür dilerim. Yok bir şey.”

Ne zaman bana ilk adımla hitap etmeye başlamıştı ki? Anne-babam bile bana o şekilde hitap etmez.* [1]

Sanırım suratım şimdi daha da fazla kızarıyor.

“...? ...Peki o zaman? Her neyse, hadi gidelim.”

‘Otonaşi’ bana arkasını dönüp yürümeye başladı.

“T-Tamam…”

Ona ‘Otonaşi’ dışında bir isimle mi hitap etmeliydim acaba? Mesela ona uyup, ben de ona 'Aya' diye mi seslenseydim?

...Hayırhayırhayır!!! Yapamam! Yapamam! Bu söz konusu bile olamaz!

En azından ‘Aya Hanım’ olsun… hayır, bu bile kabul edilemez. Ama ‘Otonaşi’ fazla yaygın. Söylenişi kolay ve biraz daha göze çarpmayacak bir şey kullanmalıyım.

“Ah…”

Aklıma bir seçenek gelmişti. Onu da söylemek oldukça utandırıcı, ama o ismi zaten birkaç defa kullandığım için, işe yaramalı.

“.......Maria.”

Bu ismi düşük bir tonla mırıldandığımda, ‘Otonaşi’ durup bana döndü. Gözleri faltaşı gibi açıktı.

“Uvah! Ö-Özür dilerim!!” Son derece beklenmedik tepkisine şahit olunca tepkisel olarak özür diledim.

“...Neden özür diliyorsun? Beni biraz şaşırttın sadece.”

“...Kızgın değil misin yani?”

“Neden kızgın olayım ki? Bana istediğin şekilde hitap et.”

“A-Anladım.”

Otona- hayır, ‘Maria’nın’ ağzı gevşedi.

“Ama yine de, her şey arasından Maria’yı seçtin… Hıh.”

“Ah, yani… hoşuna gitmediyse…”

“Bana göre hava hoş. Sadece bir şeyi tekrar doğruladım.”

“Imm… neyi doğruladın?”

Her nedense, Maria usulca gülümsedi.

“Senin, Kazuki, komik bir adam olduğunu.”

Didik didik bir şey aranıyorum.

Sınıfa geri dönmüştük, ve şimdi bana yanıkmış gibi görünen kızın özel eşyalarını karıştırıyorum.

Tabi ki bunu yapmak istediğim için yapmıyorum, ve ayrıca kendimi aşırı adi hissediyorum.

Onun sınıfı şu an beden eğitimi dersinde. Maria, onunla doğrudan konuşmaktansa, bu fırsatı kullanıp ipucu bulmak için eşyalarını aramamız gerektiğine karar verdi.

Fikir belirtmediysem de ben de aynını düşünüyordum, aşağılık hissi de yok değil ama sessizce itaat ettim.

Bu arada, işi ancak ben yaparsam bu araştırma meyve verir gibi görünüyor. Maria zaten birkaç defa herkesin eşyalarını aramıştı. Şu anki duruma bakılırsa, işe yarar herhangi bir şey bulamamış henüz, ki bu gayet doğal. Maria bizleri yalnızca bir gündür tanıdığından olası kayda değer herhangi bir değişikliği tabi ki ayırt edemeyecek.

“Ohh…”

Kız test kitaplarını bir nevi şekillendirmek için temiz ve renkli çizgiler kullanmıştı. Notlar küçük ve yuvarlanmış harflerle düzgünce yazılmıştı. Ve burada da birçok renk kullanmış. Bir sayfanın sol kenarında bir kedi çizimi vardı. Sonraki sayfanın aynı yerinde bir tane daha çizim vardı. Bir sonraki sayfada yine aynı kedi… o anda bunun bir flip-book olduğunu anlamıştım. Sayfaları hızla çevirince, kedi teneke kutudan yaptığı bir roketle uçup gidiyordu. Maria sert bakışlarıyle beni dizginlemeden önce gülmeye başladım.

Neticede, kızlara özgü birçok ıvır-zıvır buldum. Eşyaları çoğunlukla pembe veya beyaz renkteydi. iPod’u J-Pop[2] ile doluydu. Cüzdanı çantasında değildi, öyleyse yanında taşıyordur muhtemelen.

“Hah!”

Özenle süslenmiş bir cep telefonu buldum—tam bir kişisel bilgi hazinesi.

Birkaç ipucu bulmayı umut ediyordum, ama telefon kilitliydi ve ben de daha fazla karıştıramadım. ...diğer yandan ise, bunu yapmadığım için rahatlamıştım.

Pembe el aynasının yanındaki makyaj çantasına baktım. Bu fondöten olmalıydı, bu renkli ruj, bu göz kalemi, bu da kaşlarını düzeltmek için kullandığı makas, ve sonunda oldukça yeni gözüken bir nesne… rimel herhalde.

“—”

Hah?

Tuhaf bir şeyler var.

“Bir şey mi buldun Kazuki?”

“......Daha emin değilim…”

Makyaj çantasının içerisinde bulunanları tekrar yokladım. İçinde özel bir şey olduğunu düşünmüyorum.

“Maria, bu makyaj çantasındaki herhangi bir şey gözüne çarpıyor mu?”

“Hayır? Daha önceden de karıştırmıştım, ama özel bir şey bulama—”

Cümlesinin ortasında suratı donakaldı.

“—bekle, böyle olamaz. O, bu eşyaya sahip olmamalı. Bunu 27,755 tekrardır fark edememiş olmamın imkanı yok. Ama… gerçek şu ki—”

“He? Bir şey mi buldun?”

“...Kazuki. Bunu gördükten sonra, senin bir şey hissetmiş olman gerekir.”

“...he? ...mm, yani, makyaj yapmanın gerçekte ona yakışmayacağını düşündüm.”

“Yok artık!”

Maria yüzünü ekşitti.

Başka ipucu bulmak için çantayı aramaya devam ettim. İçinde, tanıdık bir şey hissettim ve çıkarttım.

“Ah—”

Tetikleniyorlardı…

Bu tanıdık ambalajı görünce, anılarım gün yüzüne çıktı.

“Başka bir yol deneseydim, teklifimi kabul etmiş olabilir miydin?”

“Aa, tamam. Öyleyse başarana kadar itiraf etmeye devam etmem gerekiyor, değil mi?”

Yok artık.

Yok artık.

Yok artık.

Böyle bir saçmalığa inanamayacağım.

Bu sadece bir tesadüf. Salt bir tesadüf olmalıydı, ama hafızamdan gün yüzüne çıkan anılarım beynimin hayal ürünü olmak için fazla gülünç.

“—Maria, en sevdiğin yemek ne?”

“...Şimdi neden öyle bir şeyden konuşuyorsun ki?” Maria bana bakıp kaşlarını çattı. “...Hey, neyin var Kazuki? İyi gözükmüyorsun!”

“...Bilirsin ya, benim en sevdiğim atıştırmalık Umaibō’dur.”

Az önce çantadan çıkarttığım nesneyi gösterdim.

Bir Umaibō paketi.

“Özellike Mısır Çorbası aromasını severim. Ama kimseye söylememiştim zaten kimse umursamaz diye. Sınıfta sık sık Umaibō yerim, oldukça dönek biriyim, yani diyeceğim, söz konusu tada gelince, hep değişik olanlardan yiyorum. Kimse en çok mısır çorbası aromalı Umaibō’yu sevdiğimi bilmemeliydi!”

“Ama Teriyaki Burger tadını o kadar sevmiyorsun, öyle mi?”

“Hangi tadı en çok seviyorsun?”

Yanılmam için dua edip abur cubur paketine tekrar baktım.

Kaç defa bakarsam bakayım, hiçbir şey değişmedi.

Teriyaki Burger tadında değildi. Mısır Çorbası tadındaki Umaibō’ydu.

Az önce hatırladığım anılar bana bağrıyordu.

Çantasında mısır çorbası aromalı Umaibō’nun bulunması sırf bir tesadüf bile olsa—az önce hatırladığım anılardaki görüntüler inkar edilemez.

O—sahip.

“Kazuki.”

Maria sıkıca omuzlarımdan tutuyor. Tırnakları etime batıyor ve beni gerçekliğe geri getiriyor.

“Sahip kesinlikle o. Sonunda amacımıza vardık… yani, pek sayılmaz.”

Maria bu sözleri acıyla söyledikten sonra, “Ne demek istiyorsun?” diye sordum.

“Bu kadar aptalca hata yapan biri beni asla 27,755 ‘Okul Transferi’ boyunca aldatmış olamaz.”

“Ama Maria, sahibin kim olduğunu bilmediğini kabul etmen gerekiyor, öyle değil mi?”

“Bu doğru değil. Muhtemelen kimliğini şimdiden birkaç defa keşfettim, ama sahibin o olduğu bilgisini muhafaza edemedim.”

“He? Niye ki?”

“Kesin bir şey söyleyemem, ama bu Reddeden Sınıf’ın başka bir işlevi olduğunu sanıyorum. Mantıklı. Sahip kendisinin değişmeyen bir döngü içerisinde olduğuna inandığı sürece, Reddeden Sınıf sürmeye devam eder. Ama biri onun sahip olduğunu bilirse, bu ön koşul hemen parçalanır. Dolayısıyla, biri onun sahip olduğunu keşfeder keşfetmez, o anı siliniyor.”

“...Ama bu defa sahibin kim olduğunu biliyoruz.”

“Tabi ki. Ama bu sevinmek için bir sebep hiç değil,” dedi Maria sıkkın bir sesle. “Eğer bu sefer bir şey yapmazsak, bu ipucunu tekrar kaybedeceğiz.”

Anladım. Bu defa sahibi yenmezsek, bu tekrarda öğrendiğimiz her şeyi unutup, suçlu peşindeki arayışımızı tekrar baştan başlatacağız.

Maria’nın rahatsız olduğu belliydi ve dudaklarını ısırıyordu. Bir şeyi başarmak için yalnızca tek bir fırsatının olması biraz sinir bozucu, ne de olsa her şeyi tekrar tekrar baştan yapabilmeye alışmıştı.

“...Ama Maria, hayat tek turda sonucu belli olan bir yarış değil mi? Durum ne kadar önemsiz olursa olsun, son kaydedilmiş noktaya geri dönme düğmesi yoktur.”

Bu sözü oldukça severim, ama Maria bana soğuk gözlerle baktı.

“Bu sapmış cesaretlendirmenle elde edebileceğimiz ne ki?”

O bile iç çekti.

“Ö-Özür dilerim… sadece biraz sinirli gözüküyordun.”

Özürümü duyduktan sonra, Maria azıcık sakinleşti.

“Evet, tabi ki öyleyim. Ama durumumuz sıkıntılı olduğu için değil.”

“...değil ama aksine?”

“Anlamıyor musun? Onun sahip olduğunu tekrar tekrar öğrenmeme rağmen, Reddeden Sınıf henüz sonlanmadı. Bunun ne anlama geldiğini anlayamıyor musun?”

Kafamı yana eğdim.

Bana mı, suçluya mı, kendisine miydi bilmiyordum ama Maria müthiş bir öfkeyle birkaç laf etti:

“Sahibe karşı defalarca kaybettim.”



“Kokone.”

“Ah, aşk ustası, Kazuki Hoşino, sonunda geldi!”

Her zamanki gibi, Kokone şakayla karışık benimle alay ediyor.

Şu anda öğle yemeği arası. Maria ile beraber sabahki tüm dersleri ektik, ve dolayısıyla herkes bize takılmaya başladı. Ama Maria’nın sessizliği sağolsun sınıf arkadaşlarımız çabucak bizimle alay etmekten vazgeçti. Meraklı bakışları hala üzerimizde gerçi ama. Neyse, olacak o kadar.

“Dinle Kokone. Gerçeği söylemek gerekirse—”

Kendimi frenledim. Çünkü Kokone’nin suratı az önceki rahat halinden ciddi bir hale gelmişti, ve gömleğimin kolunu çekiştiriyordu.

Maria’ya bakış attıktan sonra, Kokone beni sınıfın dışına çıkarttı.

“Kazu, lütfen lafı dolandırma ve soracağım soruya dürüstçe cevap ver.”

Tam kapının yanında, Kokone kolumu bıraktı ve konuşmaya devam etti.

“Otonaşi ile nasıl bir ilişkin var?”

“...Neden soruyorsun?”

Dedim, cevabı biliyordum halbuki. Kokone gözlerini devirdi, ve cevap veremedi.

“Maria ile olan ilişkimi o kadar kolay tanımlayamam.”

Kokone sessiz kaldı, hala yere bakıyordu.

“Ama Otonaşi dışında birini seviyorum.”

Kokone sözlerimi duyunca gözlerini fal taşı gibi açtı ve bana baktı.

“Yani—”

Ama Kokone başka bir şey söylemedi. Başka yere baktı-ama bunu hemen fark ettim.

Sınıfa dalıp birini aradı.

Gözleri hareket etmeyi durduruyor.

Ve Kasumi Mogi’ye odaklanıyordu.

Mart'ın 1'ine dek Mogi'ye daha henüz âşık olmamıştım. Ve bu tekrar boyunca, 27,755. olan, onunla hiçbir şekilde iletişimde bulunmadım.

“Kokone, gerçeği söylemek gerekirse yapmanı istediğim bir şey var. O da—”

“Evet. Söylemene gerek yok. Buraya kadarki konuşmamız bana her şeyi açıkladı,” dedi Kokone, gülümseyerek. “Okuldan sonra mutfak sana uyar mı? Sana orada o zaman her şeyi anlatacağım!”

Bir anlığına niye mutfak diye düşündüm—ama doğru ya, Kokone Ev Bilimi[3] kulübünün üyesiydi.

“Muhtemelen bugün bizden başka kimse olmaz.”

Kafamı salladığımda, bana tekrar baktı. Onun bu yüzünün arkasında sakladığı düşünceleri tahmin bile edemiyorum.

“Kazuki.”

Bizi kapının ötesinden izleyen Maria, seslendi bana. Bu muhtemelen geri çekilmem için bir işaret.

Kokone’ye “sonra görüşürüz” dedim, ve ona arkamı dönmek üzereydim.

“Ah, bekle bir dakika!”

Kokone beni durdurdu. Durup ona tekrar baktım.

“Im, sorabilir miyim? Aa, ama tabi ki cevap vermek zorunda değilsin…”

“Ne?”

“Sevdiğin kişi kim, Kazu?”

Hemen cevap verdim.

“Mogi!”

Bunu duyduğu an, Kokone yere bakıp yüzünü sakladı. Ama ben yüzündeki ifadeyi farketmiştim bile.

Kokone gülümsüyordu.



Okul bitmişti.

Ev bilimi odasından birinin çığlıklarını duyduk. Girer girmez, her şeyin ters gittiğinin farkına varmıştık.

Bu olağanüstü fırsatı kaçırdık.

Planlandığı gibi, Kokone Kirino ve Kasumi Mogi ev bilimi odasındaydı. Hayır, daha doğrusu—Kasumi Mogi ve bir zamanlar Kokone Kirino olan şey ordaydı.

Ev bilimi odası kanlar içerisindeydi.

Suçlu elinde kana bulanmış mutfak bıçağını tutuyordu.

“Kazu.”

Beni fark etmiş olmasına rağmen, ifadesi her zamanki gibiydi.

“...N-neden—”

Anlamıyorum. Neden öyle bir şey yaptı?

Üstü başı kan-revan içindeki Mogi, bana bakıyordu. Her zamanki gibi ifadesiz. Ama gözlerinde alevlenen ve beni kınayan bir ışık farkettim.

Ahh, evet. Doğru. Kesinlikle ben de bu durum için suçlanmalıyım.

“Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl”

Mogi ara vermeksizin lanete benzer bir şeyler mırıldanıyor.

Bunu duymak istemiyorum. Sadece kulaklarımı tıkamak istiyorum, Ama bunu bile yapamam. Bir anda Mogi-san'ın kana bulanmış bedenini görünce bedenim üzerindeki hakimiyetimi kaybettim. Sözleri kulaklarımı ele geçirdi. Çaresizce o sözlerin anlamını idrak etmemek için sakınmayı denedim. Ama nafile- sözcükler bir çığ gibi eziyor beni, üzerime çöküp donakalmış bedenimi kaplıyorlar.

Mogi konuşuyor.

Beni kınayan o kelimeleri söylüyor.

“Öl!”


  1. Japon kültüründe kişilere genellikle aile isimleri veya soyisimleri ile hitap edilir. İlk isim ile hitap etmek genellikle iki tarafın da kabul etmesi gereken bir durum ve samimiyetin simgesidir, ayrıca saygı eki kullanmamak da ileri seviye samimiyet gerektirir. Daha fazla bilgi: http://japoncaderslerim.blogspot.com.tr/2014/01/hitap-sekilleri.html
  2. Japon pop müziği
  3. Öğrencilerin bir hocanın gözetimi altında yemek yapmasını öğrendiği ders veya okul sonrası etkinlik. https://en.wikipedia.org/wiki/Home_economics#/media/File:RSWittgensteinLehrk%C3%BCchev1985unbek.jpg


Geri Git - 0. Defa Geri Dön - Ana Sayfa (Main Page) Devam Et - 27,755. Defa