Utsuro no Hako - Türkçe: 4. Cilt 1. Bölüm

From Baka-Tsuki
Revision as of 16:35, 4 January 2016 by LoyalBlue (talk | contribs)
Jump to navigation Jump to search

HakoMari4-OyunB.jpg


▶Birinci Gün [Kazuki Hoshino]’nun Odası

---*Çatırt*

Şeffaf eller vücudumun derinliklerine uzandı ve organlarımı ezdi. Bu oyuna sığmak için eziliyordum, parçalanıyordum, küçültülüyordum. Bütün vücudumun baş döndürücü şekilde döndüğünü hissettim, giysiler ile birlikte bir çamaşır makinesinin içine atılmış gibi.

Böyle bir tecrübenin psikolojik rahatsızlığını yaşarken o eller kadar şeffaf oldum. Bütün vücudumu kaybetmiş gibi haffifleştim, ve farkında olmadan kapattığım gözlerimi yavaşça açtım.

Gördüğüm ilk şey boş bir tavan ve oradan sarkan yalnız bir ampül.

Kalbimin atışları hızlandı.

Bu hapis gibi odaya bir kez daha konulmuştum.

...hayır, bu tam olarak doğru değildi. Doğrusu bu benim buraya ilk gerçek gelişimdi. Tek bir hata bile yapamayacağım bir savaşta yer alacaktım.

Daiya ile olan sözümü hatırladım.


«O sekiz gün boyunca kimse kimseyi öldürmez ise hayatta kalabilirsin.»

«Ve---eğer oyunun öyle sonlanmasını sağlayabilirsen, ben de ‘Asılsızlık Oyunu’nu yok ederim. Senin sözünü ettiğin ‘adillik’ bu olsa gerek, değil mi?»


Benim hedefim ‘kutu’yu yok etmek, Maria’yı kurtarmak, ve gerçek dünyaya geri dönmekti.

‘Reddeden Sınıf’ı ve ‘Balçıkta Yedi Gece’yi sahiplerini bulup ‘kutu’larını teslim etmeye ikna ederek çözebilmiştik. Ama bu sefer o yöntem işe yaramayacaktı. ‘Asılsızlık Oyunu’nun sahibi Daiya ikna edilemez biriydi.

O yüzden onu ikna edemezdim; ona karşı galibiyet elde etmem gerekiyordu.

Gruba önderlik yapıp kimsenin kimseyi öldürmemesini sağlamam gerekiyordu. Kimsenin ölmediği bir son oluşturmam gerekiyordu.

Etrafa bakındım. Geçen seferki gibi küçük odada tuvalet ve lavabo gördüm. Ayrıca yaklaşık 20 inç bir ekran, bir masa, ve masanın üzerinde hintkeneviri torbacık vardı.

Torbacığın içerikleri de aynıydı. Bir tükenmez kalem, bir not defteri, bir mavi saat, yedi parça katı yemek, taşınabilir bir cihaz ve bir bıçak.

Fakat---


«TanışTığımıZa - memNun oldum»

Noitan adlı tiksinç, yeşil ayı beni bu sefer böyle karşıladı.

---’Tanıştığımıza memnun oldum’, he?

Biraz garip geldi, ama esas karşılama buydu. Onunla daha önceden birkaç defa tanışmış olma hissine kapılsam da bu bizim ilk gerçek tanışmamızdı. Şimdiye kadar sadece NPC’lerim, benim kopyalarım onunla tanışmıştı. Bu tanışmayı sadece [temsili tecrübe] şeklinde yaşamıştım.

«Gufufu - TanışTığımıZa - memNun oldum - Kazuki-kun - Peki - sen şimDi - kenDi [Sınıf]’ını - seçecekSin»

“...? Kendi [Sınıf]’ımı seçebiliyor muyum?”

«Evet - [Asil Krallık] oyunCunun - NPC’lere göRe daha - aVantajlı olacak şeKilde - taSarlandı - BöyLece diğErlerinin - NPC olDuğu bilgiSi - ve [temsili tecrübe]’ler ile - davRanışlaRı ve kiŞilikLeri - haKkında bilGin - Seni onlAra göre - daHa - psikolojik olarak üstün - kıLar»

“Ve kişinin kendi [Sınıf]’ını seçmesi de bu üstünlüklerden biri…”

«AyNen öyLe» Noitan’ın görüntüsü ortadan kalktı ve ekranda [Sınıf]’lar görüntülendi.

[Kral]

[Prens]

[Dublör]

[Büyücü]

[Şovalye]

[Devrimci]

“...hım?”

[Kral], [Büyücü] ve [Devrimci] seçeneklerinin üzerlerinin her nedense çizgildiğini fark ettim.

«Üzeri çizili [Sınıf]’lar - seçemeyeceğin [Sınıf]’lar! - Bunun sebebi - daha önceden - diğer oyuncular - tarafından seçilmeleri»

Noitan sorumun cevabını vererek durumu açıkladı.

Daha önceden seçilen [Sınıf]’lar demek. [Devrimci] Daiya, [Kral] Yuuri-san ve [Büyücü] de… öğrenme fırsatım olmamıştı, ama Iroha-san olmalıydı.

“Ama böyle bir kural var olmasının sebebi ne?”

«ÇünKü - sıraLarı daHa önce - olan oyunCular - fazLa dezaVantajDa - olurlaRdı bu - kuRal olmaDan! - [Temsili tecrübe]’lerden - daHa az - bilgi eDindiler - ne de olSa - Bu sebepTen - eşitLiği sağlaMak için - onların [Sınıf] seçimi - konuSunda daHa Çok - seÇenek veRiriz»

Anladım. ...gerçi, ilk oyuncunun yine de büyük bir dezavantajda olduğunu düşünüyordum…

Her neyse, bunun anlamı [Prens], [Dublör] veya [Şovalye] vardı seçebileceğim [Sınıf]’lar arasında. ...anlaşıldığı gibi kalan [Sınıf]’lar oyunun gidişini kontrol etmek için pek uygun değildi.

“Aa…”

Belli bir şey fark ettim.

Sadece o üç [Sınıf]’tan seçebilirdim. Bu ayrıca tehlikeli [Sınıf]’ların, [Kral], [Büyücü] ve [Devrimci]’nin başkalarına verileceği anlamına geliyordu.

Yuuri-san’ın oyuncu olduğu ikinci oyunu hatırladım. O oyunda ben [Devrimci]’ydim. Buna rağmen felaket ile sonuçlanmıştı ama… ya Koudai Kamiuchi [Devrimci] olsaydı?

Daha da kötü sonuçlanırdı. Bundan emindim. Muhtemelen Maria’yı bile kurtaramazdım.

Eğer Daiya veya Koudai Kamiuchi bu defa [Devrimci] olursa---

“---ah…”

Tüylerim ürperdi. Eğer öyle olursa oyunu hadisesiz ve barışçıl bir şekilde bitirmenin imkanı olmazdı.

...hayır, ürkek gibi davranmak şeklinde bir seçeneğim yoktu. Hala onlara sekizinci günün <E> vaktine kadar hiçbir ölümün gerçekleşmesine izin vermeden önderlik yapmam gerekiyordu.

«Seç - arTık»

Noitan tarafından teşvik edilince dikkatimi ekrana çevirdim.

[Prens], [Dublör] ve [Şovalye] - hangisi gruptan kimsenin ölmesine fırsat vermeden önderlik yapabilmem için en iyi seçenekti? Sonuç olarak en iyi seçeneğin [Devrimci]’yi engellemek olduğunu düşünüyordum. Öyleyse---

Karar verdiğim seçeneği basmak için elimi uzattım.

«Emin - miSin?»

Beni aceleyle seçmeye teşvik ettikten sonra Noitan şimdi de böyle bir soru sordu!

“......Eminim!”

Kazanma koşulları benzer olduğu için [Devrimci]’yi kendi tarafına getirmeye en uygun [Sınıf]. Ve bunun üstüne engelleme kabiliyetleri olan [Sınıf]. Bu da---

[Şovalye] düğmesine bastım.

Ekran anında değişti ve Noitan’ın görüntüsü belirdi tekrar.

«Peki - Kazuki-kun [Şovalye] oldu - Umarım - kaRakter hikaYesinde - yazılDığı giBi - diğerlerine karşı hissettiğin intikamı - gizLeYip - ihaNet edip - onları kıLıcınla - kesip biçersin»

“...intikam he. Saçmalama.”

Bunu mırıldadığımda, yeşil ayının ağzı kocaman bir sırıtmaya dönüştü.

«Hayır, seni kandırıp seni vahşice öldüren o hayvanlara karşı kin tutuyorsun, değil mi? Seni kendi canları uğruna öldürdüler! Hehehe»

Kekelemesi kesildi ve o çirkef sözleri hiç çarpıtmadan söyledi. Hatırladım. Bu çirkin yeşil ayı istediğinde akıcı olarak konuşabiliyordu.

“...Daha çok yanılamazsın! Ben hiç kin tutmuyorum!”

«Aziz gibi davranmaktan vazgeç seni velet! Yoksa tam ölmek üzereyken herkesi mi affedersin gerizekalı gibi gülerek, seni lanet mazoist? Zaten senin değil onların ölmesi gerektiğini düşünüyorsun, öyle değil mi? Ya, tabi ki de öyle düşünüyorsun. Ne de olsa diğerleri de seni katlettiklerinde aynı şekilde düşündüler.»

“Öyle düşünmemin imka---”

Ama orada lafımı kestim.

Tabi ki de onlara karşı kin beslemiyordum. Onlardan intikam almak da istemiyordum. Öyle yapmayı hiç de istemiyordum.

Fakat --- Yuuri-san’ın öldürdüğü kişi gerçekten de «bendim». Ama o sadece benim kopyamdı tabi.

Eğer hayatımı tehlikeye atmazsam hedefimi elde edemem. O yüzden diğerlerini korumak uğruna hayatımı tehlikeye atmaya hazırdım. Onlar için kalkan gibi davranıp olan her şeyi kendi üzerime almam da gerekebilirdi.

---beni birkaç defa öldüren insanları korumak uğruna.

Bunu tereddüt etmeden yapabilir miydim? Kuşkulanmadan? Açıkçası… pek emin değildim. Öyleyse bu küçük kuşku beni hedefimi elde etmekten alıkoyacak mıydı?

Başımı iki yana salladım.

O şekilde düşünmenin bir anlamı yoktu.

Sadece var gücüm ile herkesin birbirine güvenebileceği bir uylaşım oluşturmam gerekiyordu. Eğer bunu elde edebilirsem, kimse öldürmeye başlamayacaktı.

“------Hayır.”

Belki de bu tam olarak doğru değildi. ...hayır, doğru değildi.

Bu yetersizdi.

Karşılıklı güvenden oluşan ilişki tabi ki de gerekli. Ama başlı başına bu hiç de yeterli değildi. Koudai Kamiuchi yine istediği gibi hareket edecekti, Yuuri-san hayatta kalmak uğruna yine başkalarına ihanet edecekti, Iroha-san sadece kendisinin doğru olduğunu düşündüğü şeyleri yapacaktı ve Daiya zaten işbirliği yapmayacaktı.

Öyleyse ben ne yapmalıydım?

«Beni dinlemeyecek misin! Hepsini kan dolu çılgınlıkla öldür yeter seni sinsi katil!»

“Sus!”

«Aralarında bir katilin olduğunu bilmene rağmen hepsiyle el ele tutuşabileceğini mi düşünüyorsun? Bırak öyle düşünceleri! Diğerlerini aşağılık kölelermiş gibi hükmetmen gerekiyor!»

“...kapa çeneni. Köleymiş! Öyle bir şey asla---”

...Hayır, haklı mıydı yoksa? Gerçekten başka seçeneğim yok muydu?

Oyunun sadece birbirimizi öldürerek çözülebilir değil, sadece birbirimize güvenerek çözülemeyeceğini düşünüyordum.

Doğru, yani kısacası kazanmak için---

---onları hükmetmem gerekiyordu.

“.......Haha…”

Bu da ne böyle? Oyundan kurtulmak için, tıpkı oyunun başlığı ima ettiği gibi: [Asil Krallık], birinin onları «Kral» gibi hükmetmesi mı gerekiyordu?


Öyleyse «Kral» olursam kazanabilir miydim?


Bu duruma uygun muydum? Hiç gerçekçi değildi; bunu başarabilmemin imkanı yoktu.

Ama aynı anda şunu fark ettim:


Kimsenin kimseyi öldürmemesini sağlamanın tek yolu buydu.

Eğer durum öyleyse---

«Ben bu [Asil Krallık]’ta sadece güçsüz bir kızım.»

«---ama yine de, kendi canımı vermem gerekse de seni korumak istiyorum.»

---Bunu yapacağım. Bu ‘kutu’ içerisinde güçsüz bir prenses gibi olan Maria’yı korumak uğruna, bunu yapacağım.

«Hadi baKalım - seNi öldüRen - kiŞilerLe karŞılaşma - zamaNı gelDi»

Noitan bunun ardından kayboldu ve kapı açıldı.

Karanlığın içinde çirkin bir arzu vardı. Savaşmam gereken kötülük oradaydı.

Yumruğumu sıktım.

Evet… anladım!

“Ben---”

«Kral» olacağım.

▶Birinci Gün <B> Büyük Oda

ÇN: Bölümün kalanı henüz çevrilmedi.