Difference between revisions of "Utsuro no Hako - Türkçe: 2. Cilt 30 Nisan"

From Baka-Tsuki
Jump to navigation Jump to search
(Created page with "===30 Nisan (Perşembe) 00:00)=== <i>İkinci gün başlıyordu.</i> ===30 Nisan (Perşembe) 12:37=== Öğlen arası başladı. Şimdiki esneyişim bu sabah saat altı’...")
 
m
 
(7 intermediate revisions by 2 users not shown)
Line 1: Line 1:
  +
__NOTOC__
===30 Nisan (Perşembe) 00:00)===
 
  +
===30 Nisan (Perşembe) 00:00===
 
<i>İkinci gün başlıyordu.</i>
 
<i>İkinci gün başlıyordu.</i>
   
Line 14: Line 15:
 
Şimdi ne iş çeviriyordu…?
 
Şimdi ne iş çeviriyordu…?
   
Nisan’ın son günüydü, bunun anlamı ise Altın Hafta<ref name=”Golden Week”>Altın Hafta 7 gün içerisinde 4 ulusal bayramdan oluşan bir haftadır, ve 29 Nisan’dan 6 Mayıs’a kadar sürer. Yeni Yıl ve Obon’dan sonra Japonya’daki en hareketli tatil sezonudur.</ref> —uzun tatilimiz—yakında başlayacaktı. Her gün yaptığım gibi Otonashi-san’ı koridorda bekliyordum. Normalde okul kantininde birlikte öğle yemeği yerdik; bana daha önce hiç bento yapmamıştı.
+
Nisan’ın son günüydü, bunun anlamı ise Altın Hafta<ref name=”Golden Week”>Altın Hafta 7 gün içerisinde 4 ulusal bayramdan oluşan bir haftadır, ve 29 Nisan’dan 6 Mayıs’a kadar sürer. Yeni Yıl ve Obon’dan sonra Japonya’daki en hareketli tatil sezonudur.</ref> —uzun tatilimiz—yakında başlayacaktı. Her gün yaptığım gibi Otonaşi'yi koridorda bekliyordum. Normalde okul kantininde birlikte öğle yemeği yerdik; bana daha önce hiç bento yapmamıştı.
   
“Kazu-kun! Haru’nun dedikleri doğru mu?! Maria’nın ev yapımı öğle yemeği for two mu bekliyor seni?!“
+
“Kazu! Haru’nun dedikleri doğru mu?! Maria’nın ikinize özel ev yapımı öğle yemeği mi bekliyor seni?!“
   
 
Gürültülü olmaya başlıyordu. Kokone önüme geçti, arkasından da sırıtan bir Haruaki.
 
Gürültülü olmaya başlıyordu. Kokone önüme geçti, arkasından da sırıtan bir Haruaki.
Line 26: Line 27:
 
Ne kadar berbat bir arkadaştı.
 
Ne kadar berbat bir arkadaştı.
   
“Kazu-kun, bu özel durumun sebebi nedir?! Detay, lütfen!”
+
“Kazu, bu özel durumun sebebi nedir?! Detay, lütfen!”
   
 
“...yani, nedenini sorma, ama bu sabah bir ara—”
 
“...yani, nedenini sorma, ama bu sabah bir ara—”
Line 34: Line 35:
 
Lütfen bitirmeme izin ver.
 
Lütfen bitirmeme izin ver.
   
“Uyandırma araması…” biri arkamdan mırıldanması ona dönüp bakmama neden oldu.
+
“Uyandırma araması…” birinin arkamdan mırıldanması, ona dönüp bakmama neden oldu.
   
 
...Ah hayır, bir tane daha sıkıntılı kız ortaya çıktı.
 
...Ah hayır, bir tane daha sıkıntılı kız ortaya çıktı.
Line 42: Line 43:
 
“Günaydın…”
 
“Günaydın…”
   
Garip lakabı olan kızın ismi Riko Asami, kısa saçı olan kısa birinci sınıf öğrencisi. Otonashi-san’ın sınıf arkadaşı ve açılış töreninden beri gelişen Maria Otonashi Fan Klübü’nün bir üyesiydi. İkisi genellikle beraber buraya gelirdi,
+
Garip lakabı olan kızın ismi Riko Asami, kısa saçı olan kısa birinci sınıf öğrencisi. Otonaşi'nin sınıf arkadaşı ve açılış töreninden beri gelişen Maria Otonaşi Hayranlar Kulübü’nün bir üyesiydi. İkisi genellikle beraber buraya gelirdi,
ama anlaşılan Asami-san erkenden gelmişti bugün. Belki bana öyle gelmişti, ama sanki ifadesi ve sesi her zamankinden
+
ama anlaşılan Asami erkenden gelmişti bugün. Belki bana öyle gelmişti, ama sanki ifadesi ve sesi her zamankinden
 
daha da kasvetliydi.
 
daha da kasvetliydi.
   
Asami-san dalgın bir şekilde bana bakıyordu.
+
Asami dalgın bir şekilde bana bakıyordu.
   
 
“...Ehm?”
 
“...Ehm?”
Line 52: Line 53:
 
Ya da bana sert sert mi bakıyordu?
 
Ya da bana sert sert mi bakıyordu?
   
“Duyduğum kadarıyla Maria-san’dan bento alacakmışsın?”
+
“Duyduğum kadarıyla Maria’dan bento alacakmışsın?”
   
 
“E-Evet, sanırım öyle.”
 
“E-Evet, sanırım öyle.”
   
Asami-san hiçbir yanıt vermeden bana bakmaya devam etti.
+
Asami hiçbir yanıt vermeden bana bakmaya devam etti.
   
 
“......Telefonundaki piller patlasa keşke… yurtdışından gelen piller kadar açık açık şüpheli olan piller kullanıyor
 
“......Telefonundaki piller patlasa keşke… yurtdışından gelen piller kadar açık açık şüpheli olan piller kullanıyor
Line 63: Line 64:
 
Onun mırıldadığı lanetler tüylerimi ürpertmişti.
 
Onun mırıldadığı lanetler tüylerimi ürpertmişti.
   
“A-Ama neden herkes arasında Kazu-kun’u seçti, değil mi?” Kokone hızla yükselen gerilimi durdurmak için araya bir
+
“A-Ama neden herkes arasında Kazu'yu seçti, değil mi?” Kokone hızla yükselen gerilimi durdurmak için araya bir
gülümseme ile girdi. “Bunun yüzünden, Kazu-kun erkeklerden baya korkunç bakışlar alıyor, değil mi? Duyduğum kadarıyla insanların ‘Sahte Kaza ile Öldürmek İstediğim Kişiler’ listelerinde birinci numarada yer alıyor!”
+
gülümseme ile girdi. “Bunun yüzünden, Kazu erkeklerden baya korkunç bakışlar alıyor, değil mi? Duyduğum kadarıyla insanların ‘Sahte Kaza ile Öldürmek İstediğim Kişiler’ listelerinde birinci numarada yer alıyor!”
   
 
“O dengesiz liste de neyin nesi ya… öyle bir şey kimin aklına geldi ki…?”
 
“O dengesiz liste de neyin nesi ya… öyle bir şey kimin aklına geldi ki…?”
   
“Benim!” Haruaki elini havaya kaldırdı. “Tabi ki bende bir oy attım! Maria-chan ile çifte kumru olmana<!--Fiil olarak
+
“Benim!” Haruaki elini havaya kaldırdı. “Tabi ki bende bir oy attım! Maria ile çifte kumru olmana<!--Fiil olarak
‘çifte kumru’ kullanmak istedim ama çok garip oldu. İngilizce ne güzel bir dil ya, çok kolay olurdu ingilizcede--> dayanamıyorum!!
+
‘çifte kumru’ kullanmak istedim ama çok garip oldu. İngilizce ne güzel bir dil ya, çok kolay olurdu ingilizcede <her dilin kendi güzelliği vardır bence, pek takılmamak lazım hem de ingilizcenin melezliğini düşünürsek ne kadar ingilizce diyebiliriz :D. Fakat türkçeyi savunmuyorum. Bu kadar arapça,farsça ve fransızca sözcükle de ne kadar türkçe diyebiliriz ? :D işte mother tongue> --> dayanamıyorum!!
   
 
Neredeyse şaşkınlığımdan yere düşüyordum.
 
Neredeyse şaşkınlığımdan yere düşüyordum.
   
 
Haruaki’nin sadece şaka yaptığından emindim, ama son zamanlarda aldığım bakışlar gerçekten korkunç olmaya başlamıştı.
 
Haruaki’nin sadece şaka yaptığından emindim, ama son zamanlarda aldığım bakışlar gerçekten korkunç olmaya başlamıştı.
Ama bunun sebebinin sırf Otonashi-san olduğunu düşünmüyorum—
+
Ama bunun sebebinin sırf Otonaşi olduğunu düşünmüyorum—
   
 
“Hm? Neden bana bakıyorsun?” diye sordu Kokone.
 
“Hm? Neden bana bakıyorsun?” diye sordu Kokone.
Line 80: Line 81:
 
“......Yok bir şey.”
 
“......Yok bir şey.”
   
Onunla bu kadar samimi oluşum bu durumda bir etken olduğundan haberi olmadığından emindim…
+
Onunla bu kadar samimi oluşumun bu durumda bir etken olduğuna haberi olmadığından emindim…
   
 
Kokone sadece başını yana eğdi. O değişmeyen sınıf içerisindeki geçirdiğimiz sonsuzluktan sonra, sonunda saçını bir
 
Kokone sadece başını yana eğdi. O değişmeyen sınıf içerisindeki geçirdiğimiz sonsuzluktan sonra, sonunda saçını bir
 
yana atkuyruğu şeklinde yapmıştı. “Yan Atkuyruğu,” belki?
 
yana atkuyruğu şeklinde yapmıştı. “Yan Atkuyruğu,” belki?
   
“Hey söylesene, bayadır merak ediyorum: Otonashi-san’ı nasıl uslu<!--Terbiye etmek veya evcilleştirmek biraz.. erotik
+
“Hey söylesene, bayadır merak ediyorum: Otonaşi'yi nasıl uysallaştırdın?!<!--Terbiye etmek veya evcilleştirmek biraz.. erotik kaçabilir sanki? <şahsen hiç düşünmedim, ama bazıları öyle varsayabilir xd> -->”
kaçabilir sanki?--> yaptın?!”
 
   
“Bak, ‘uslu yapmak’ pek de doğru bir söz olmaz…”
+
“Bak, ‘uysallaştırmak’ pek de doğru bir söz olmaz…”
   
“Otonashi-san asılmaya alışkın olmalı, öyleyse alelade<!--Run of the mill = Sıradan, ama sıradan kelimesi bu durum
+
“Otonaşi asılmaya alışkın olmalı, öyleyse alelade<!--Run of the mill = Sıradan, ama sıradan kelimesi bu durum
için fazla ‘sıradan’ değil mi?--> yöntem kullanmadın, değil mi? Ah, buldum! Ona bir şekilde onun biricik kısmeti
+
için fazla ‘sıradan’ değil mi?--> yöntem kullanmadın, değil mi? Ah, buldum! Onu bir şekilde kendisinin biricik kısmeti
olduğunu inandırdın!” dedi Kokone muzaffer bir şekilde, ve tuhaf tuhaf yorumlar yapmaya başladı. “Bakalım… onu ona
+
olduğuna inandırdın!” dedi Kokone muzaffer bir şekilde, ve tuhaf tuhaf yorumlar yapmaya başladı. “Bakalım… onu ona
 
saldıran bir sapıktan kurtarmış olabilirsin… Ah, çok da mantıklı değil mi?! Sapık böyle, ‘Hey tatlım, göbek tüylerin
 
saldıran bir sapıktan kurtarmış olabilirsin… Ah, çok da mantıklı değil mi?! Sapık böyle, ‘Hey tatlım, göbek tüylerin
muhteşem kokuyordur… Ah! Orada yara kabuğu var! A-Ama umurumda değil!!’ ve tam bu sözleri mırıldıktan sonra ona
+
muhteşem kokuyordur… Ah! Orada yara kabuğu mu var! A-Ama umurumda değil!!’ ve tam bu sözleri mırıldıktan sonra ona
 
saldırmak üzereyken, sen bir çırpıda onu kötülüğün ellerinden kurtardın, değil mi!?”
 
saldırmak üzereyken, sen bir çırpıda onu kötülüğün ellerinden kurtardın, değil mi!?”
   
“<i>Hakiki</i> sapıkla mücadele edecek yürek yok bende… bir dakika ya, biz çıkmıyoruz bile!”
+
“<i>Hakiki</i> bir sapıkla mücadele edecek yürek yok bende… bir dakika ya, biz çıkmıyoruz bile!”
   
 
Bu gerçeğin ta kendisiydi, ama Kokone sadece daha çok sırıtmaya başladı.
 
Bu gerçeğin ta kendisiydi, ama Kokone sadece daha çok sırıtmaya başladı.
Line 108: Line 108:
 
Kokone’nin suratındaki o sırıtmayı durdurmanın yolunu bulmam lazımdı.
 
Kokone’nin suratındaki o sırıtmayı durdurmanın yolunu bulmam lazımdı.
   
“Bu sadece, yani, çünkü Otonashi-san oldukça acayip—”
+
“Bu sadece, yani, çünkü Otonaşi oldukça acayip—”
   
 
“—Acayip biriyim diyorsun demek?” Arkamdan tanıdık bir ses geldi, ve isteksizce döndüm.
 
“—Acayip biriyim diyorsun demek?” Arkamdan tanıdık bir ses geldi, ve isteksizce döndüm.
   
Maria Otonashi.
+
Maria Otonaşi.
   
Yüzünü görür görmez, vücudum hemen gerildi—suçlayıcı sözlerinin beni endişe içinde bıraktığından değil, sadece onun
+
Yüzünü görür görmez, vücudum hemen gerildi—suçlayıcı sözleri beni endişe içinde bıraktığından değil, sadece onun
 
inanılmaz derecede güzel yüzünü görmeye hazır olmadığımdandı.
 
inanılmaz derecede güzel yüzünü görmeye hazır olmadığımdandı.
   
</u>Onun boyun eğmez kişiliğine ve baş döndürücü güzelliğine hala alışamadım</u>. Telaşlanmaktan kendimi alıkoyamadım.
+
<u>Onun boyun eğmez kişiliğine ve baş döndürücü güzelliğine hala alışamadım</u>. Telaşlanmaktan kendimi alıkoyamadım.
 
Her zamanki gibi onunla konuşmaya hazırlanırken aklımda üçe kadar saydım.
 
Her zamanki gibi onunla konuşmaya hazırlanırken aklımda üçe kadar saydım.
   
Otonashi-san ile bir ömüre eşdeğer zaman boyunca birlikteydim. Bunun farkındaydım. <u>Ama onunla o kadar zaman
+
Otonaşi ile bir ömüre eşdeğer zaman boyunca birlikteydim. Bunun farkındaydım. <u>Ama onunla o kadar zaman
 
geçirmiş gibi hissetmiyordum artık.</u>
 
geçirmiş gibi hissetmiyordum artık.</u>
   
Line 127: Line 127:
 
“D-Doğru.
 
“D-Doğru.
   
Şaşkınlığımdan yerimde sabit kalmışken, Asami-san hiçbir şey demeden tıpış tıpış yürüyüp kendisini Otonashi-san’ın
+
Şaşkınlığımdan yerimde sabit kalmışken, Asami hiçbir şey demeden tıpış tıpış yürüyüp Otonaşi'nin arkasına geçti.
arkasına yerleştirdi.
 
   
 
“...Hmm? Ne oldu Asami?”
 
“...Hmm? Ne oldu Asami?”
   
Asami-san cevap vermedi ve bana bakmaya devam etti. Onun yerine Haruaki ağzını açtı.
+
Asami cevap vermedi ve bana bakmaya devam etti. Onun yerine Haruaki ağzını açtı.
   
“Bugün biraz garip davranıyor. Belki Hoshii seni ondan çalacağından korkuyordur Maria-chan! O paha biçilmez
+
“Bugün biraz garip davranıyor. Belki Hoşi'nin seni ondan çalacağından korkuyordur Maria! O paha biçilmez
 
<i>Bento</i> yüzünden.”
 
<i>Bento</i> yüzünden.”
   
“......Ne cüretle ona ‘Maria-chan’ dersin. ‘-Sama’ ilave etmek zorundasın…” Asami-san ağzını neredeyse hiç açmadan ve
+
“......Ne cüretle ona ‘Maria’ dersin. ‘Efendim’ ilave etmek zorundasın…” Asami ağzını neredeyse hiç açmadan ve
 
yere bakmaya devam ederek mırıldandı.
 
yere bakmaya devam ederek mırıldandı.
   
Line 144: Line 143:
 
“Ehm, kantine mi?”
 
“Ehm, kantine mi?”
   
Otonashi-san abartılı bir iç çekti.
+
Otonaşi abartılı bir iç çekti.
   
 
“Sana öğle yemeği yaptığımın haberini verdikten sonra niyetimi tahmin etmek gerçekten o kadar zor mu? Okul kantininden
 
“Sana öğle yemeği yaptığımın haberini verdikten sonra niyetimi tahmin etmek gerçekten o kadar zor mu? Okul kantininden
Line 152: Line 151:
   
 
Orada her gün öğle yemeği sırasında buluşup kutular ve O hakkındaki meseleleri konuşuyorduk. Bununla beraber<!--That
 
Orada her gün öğle yemeği sırasında buluşup kutular ve O hakkındaki meseleleri konuşuyorduk. Bununla beraber<!--That
being said, sonradaki kısım ile birlikte bununla beraber garip geliyor ama uygun bir şey bulamadım.-->, yeni bilgi
+
being said, sonradaki kısım ile birlikte bununla beraber garip geliyor ama uygun bir şey bulamadım.<ya demek istediğini anlamadım yada burada bir sorun yok> -->, yeni bilgi
 
elde etmek zordu ve başkalarından sır olarak tutmak zorunda olduğumuz şeyleri neredeyse hiç konuşmuyorduk. Hatta,
 
elde etmek zordu ve başkalarından sır olarak tutmak zorunda olduğumuz şeyleri neredeyse hiç konuşmuyorduk. Hatta,
 
Maria buraya geçiş yaptığından beri öyle bir konu hiç açılmamıştı. Bundan dolayı, okulun kantini tam bize göreydi.
 
Maria buraya geçiş yaptığından beri öyle bir konu hiç açılmamıştı. Bundan dolayı, okulun kantini tam bize göreydi.
Line 160: Line 159:
 
“Demek o yüzden bento yaptın… Ama öyleyse sırf sandviç alsaydın ya.” diye söylendim.
 
“Demek o yüzden bento yaptın… Ama öyleyse sırf sandviç alsaydın ya.” diye söylendim.
   
Otonashi-san birden kafasını yüzüme yaklaştırdı ve kulağımın içine fısıldadı: “...’Reddeden Sınıf’ içerisindeyken
+
Otonaşi birden kafasını yüzüme yaklaştırdı ve kulağımın içine fısıldadı: “...’Reddeden Sınıf’ içerisindeyken
 
kantindeki sandviçlerden bıkmıştım, anlatabildim mi…?”
 
kantindeki sandviçlerden bıkmıştım, anlatabildim mi…?”
   
Ehm… kimsenin Reddeden Sınıf terimini duymamasını istemesi tamamen anlaşılır, ama Asami-san’ın gözleri önünde yüzüme
+
Ehm… kimsenin Reddeden Sınıf terimini duymamasını istemesi tamamen anlaşılır, ama Asami'nin gözleri önünde yüzüme
bu kadar yaklaşırsa, Asami-san yanlış fikre kapılabilir, öyle değil mi?
+
bu kadar yaklaşırsa, Asami yanlış fikre kapılabilir, öyle değil mi?
   
Gözümün kenarından Asami-san’a baktım, ve, tam da beklediğim gibi, bakışı daha da dik olmuştu.
+
Gözümün kenarından Asami'ye baktım, ve, tam da beklediğim gibi, bakışı daha da dik olmuştu.
   
“Ehm, Maria-san. Sana katılabilir miyim…?” diye sordu Asami-san.
+
“Ehm, Maria. Sana katılabilir miyim…?” diye sordu Asami.
   
 
“Özür dilerim Asami. Bugün Kazuki ile birlikte yalnız kalmak istiyorum.”
 
“Özür dilerim Asami. Bugün Kazuki ile birlikte yalnız kalmak istiyorum.”
Line 174: Line 173:
 
“Sırf ikiniz…”
 
“Sırf ikiniz…”
   
“Peki ala Kazuki, gidelim mi artık?”
+
“Pekâlâ Kazuki, gidelim mi artık?”
   
Otonashi-san beni kolumdan tutup yürümeye başladı. Haruaki lüzumsuz bir ıslık çaldı.
+
Otonaşi beni kolumdan tutup yürümeye başladı. Haruaki lüzumsuz bir ıslık çaldı.
   
...Acaba Asami-san olayların bu yönde gelişmesini nasıl karşılıyordu?
+
...Acaba Asami olayların bu yönde gelişmesini nasıl karşılıyordu?
   
 
Endişeyle arkama döndüm ve onun, ayaklarına bakıp bir şeyler mırıldadığını duydum.
 
Endişeyle arkama döndüm ve onun, ayaklarına bakıp bir şeyler mırıldadığını duydum.
Line 189: Line 188:
 
===30 Nisan (Perşembe) 12:43===
 
===30 Nisan (Perşembe) 12:43===
   
“Burada olmak beni neredeyse nostaljik yapıyor,” dedim okul binasının arkasına vardığımızda.
+
“Burada olmak beni neredeyse nostaljik hissettiriyor,” dedim okul binasının arkasına vardığımızda.
   
‘Reddeden Sınıf’ içerisinde hapsedildiğimiz zamanlar burada iyi bir miktar konuşmuştuk.
+
‘Reddeden Sınıf’ içerisinde hapsedildiğimiz zamanlar burada epeyce konuşmuştuk.
   
Fakat, Otonashi-san anılarını hatırlamakla kendini şımartmaya meyilli değil gibiydi: bana keskin bir bakış
+
Fakat, Otonaşi anılarını hatırlamakla kendini şımartmaya meyilli değil gibiydi: bana keskin bir bakış
 
attıktan sonra, hızla çantasından kumaşla sarılı bir bento çıkartıp bana verdi.
 
attıktan sonra, hızla çantasından kumaşla sarılı bir bento çıkartıp bana verdi.
   
Line 200: Line 199:
 
“Bir şey değil.”
 
“Bir şey değil.”
   
Kumaşı çözüp kapağı açtım. İçeriği oldukça sıkıcıydı, biraz beklenmedik bir durum.
+
Kumaşı çözüp kapağı açtım. İçeriği hiç iştah açıcı değildi, biraz beklenmedik bir durum.
   
 
Pastırma ile sarılı kuşkonmaz parçalarından birini ağzıma atarak başladım.
 
Pastırma ile sarılı kuşkonmaz parçalarından birini ağzıma atarak başladım.
   
...Mhım, tadı da oldukça sıkıcıydı.
+
...Mhım, Pek tadı da yoktu.
   
 
“Ehm… bu pastırmayla sarılı kuşkonmazı gerçekten beğendim.”
 
“Ehm… bu pastırmayla sarılı kuşkonmazı gerçekten beğendim.”
Line 210: Line 209:
 
“Marketten o.”
 
“Marketten o.”
   
…….Aa, anladım. Evet, bu kadar sıkıcı bir tada sahip olması şaşırtıcı değildi.
+
…….Aa, anladım. Evet, bu kadar lezzetsiz bir tada sahip olması şaşırtıcı değildi.
   
 
Sırada, hamburger bifteğinden bir ısırık aldım. Kuşkonmazdaki gibi, tadı da görünüşü de tamamen sıradandı.
 
Sırada, hamburger bifteğinden bir ısırık aldım. Kuşkonmazdaki gibi, tadı da görünüşü de tamamen sıradandı.
Line 222: Line 221:
 
Bento’nun kalanına baktım. Görünen ki patetesler, köfteler, börekler ve sebzelerin hepsi marketten alınan ürünlerdi.
 
Bento’nun kalanına baktım. Görünen ki patetesler, köfteler, börekler ve sebzelerin hepsi marketten alınan ürünlerdi.
   
“Yaygara yapma—beni böyle çaresizce övmenin gereği yok.”<!--Bu cümle.. Garip oldu sanki… Düzeltilebilir.. Heralde..-->
+
“Yaygara yapma—beni böyle umutsuzca övmenin gereği yok.”<!--Bu cümle.. Garip oldu sanki… Düzeltilebilir.. Heralde..-->
   
“...Otonashi-san, Reddeden Sınıf içerisinde hapsedildiğimiz süre boyunca yemek yapmasını öğrenmedin mi?”
+
“...Otonaşi, Reddeden Sınıf içerisinde hapsedildiğimiz süre boyunca yemek yapmasını öğrenmedin mi?”
   
 
Bana daha önceden o sonsuz tekrarlar arasında sayısız yetenek öğrendiğini söylemişti, dövüş sanatları gibi.
 
Bana daha önceden o sonsuz tekrarlar arasında sayısız yetenek öğrendiğini söylemişti, dövüş sanatları gibi.
Line 236: Line 235:
 
zevk alamıyorum bir türlü.”
 
zevk alamıyorum bir türlü.”
   
“Demek o yüzden öğle yemeğimden esirgedin…”
+
“Demek o yüzden beni öğle yemeğimden esirgedin…”
   
 
“Şimdi açık açık konuşuyoruz.”
 
“Şimdi açık açık konuşuyoruz.”
Line 242: Line 241:
 
Eyvah.
 
Eyvah.
   
Otonashi-san’ın ifadesine gözümün kenarından baktım. ...Alınmışa benzemiyordu… Sanırım.
+
Otonaşi'nin ifadesine gözümün kenarından baktım. ...Alınmışa benzemiyordu… Sanırım.
   
 
“...Ehm, hazır konusu açılmışken, bu, genel olarak yemeğin tadını umursamadığın anlamına da mı geliyor?”
 
“...Ehm, hazır konusu açılmışken, bu, genel olarak yemeğin tadını umursamadığın anlamına da mı geliyor?”
Line 260: Line 259:
 
“Vaaay, başka insanların en sevdiği yemeği reddetmek—amma yüzsüzsün he.”
 
“Vaaay, başka insanların en sevdiği yemeği reddetmek—amma yüzsüzsün he.”
   
“......Ağzıma laf tıkıyorsun.”<!--Put words in one’s mouth = ? Garip geldi bu söz. Ağzımdan lafı aldın demiyor, o
+
“......Lafı ağzıma tıkıyorsun.”<!--Put words in one’s mouth = ? Garip geldi bu söz. Ağzımdan lafı aldın demiyor, o
kadar küstah değil Kazuki.-->
+
kadar küstah değil Kazuki.<BKZ: Lafı ağzına tıkmak> -->
   
 
“Tatlı patates macunu kime uyar demiştin?”
 
“Tatlı patates macunu kime uyar demiştin?”
   
...neden beni kitap gibi okuyabiliyorsun Otonashi-san?
+
...neden beni kitap gibi okuyabiliyorsun Otonaşi?
   
 
“Demek yemeyi seviyorsun, ama yemek yapmayı sevmiyorsun,” diye özet geçtim, dikkatini hatalarımdan uzaklaştırarak.
 
“Demek yemeyi seviyorsun, ama yemek yapmayı sevmiyorsun,” diye özet geçtim, dikkatini hatalarımdan uzaklaştırarak.
Line 271: Line 270:
 
“Kendim için yemek yapmak gerçekten o kadar keyifli değil. Bütün işlem boş emek gibi geliyor.”
 
“Kendim için yemek yapmak gerçekten o kadar keyifli değil. Bütün işlem boş emek gibi geliyor.”
   
Anladım. Doğal olarak Reddeden Sınıf içerisinde kendisi dışında yemek yapabileceği kimse yoktu. Neredeyse hiç yemek yapmamıştım, ama yemek yapmanın zevklerinden birinin başkalarına hazırladığın yemeklerden zevk almasını görmek
+
Anladım. Doğal olarak Reddeden Sınıf içerisinde kendisi dışında yemek yapabileceği kimse yoktu. Neredeyse hiç yemek yapmamıştım, ama yemek yapmanın zevklerinden birinin başkalarının hazırladığın yemeklerden zevk almasını görmek olduğunu biliyordum. Öyleyse yemek yapacak kimse olmaması, yemek yapması için bir sebep değildi.
 
olduğunu biliyordum. Öyleyse yemek yapacak kimse yok ise, belki yemek yapmak nafileydi.
 
   
 
“...Ama şu an onun önemi yok. Seni çene çalmak için buraya çağırmış değilim.”
 
“...Ama şu an onun önemi yok. Seni çene çalmak için buraya çağırmış değilim.”
Line 279: Line 276:
 
“E-Evet.”
 
“E-Evet.”
   
“Hadi işe konulalım,” dedi Otonashi-san, ardından da çantasının içini arayıp cep telefonunu çıkarttı. “Dün bir eposta
+
“Hadi işe konulalım,” dedi Otonaşi, ardından da çantasının içini arayıp cep telefonunu çıkarttı. “Dün bir e-posta
 
aldım, gecenin geç bir saatinde.”
 
aldım, gecenin geç bir saatinde.”
   
“Eposta mı?” sorarak yanıt verdim.
+
“E-posta mı?” sorarak yanıt verdim.
   
 
Hiçbir kelime etmeden, cep telefonunu uzattı.
 
Hiçbir kelime etmeden, cep telefonunu uzattı.
Line 291: Line 288:
   
 
Ehm… bu nedir? Bu tam… yeni aşık olan bir çiftin aşırı romantik mesajlarından bir alıntı gibiydi? Ha? Başka bir
 
Ehm… bu nedir? Bu tam… yeni aşık olan bir çiftin aşırı romantik mesajlarından bir alıntı gibiydi? Ha? Başka bir
deyişle, Otonashi-san biriyle mi çıkıyor? Tanıdığım <i>Otonashi-san</i> mı?
+
deyişle, Otonaşi biriyle mi çıkıyor? Tanıdığım <i>Otonaşi</i> mı?
   
 
Ona baktım. Tepkime alaycı bir gülümseme gösterdi.
 
Ona baktım. Tepkime alaycı bir gülümseme gösterdi.
Line 302: Line 299:
 
“Ha?”
 
“Ha?”
   
—”Kazuki Hoshino”
+
—”Kazuki Hoşino”
   
Bu epostanın göndericisi ben miydim? ...Hayır hayır hayır, bu imkansız. Böyle bir mesaj yazdığımı hatırlamıyorum. Ama
+
Bu e-postanın göndericisi ben miydim? ...Hayır hayır hayır, bu imkansız. Böyle bir mesaj yazdığımı hatırlamıyorum. Ama
 
kanıt tam gözlerimin önünde duruyordu…
 
kanıt tam gözlerimin önünde duruyordu…
   
 
“İlk başta bir tür sahtekarlık olduğunu düşündüm, ama spam<ref name=”Spam”>İstenmeyen, gereksiz, aldatmaca, vb.
 
“İlk başta bir tür sahtekarlık olduğunu düşündüm, ama spam<ref name=”Spam”>İstenmeyen, gereksiz, aldatmaca, vb.
mesajlara verilen isim. Sırf eposta için geçerli değildir ama en sık epostada bulunur.</ref> filtrem bunu oldukça
+
mesajlara verilen isim. Sırf e-posta için geçerli değildir ama en sık e-postada bulunur.</ref> filtrem bunu oldukça
olasısız kılıyor. Bu epostanın senin cep telefonundan gönderildiğini düşünmek doğru olur.”
+
olanaksız kılıyor. Bu e-postanın senin cep telefonundan gönderildiğini düşünmek doğru olur.”
   
   
“Ama Otonashi-san, bunu gönderdiğimi hatırlamıyorum—”
+
“Ama Otonaşi, bunu gönderdiğimi hatırlamıyorum—”
   
“O zaman Gönderilen Mesajlar dosyasına bakmaya ne dersin? Biri boşaltmadığı sürece, eposta hala orada duruyor olmalı.”
+
“O zaman Gönderilen Mesajlar dosyasına bakmaya ne dersin? Biri boşaltmadığı sürece, e-posta hala orada duruyor olmalı.”
   
 
Başımı sallayıp cep telefonumu çıkarttım. Tam da korktuğum gibi...
 
Başımı sallayıp cep telefonumu çıkarttım. Tam da korktuğum gibi...
Line 320: Line 317:
 
<i>“En derin arzum gerçekleşti. Artık sonsuza dek beraber olabiliriz.”</i>
 
<i>“En derin arzum gerçekleşti. Artık sonsuza dek beraber olabiliriz.”</i>
   
...Aynı mesajı telefonumun Gönderilen Mesajlar dosyasında buldum.
+
...Aynı mesajı telefonumun Gönderilen Mesajlar klasöründe buldum.
   
 
“B-Bu—” konuşurken ağzımdan tükürük çıkıyordu ve sarardım.
 
“B-Bu—” konuşurken ağzımdan tükürük çıkıyordu ve sarardım.
Line 328: Line 325:
 
telefonunu kullanmış olmalı.”
 
telefonunu kullanmış olmalı.”
   
Epostadaki tarih 30 Nisan yazıyordu, bu demek oluyordu ki bu sabah saat 02:23’te gönderilmişti.
+
E-postadaki tarih 30 Nisan yazıyordu, bu demek oluyordu ki bu sabah saat 02:23’te gönderilmişti.
   
O sıralarda, telefonum yastığımın yanındaydı. Otonashi-san’ın aramasından dolayı uyanmıştım, yani bu kesinlikle
+
O sıralarda, telefonum yastığımın yanındaydı. Otonaşi'nin aramasından dolayı uyanmıştım, yani bu kesinlikle
 
doğruydu. O zaman bu, dün gecenin geç saatlerinde birinin odama girdiği anlamına mı geliyordu? Gerçekten mi? Bir insan
 
doğruydu. O zaman bu, dün gecenin geç saatlerinde birinin odama girdiği anlamına mı geliyordu? Gerçekten mi? Bir insan
niye böyle bir çareye başvurur ki…? “Kazuki,” ben düşüncelere dalmışken Otonashi-san bana seslendi. “Reddeden Sınıf
+
niye böyle bir çareye başvurur ki…? “Kazuki,” ben düşüncelere dalmışken Otonaşi bana seslendi. “Reddeden Sınıf
 
diye hitap ettiğimiz kutunun içine nasıl girebildiğimi biliyor musun?”
 
diye hitap ettiğimiz kutunun içine nasıl girebildiğimi biliyor musun?”
   
Line 340: Line 337:
   
 
“Şu an konuştuğumuz konu ile ilgili bu. Sana Reddeden Sınıf’a girebilmemin sebebini benim de bir kutu olduğumu
 
“Şu an konuştuğumuz konu ile ilgili bu. Sana Reddeden Sınıf’a girebilmemin sebebini benim de bir kutu olduğumu
söyledim, ama bunu nasıl yaptığımı pek açıklamıyor, değil mi?”
+
söyledim, ama bu cevap bunu nasıl yaptığımı pek açıklamıyor, değil mi?”
   
 
“...Şimdi demişken gerçekten de…”
 
“...Şimdi demişken gerçekten de…”
Line 348: Line 345:
 
“...Evet.”
 
“...Evet.”
   
“Biri nasıl senin telefondan benimkine sabahın ikisinden sonra eposta atmış olabilir? Alternatif<!--Bunun dışında
+
“Biri nasıl senin telefondan benimkine gecenin ikisinden sonra e-posta atmış olabilir? Alternatif<!--Bunun dışında
olmaz fazla alakalı, bunun yanında doğru hissi vermiyor, bununla birlikte belki? Bilemedim ki.--> olarak, bir insan
+
olmaz fazla alakalı, bunun yanında doğru hissi vermiyor, bununla birlikte belki? Bilemedim ki. <demek istediğini anladım "alternatif" ikincil bir seçenek de olabilir manası taşıyor. Ek olarak diyebilirdik fakat üzerine bindirme gibi bir anlam da ortaya çıkabiliyor. Sadece "yada" diyerek de bağlayabiliriz ama pek takmamak lazım sonuçta anlamda bir bozukluk yok.> --> olarak, bir insan
bize nasıl böyle<!--Veya işlerin bu yönde geliştiğini.. (?) demek olabilir.. belki?--> olduğuna inandırabilir? Bunu
+
bizi nasıl işlerin bu yönde geliştiğine<!--Veya işlerin bu yönde geliştiğini.. (?) demek olabilir.. belki?--> inandırabilir? Bunu
 
yapmanın birkaç yolu olmalı, ama ben şu ihtimali düşünüyorum.”
 
yapmanın birkaç yolu olmalı, ama ben şu ihtimali düşünüyorum.”
   
Line 362: Line 359:
 
şey için kutuya—”
 
şey için kutuya—”
   
“Kazuki, beni dinlemiyor muydun? Ben kutuluların varlığını algılayabiliyorum. ...Ah, ama haklısın: bu eposta tamamen
+
“Kazuki, beni dinlemiyor muydun? Ben kutuluların varlığını algılayabiliyorum. ...Ah, ama haklısın: bu e-posta tamamen
 
alakasız olabilir. Ama kesin söylebileceğim tek bir şey var.”
 
alakasız olabilir. Ama kesin söylebileceğim tek bir şey var.”
   
Otonashi-san kararlı bakışını benim üzerime sabitledi.
+
Otonaşi kararlı bakışını benim üzerime sabitledi.
   
   
Line 371: Line 368:
   
   
Bunu kabul etmemi sağlayan şey sözleri değil, ciddi bakışıydı. Sonunda ne başlayacağının farkına varmıştım.
+
Bunu kabul etmemi sağlayan şey sözleri değil, ciddi bakışıydı. Sonunda neyin başlamak üzere olduğunu fark ettim.
   
 
Tekrar oluyordu.
 
Tekrar oluyordu.
Line 377: Line 374:
 
Bir kutu tekrar günlük hayatımı yok edecekti.
 
Bir kutu tekrar günlük hayatımı yok edecekti.
   
“Peki Kazuki, epostaya geri dönelim. Bir kutunun alakalı olduğunu varsayarsak, bu mesajın önemi ne olabilir?
+
“Peki Kazuki, e-postaya geri dönelim. Bir kutunun konuyla alakalı olduğunu varsayarsak, bu mesajın önemi ne olabilir?
 
<i>Sahibin</i> özel güç elde ettikten sonra bizimle alay ettiğini düşünmek biraz fazla iyimser, değil mi?”
 
<i>Sahibin</i> özel güç elde ettikten sonra bizimle alay ettiğini düşünmek biraz fazla iyimser, değil mi?”
   
Line 386: Line 383:
 
“Gerçekçi gözlem mi…?”
 
“Gerçekçi gözlem mi…?”
   
Bu ne anlama geliyordu? Otonashi-san’ın sahiple çıkmadığı apaçık ortadaydı.
+
Bu ne anlama geliyordu? Otonaşi'nin sahiple çıkmadığı apaçık ortadaydı.
   
 
“Bir tür mecaz olabilir. Veya kutu geleceği bu yönde değiştirmek için kullanıldı… ama kesin bildiğimiz tek bir
 
“Bir tür mecaz olabilir. Veya kutu geleceği bu yönde değiştirmek için kullanıldı… ama kesin bildiğimiz tek bir
şey var.” Otonashi-san sakince nefes verdi ve kaldığı yerden devam etti. “Sahip <u>aramıza kutu ile doğrudan girmeye çalışıyor</u>.”
+
şey var.” Otonaşi sakince nefes verdi ve kaldığı yerden devam etti. “Sahip <u>doğrudan kutuyu kullanarak aramıza girmeye çalışıyor</u>.”
   
Doğru, işin özü buydu. Yoksa, sahibin böyle bir epostayı benim telefonumdan Otonashi-san’a atmasının bir
+
Doğru, işin özü buydu. Yoksa, sahibin böyle bir e-postayı benim telefonumdan Otonaşi'nin telefonuna atmasının bir anlamı olmazdı.
sebebi olmazdı.
 
   
 
“...Ne yapmalıyım?”
 
“...Ne yapmalıyım?”
   
 
“Bir kutunun kullanıldığı şüphesiz. Bu kutunun nasıl kullanıldığını öğrenip özünü çözmem lazım, ve bana bunu
 
“Bir kutunun kullanıldığı şüphesiz. Bu kutunun nasıl kullanıldığını öğrenip özünü çözmem lazım, ve bana bunu
yapmakla yardım etmeni istiyorum. Günlük hayatındaki küçük<!--İnce burada kullanılabilir mi? Sanki daha iyi olur.-->
+
yapmakta yardım etmeni istiyorum. Günlük hayatındaki küçük<!--İnce burada kullanılabilir mi? Sanki daha iyi olur. <dersen anlam değişmez ama halk arasında daha çok küçük veya ufak değişiklik tabiri kullanılır> -->
 
değişikliklere karşı hassassın, öyle değil mi? Benim anlayamayacağım anormallikleri sen fark edebilirsin belki.”
 
değişikliklere karşı hassassın, öyle değil mi? Benim anlayamayacağım anormallikleri sen fark edebilirsin belki.”
   
Line 404: Line 400:
 
“Güzel. Yeni bir şey öğrendiğimde seninle iletişime geçerim.”
 
“Güzel. Yeni bir şey öğrendiğimde seninle iletişime geçerim.”
   
Artık tartışma sonlandığına göre, öğle yemeğime geri döndüm. Fakat, Otonashi-san’ın yemek çubukları hareket
+
Artık tartışma sonlandığına göre, öğle yemeğime geri döndüm. Fakat, Otonaşi'nin yemek çubukları hareket
etmiyordu, ve bende yemekten durdum.
+
etmiyordu, ben de yemeği bıraktım.
   
“Başka bir şey var mıydı Otonashi-san?”
+
“Başka bir şey var mıydı Otonaşi?”
   
“Hmmm… evet, gibi,” dedi Otonashi-san üstü kapalı bir tavırla. “Çok abartılacak bir şey değil, gerçekten, ama
+
“Hmmm… evet, gibi,” dedi Otonaşi üstü kapalı bir tavırla. “Çok abartılacak bir şey değil, gerçekten, ama
 
beni rahatsız ediyor, ve bundan hoşlanmıyorum, o yüzden açık konuşacağım.”
 
beni rahatsız ediyor, ve bundan hoşlanmıyorum, o yüzden açık konuşacağım.”
   
Line 431: Line 427:
 
Herhangi bir şey düşünmekten aciz bir vaziyette, bir hevesle cep telefonumu açtım.
 
Herhangi bir şey düşünmekten aciz bir vaziyette, bir hevesle cep telefonumu açtım.
   
Ekranda pijama giyinmiş bir Mogi-san’ın resmi vardı.
+
Ekranda pijama giyinmiş bir Mogi'nin resmi vardı.
   
 
Her zamankinden daha zayıf gözükmesine rağmen, hiç de acınası durmuyordu. Resim hastanede çekilmişti, ve
 
Her zamankinden daha zayıf gözükmesine rağmen, hiç de acınası durmuyordu. Resim hastanede çekilmişti, ve
 
suratından ışık saçan bir gülümseme ile barış simgesi yapmıştı.
 
suratından ışık saçan bir gülümseme ile barış simgesi yapmıştı.
   
“Kazu-chan sırıtıyor! Açık saçık fotoğraflara bakıyor!”
+
“Kazu sırıtıyor! Açık saçık fotoğraflara bakıyor!”
   
 
Ablamın sesini duyunca hemen cep telefonumun kapağını kapattım.
 
Ablamın sesini duyunca hemen cep telefonumun kapağını kapattım.
Line 442: Line 438:
 
“B-Bakmıyorum!”
 
“B-Bakmıyorum!”
   
“Kızıştın işte ~ Burada bir dolaplar çeviriyorsun~”
+
“Hiddetlendin işte ~ Burada bir dolaplar çeviriyorsun~”
   
Benden üç yaş büyük olan ablam Luka Hoshino. Ranza’nın üst yatağına yüzünde kocaman bir gülümseme ile
+
Benden üç yaş büyük olan ablam Luka Hoşino. Ranza’nın üst yatağına yüzünde kocaman bir gülümseme ile
tırmandı… her zamanki gibi sadece don giyiniyordu. Of, Luu-chan… beni asla dinlemiyordu ve neredeyse yirmi yaşında
+
tırmandı… her zamanki gibi sadece don giyiniyordu. Of, Luu… beni asla dinlemiyordu ve neredeyse yirmi yaşında
olmasına rağmen sürekli bu kılıkla dolaşıyordu. Kardeşin delikanlı Luu-chan, Allah rizası için ya!
+
olmasına rağmen sürekli bu kılıkla dolaşıyordu. Kardeşin delikanlı Luu, Allah rizası için ya!
   
“Aa, dur tahmin edeyim: Kasumi Mogi-san’ın resmine bakıyordun, değil mi~?
+
“Aa, dur tahmin edeyim: Kasumi Mogi'nin resmine bakıyordun, değil mi~?
   
 
“Nas—”
 
“Nas—”
Line 456: Line 452:
 
“Oha, tam isabet mi? Hihihi…”
 
“Oha, tam isabet mi? Hihihi…”
   
“B-Bekle! Sen Mogi-san’ı niye biliyorsun ya…? Ah! İznim olmadan cep telefonumla mı oynadın yoksa?!”
+
“B-Bekle! Sen Mogi'yi niye biliyorsun ya…? Ah! İznim olmadan cep telefonumla mı oynadın yoksa?!”
   
 
“Tabi ki hayır ya~ Sadece o seni aradığında ismini gördüm, tamam mı? Sadece kafamdan atmıştım~ ah, ama sen ne
 
“Tabi ki hayır ya~ Sadece o seni aradığında ismini gördüm, tamam mı? Sadece kafamdan atmıştım~ ah, ama sen ne
Line 465: Line 461:
 
Utancımı saklamak için cep telefonumu elimde sıkıca kavrayıp Ranza’nın alt yatağına atıldım.
 
Utancımı saklamak için cep telefonumu elimde sıkıca kavrayıp Ranza’nın alt yatağına atıldım.
   
“Hey, Kazu-chan, şu Kasumi Mogi-san kız arkadaşın mı?”
+
“Hey, Kazu, şu Kasumi Mogi kız arkadaşın mı?”
   
 
“H-Hayır, değil!”
 
“H-Hayır, değil!”
Line 481: Line 477:
   
 
Ama açıkcası… bundan daha fazla olup olmadığını bilmiyordum. Reddeden Sınıf içerisinde sahip olduğum hislerin
 
Ama açıkcası… bundan daha fazla olup olmadığını bilmiyordum. Reddeden Sınıf içerisinde sahip olduğum hislerin
hiçbiri artık yoktu. Mogi-san’a karşı benzer hislerim olduğunu ima eden belli başlı birkaç anıya sahiptim. Ama o
+
hiçbiri artık yoktu. Mogi'ye karşı benzer hislerim olduğunu ima eden belli başlı birkaç anıya sahiptim. Ama o
 
anılardan dolayı, onun hakkında tarafsızca düşünmeyi zor buluyordum. Artık hislerime ne kadar güvenebileceğimden
 
anılardan dolayı, onun hakkında tarafsızca düşünmeyi zor buluyordum. Artık hislerime ne kadar güvenebileceğimden
 
konusunda hiçbir fikrim yoktu.
 
konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Line 490: Line 486:
 
kulaklarımı açtığımda, onun sakin ve düzenli bir şekilde nefes alışlarını duydum.
 
kulaklarımı açtığımda, onun sakin ve düzenli bir şekilde nefes alışlarını duydum.
   
...Uyuya kalabilme hızı beni sürekli şaşırtıyordu.
+
...Uyuya'kalabilme hızı beni sürekli şaşırtıyordu.
   
O anda az önce baktığım epostaya yanıt vermediğimi fark ettim, o yüzden bir cevap yazmaya başladım.
+
O anda az önce baktığım e-postaya yanıt vermediğimi fark ettim, o yüzden bir cevap yazmaya başladım.
   
 
<i>22:59</i>
 
<i>22:59</i>
Line 502: Line 498:
 
===30 Nisan (Perşembe) 23:18===
 
===30 Nisan (Perşembe) 23:18===
   
<i>Peki ala, arama yapma zamanı.</i>
+
<i>Pekâlâ, arama yapma zamanı.</i>
   
   

Latest revision as of 23:11, 16 October 2016

30 Nisan (Perşembe) 00:00[edit]

İkinci gün başlıyordu.

30 Nisan (Perşembe) 12:37[edit]

Öğlen arası başladı.

Şimdiki esneyişim bu sabah saat altı’da aldığım gizemli aramadan kaynaklanıyor olabilirdi:

“Sana bu sabah bento[1] yapacağım.”

Fakat cevap verebilme fırsatı olmadan arama sonlandırılmıştı.

Şimdi ne iş çeviriyordu…?

Nisan’ın son günüydü, bunun anlamı ise Altın Hafta[2] —uzun tatilimiz—yakında başlayacaktı. Her gün yaptığım gibi Otonaşi'yi koridorda bekliyordum. Normalde okul kantininde birlikte öğle yemeği yerdik; bana daha önce hiç bento yapmamıştı.

“Kazu! Haru’nun dedikleri doğru mu?! Maria’nın ikinize özel ev yapımı öğle yemeği mi bekliyor seni?!“

Gürültülü olmaya başlıyordu. Kokone önüme geçti, arkasından da sırıtan bir Haruaki.

“...Haruaki, bu belaya girmemek için sana sessiz kalmanı söylememiş miydim?”

“söyledin, ama dinleyip dinlememekte özgürüm!”

Ne kadar berbat bir arkadaştı.

“Kazu, bu özel durumun sebebi nedir?! Detay, lütfen!”

“...yani, nedenini sorma, ama bu sabah bir ara—”

“Uyandırma araması mı?! Sizi çifte kumrular sizi!”

Lütfen bitirmeme izin ver.

“Uyandırma araması…” birinin arkamdan mırıldanması, ona dönüp bakmama neden oldu.

...Ah hayır, bir tane daha sıkıntılı kız ortaya çıktı.

“Ah, Rikorin. Selam.” dedi Kokone.

“Günaydın…”

Garip lakabı olan kızın ismi Riko Asami, kısa saçı olan kısa birinci sınıf öğrencisi. Otonaşi'nin sınıf arkadaşı ve açılış töreninden beri gelişen Maria Otonaşi Hayranlar Kulübü’nün bir üyesiydi. İkisi genellikle beraber buraya gelirdi, ama anlaşılan Asami erkenden gelmişti bugün. Belki bana öyle gelmişti, ama sanki ifadesi ve sesi her zamankinden daha da kasvetliydi.

Asami dalgın bir şekilde bana bakıyordu.

“...Ehm?”

Ya da bana sert sert mi bakıyordu?

“Duyduğum kadarıyla Maria’dan bento alacakmışsın?”

“E-Evet, sanırım öyle.”

Asami hiçbir yanıt vermeden bana bakmaya devam etti.

“......Telefonundaki piller patlasa keşke… yurtdışından gelen piller kadar açık açık şüpheli olan piller kullanıyor olsaydın keşke… patla piller, patla…!”

Onun mırıldadığı lanetler tüylerimi ürpertmişti.

“A-Ama neden herkes arasında Kazu'yu seçti, değil mi?” Kokone hızla yükselen gerilimi durdurmak için araya bir gülümseme ile girdi. “Bunun yüzünden, Kazu erkeklerden baya korkunç bakışlar alıyor, değil mi? Duyduğum kadarıyla insanların ‘Sahte Kaza ile Öldürmek İstediğim Kişiler’ listelerinde birinci numarada yer alıyor!”

“O dengesiz liste de neyin nesi ya… öyle bir şey kimin aklına geldi ki…?”

“Benim!” Haruaki elini havaya kaldırdı. “Tabi ki bende bir oy attım! Maria ile çifte kumru olmana dayanamıyorum!!

Neredeyse şaşkınlığımdan yere düşüyordum.

Haruaki’nin sadece şaka yaptığından emindim, ama son zamanlarda aldığım bakışlar gerçekten korkunç olmaya başlamıştı. Ama bunun sebebinin sırf Otonaşi olduğunu düşünmüyorum—

“Hm? Neden bana bakıyorsun?” diye sordu Kokone.

“......Yok bir şey.”

Onunla bu kadar samimi oluşumun bu durumda bir etken olduğuna haberi olmadığından emindim…

Kokone sadece başını yana eğdi. O değişmeyen sınıf içerisindeki geçirdiğimiz sonsuzluktan sonra, sonunda saçını bir yana atkuyruğu şeklinde yapmıştı. “Yan Atkuyruğu,” belki?

“Hey söylesene, bayadır merak ediyorum: Otonaşi'yi nasıl uysallaştırdın?!”

“Bak, ‘uysallaştırmak’ pek de doğru bir söz olmaz…”

“Otonaşi asılmaya alışkın olmalı, öyleyse alelade yöntem kullanmadın, değil mi? Ah, buldum! Onu bir şekilde kendisinin biricik kısmeti olduğuna inandırdın!” dedi Kokone muzaffer bir şekilde, ve tuhaf tuhaf yorumlar yapmaya başladı. “Bakalım… onu ona saldıran bir sapıktan kurtarmış olabilirsin… Ah, çok da mantıklı değil mi?! Sapık böyle, ‘Hey tatlım, göbek tüylerin muhteşem kokuyordur… Ah! Orada yara kabuğu mu var! A-Ama umurumda değil!!’ ve tam bu sözleri mırıldıktan sonra ona saldırmak üzereyken, sen bir çırpıda onu kötülüğün ellerinden kurtardın, değil mi!?”

Hakiki bir sapıkla mücadele edecek yürek yok bende… bir dakika ya, biz çıkmıyoruz bile!”

Bu gerçeğin ta kendisiydi, ama Kokone sadece daha çok sırıtmaya başladı.

“O zamaaan, açılış törenindeki olayı nasıl açıklayacaksın, hmm? Hmm? Hmmmm?”

“Biz—Ben—”

Herkesin açılış törenindeki savaş ilanını ne kadar yanlış anladığını çok iyi biliyordum. Bir açıklama bulup Kokone’nin suratındaki o sırıtmayı durdurmanın yolunu bulmam lazımdı.

“Bu sadece, yani, çünkü Otonaşi oldukça acayip—”

“—Acayip biriyim diyorsun demek?” Arkamdan tanıdık bir ses geldi, ve isteksizce döndüm.

Maria Otonaşi.

Yüzünü görür görmez, vücudum hemen gerildi—suçlayıcı sözleri beni endişe içinde bıraktığından değil, sadece onun inanılmaz derecede güzel yüzünü görmeye hazır olmadığımdandı.

Onun boyun eğmez kişiliğine ve baş döndürücü güzelliğine hala alışamadım. Telaşlanmaktan kendimi alıkoyamadım. Her zamanki gibi onunla konuşmaya hazırlanırken aklımda üçe kadar saydım.

Otonaşi ile bir ömüre eşdeğer zaman boyunca birlikteydim. Bunun farkındaydım. Ama onunla o kadar zaman geçirmiş gibi hissetmiyordum artık.

“Neden bu kadar gerildin ki? Kızdığımı mı düşündün? Öyle bir şey yüzünden kızar mıyım hiç?

“D-Doğru.

Şaşkınlığımdan yerimde sabit kalmışken, Asami hiçbir şey demeden tıpış tıpış yürüyüp Otonaşi'nin arkasına geçti.

“...Hmm? Ne oldu Asami?”

Asami cevap vermedi ve bana bakmaya devam etti. Onun yerine Haruaki ağzını açtı.

“Bugün biraz garip davranıyor. Belki Hoşi'nin seni ondan çalacağından korkuyordur Maria! O paha biçilmez Bento yüzünden.”

“......Ne cüretle ona ‘Maria’ dersin. ‘Efendim’ ilave etmek zorundasın…” Asami ağzını neredeyse hiç açmadan ve yere bakmaya devam ederek mırıldandı.

“Neyse artık, gidelim Kazuki.”

“Ehm, kantine mi?”

Otonaşi abartılı bir iç çekti.

“Sana öğle yemeği yaptığımın haberini verdikten sonra niyetimi tahmin etmek gerçekten o kadar zor mu? Okul kantininden kaçınmak istiyorum tabi ki.”

Okul kantininden kaçınmak mı?

Orada her gün öğle yemeği sırasında buluşup kutular ve O hakkındaki meseleleri konuşuyorduk. Bununla beraber, yeni bilgi elde etmek zordu ve başkalarından sır olarak tutmak zorunda olduğumuz şeyleri neredeyse hiç konuşmuyorduk. Hatta, Maria buraya geçiş yaptığından beri öyle bir konu hiç açılmamıştı. Bundan dolayı, okulun kantini tam bize göreydi.

Ama bugün kantinden kaçınmak istiyordu.

“Demek o yüzden bento yaptın… Ama öyleyse sırf sandviç alsaydın ya.” diye söylendim.

Otonaşi birden kafasını yüzüme yaklaştırdı ve kulağımın içine fısıldadı: “...’Reddeden Sınıf’ içerisindeyken kantindeki sandviçlerden bıkmıştım, anlatabildim mi…?”

Ehm… kimsenin Reddeden Sınıf terimini duymamasını istemesi tamamen anlaşılır, ama Asami'nin gözleri önünde yüzüme bu kadar yaklaşırsa, Asami yanlış fikre kapılabilir, öyle değil mi?

Gözümün kenarından Asami'ye baktım, ve, tam da beklediğim gibi, bakışı daha da dik olmuştu.

“Ehm, Maria. Sana katılabilir miyim…?” diye sordu Asami.

“Özür dilerim Asami. Bugün Kazuki ile birlikte yalnız kalmak istiyorum.”

“Sırf ikiniz…”

“Pekâlâ Kazuki, gidelim mi artık?”

Otonaşi beni kolumdan tutup yürümeye başladı. Haruaki lüzumsuz bir ıslık çaldı.

...Acaba Asami olayların bu yönde gelişmesini nasıl karşılıyordu?

Endişeyle arkama döndüm ve onun, ayaklarına bakıp bir şeyler mırıldadığını duydum.

“......Şişmiş bir miğdesi olan dişi bir karafatma ağzından girse, miğdende yumurtlasa, o yumurtalardan çıkan böcekler de bağırsaklarını parçalasa keşke…!”

O gerçekten tüylerimi ürpertiyordu!

30 Nisan (Perşembe) 12:43[edit]

“Burada olmak beni neredeyse nostaljik hissettiriyor,” dedim okul binasının arkasına vardığımızda.

‘Reddeden Sınıf’ içerisinde hapsedildiğimiz zamanlar burada epeyce konuşmuştuk.

Fakat, Otonaşi anılarını hatırlamakla kendini şımartmaya meyilli değil gibiydi: bana keskin bir bakış attıktan sonra, hızla çantasından kumaşla sarılı bir bento çıkartıp bana verdi.

“...S-Sağ ol.”

“Bir şey değil.”

Kumaşı çözüp kapağı açtım. İçeriği hiç iştah açıcı değildi, biraz beklenmedik bir durum.

Pastırma ile sarılı kuşkonmaz parçalarından birini ağzıma atarak başladım.

...Mhım, Pek tadı da yoktu.

“Ehm… bu pastırmayla sarılı kuşkonmazı gerçekten beğendim.”

“Marketten o.”

…….Aa, anladım. Evet, bu kadar lezzetsiz bir tada sahip olması şaşırtıcı değildi.

Sırada, hamburger bifteğinden bir ısırık aldım. Kuşkonmazdaki gibi, tadı da görünüşü de tamamen sıradandı.

“......Ehm, bu hamburgeri gerçek—”

“O da marketten.”

...Biliyordum!

Bento’nun kalanına baktım. Görünen ki patetesler, köfteler, börekler ve sebzelerin hepsi marketten alınan ürünlerdi.

“Yaygara yapma—beni böyle umutsuzca övmenin gereği yok.”

“...Otonaşi, Reddeden Sınıf içerisinde hapsedildiğimiz süre boyunca yemek yapmasını öğrenmedin mi?”

Bana daha önceden o sonsuz tekrarlar arasında sayısız yetenek öğrendiğini söylemişti, dövüş sanatları gibi.

“Oo? Yemek yapışımı eleştirmeye hayli hevesli gibisin, değil mi?”

“H-Hayır, öyle demek istemedim…”

“Ah, lütfen, reddetmeye bile çalışma… Yani, gerçekten de alınmadım. Yemek yapmasını öğrendim, ve oldukça zarif yemekler yapacak kadar yetenekliydim, ama işe bir türlü kendimi veremedim. Yemek yapma kabiliyetlerimi geliştirmekten zevk alamıyorum bir türlü.”

“Demek o yüzden beni öğle yemeğimden esirgedin…”

“Şimdi açık açık konuşuyoruz.”

Eyvah.

Otonaşi'nin ifadesine gözümün kenarından baktım. ...Alınmışa benzemiyordu… Sanırım.

“...Ehm, hazır konusu açılmışken, bu, genel olarak yemeğin tadını umursamadığın anlamına da mı geliyor?”

“Yanlış. Lezzetli bir şey yemek zevklidir.”

“Öyleyse en sevdiğin yiyecek nedir, sorabilir miyim?”

“Çilekli turta. Açıkçası çilek içeren herhangi tatlı—hey, neden o köfteyi çiğneme esnasında donakaldın?”

“Ah, hayır—”

En sevdiği yemek bu kadar şirin bir şey miydi? Tatlı patates macunu gibi bir şeyden hoşlandığını hayal edebilirdim, ama çilek sana hiç uymuyor bence. Bunu neredeyse söylemek üzereydim, ama bir şekilde kendimi son anda tuttum. Ucuz yırttım.

“Vaaay, başka insanların en sevdiği yemeği reddetmek—amma yüzsüzsün he.”

“......Lafı ağzıma tıkıyorsun.”

“Tatlı patates macunu kime uyar demiştin?”

...neden beni kitap gibi okuyabiliyorsun Otonaşi?

“Demek yemeyi seviyorsun, ama yemek yapmayı sevmiyorsun,” diye özet geçtim, dikkatini hatalarımdan uzaklaştırarak.

“Kendim için yemek yapmak gerçekten o kadar keyifli değil. Bütün işlem boş emek gibi geliyor.”

Anladım. Doğal olarak Reddeden Sınıf içerisinde kendisi dışında yemek yapabileceği kimse yoktu. Neredeyse hiç yemek yapmamıştım, ama yemek yapmanın zevklerinden birinin başkalarının hazırladığın yemeklerden zevk almasını görmek olduğunu biliyordum. Öyleyse yemek yapacak kimse olmaması, yemek yapması için bir sebep değildi.

“...Ama şu an onun önemi yok. Seni çene çalmak için buraya çağırmış değilim.”

“E-Evet.”

“Hadi işe konulalım,” dedi Otonaşi, ardından da çantasının içini arayıp cep telefonunu çıkarttı. “Dün bir e-posta aldım, gecenin geç bir saatinde.”

“E-posta mı?” sorarak yanıt verdim.

Hiçbir kelime etmeden, cep telefonunu uzattı.

“En büyük arzum gerçekleşti. Artık sonsuza dek beraber olabiliriz.”

Ekranda bulunan kelimeler böyleydi.

Ehm… bu nedir? Bu tam… yeni aşık olan bir çiftin aşırı romantik mesajlarından bir alıntı gibiydi? Ha? Başka bir deyişle, Otonaşi biriyle mi çıkıyor? Tanıdığım Otonaşi mı?

Ona baktım. Tepkime alaycı bir gülümseme gösterdi.

“Neyse artık, seni daha önce gördükten sonra bu hiç de beklenmedik bir durum değil. ...Kazuki, mesajı kimin yolladığına bak.”

Söylenilen gibi yaptım. Gönderen alanında yazan isim—

“Ha?”

—”Kazuki Hoşino”

Bu e-postanın göndericisi ben miydim? ...Hayır hayır hayır, bu imkansız. Böyle bir mesaj yazdığımı hatırlamıyorum. Ama kanıt tam gözlerimin önünde duruyordu…

“İlk başta bir tür sahtekarlık olduğunu düşündüm, ama spam[3] filtrem bunu oldukça olanaksız kılıyor. Bu e-postanın senin cep telefonundan gönderildiğini düşünmek doğru olur.”


“Ama Otonaşi, bunu gönderdiğimi hatırlamıyorum—”

“O zaman Gönderilen Mesajlar dosyasına bakmaya ne dersin? Biri boşaltmadığı sürece, e-posta hala orada duruyor olmalı.”

Başımı sallayıp cep telefonumu çıkarttım. Tam da korktuğum gibi...

“En derin arzum gerçekleşti. Artık sonsuza dek beraber olabiliriz.”

...Aynı mesajı telefonumun Gönderilen Mesajlar klasöründe buldum.

“B-Bu—” konuşurken ağzımdan tükürük çıkıyordu ve sarardım.

“Sakin ol Kazuki. Bu mesajı aşıkane olduğun için yollamadığını yüzündeki ifadeden anlayabiliyorum. Ama bu mesaj gerçekten başka biri tarafından gönderildiyse, o zaman bunu yapmak için sabahın ikisinden sonra bir vakitte senin telefonunu kullanmış olmalı.”

E-postadaki tarih 30 Nisan yazıyordu, bu demek oluyordu ki bu sabah saat 02:23’te gönderilmişti.

O sıralarda, telefonum yastığımın yanındaydı. Otonaşi'nin aramasından dolayı uyanmıştım, yani bu kesinlikle doğruydu. O zaman bu, dün gecenin geç saatlerinde birinin odama girdiği anlamına mı geliyordu? Gerçekten mi? Bir insan niye böyle bir çareye başvurur ki…? “Kazuki,” ben düşüncelere dalmışken Otonaşi bana seslendi. “Reddeden Sınıf diye hitap ettiğimiz kutunun içine nasıl girebildiğimi biliyor musun?”

“...?”

Nereye varmaya çalıştığını anlayamamıştım.

“Şu an konuştuğumuz konu ile ilgili bu. Sana Reddeden Sınıf’a girebilmemin sebebini benim de bir kutu olduğumu söyledim, ama bu cevap bunu nasıl yaptığımı pek açıklamıyor, değil mi?”

“...Şimdi demişken gerçekten de…”

“Kutulara girebilmek dışında, aynı zamanda onların varlığını algılayabiliyor ve yerini de tespit edebiliyorum.”

“...Evet.”

“Biri nasıl senin telefondan benimkine gecenin ikisinden sonra e-posta atmış olabilir? Alternatif olarak, bir insan bizi nasıl işlerin bu yönde geliştiğine inandırabilir? Bunu yapmanın birkaç yolu olmalı, ama ben şu ihtimali düşünüyorum.”

Devam etti.

“Bu bir kutunun gücü.”

—Kutu mu?

“Yani… böyle bir sonuca nasıl bu kadar kolaylıkla varabildin bilmiyorum. Demeye çalıştığım, bir insan niye böyle bir şey için kutuya—”

“Kazuki, beni dinlemiyor muydun? Ben kutuluların varlığını algılayabiliyorum. ...Ah, ama haklısın: bu e-posta tamamen alakasız olabilir. Ama kesin söylebileceğim tek bir şey var.”

Otonaşi kararlı bakışını benim üzerime sabitledi.


“Yakınlarda birileri kutu kullanıyor.”


Bunu kabul etmemi sağlayan şey sözleri değil, ciddi bakışıydı. Sonunda neyin başlamak üzere olduğunu fark ettim.

Tekrar oluyordu.

Bir kutu tekrar günlük hayatımı yok edecekti.

“Peki Kazuki, e-postaya geri dönelim. Bir kutunun konuyla alakalı olduğunu varsayarsak, bu mesajın önemi ne olabilir? Sahibin özel güç elde ettikten sonra bizimle alay ettiğini düşünmek biraz fazla iyimser, değil mi?”

“...Sen ne düşünüyorsun?”

“Bize bir savaş ilanı, veya basit bir gerçekçi gözlem de olabilir.”

“Gerçekçi gözlem mi…?”

Bu ne anlama geliyordu? Otonaşi'nin sahiple çıkmadığı apaçık ortadaydı.

“Bir tür mecaz olabilir. Veya kutu geleceği bu yönde değiştirmek için kullanıldı… ama kesin bildiğimiz tek bir şey var.” Otonaşi sakince nefes verdi ve kaldığı yerden devam etti. “Sahip doğrudan kutuyu kullanarak aramıza girmeye çalışıyor.”

Doğru, işin özü buydu. Yoksa, sahibin böyle bir e-postayı benim telefonumdan Otonaşi'nin telefonuna atmasının bir anlamı olmazdı.

“...Ne yapmalıyım?”

“Bir kutunun kullanıldığı şüphesiz. Bu kutunun nasıl kullanıldığını öğrenip özünü çözmem lazım, ve bana bunu yapmakta yardım etmeni istiyorum. Günlük hayatındaki küçük değişikliklere karşı hassassın, öyle değil mi? Benim anlayamayacağım anormallikleri sen fark edebilirsin belki.”

“Tamam, anladım. Gözlerimi açık tutarım.”

“Güzel. Yeni bir şey öğrendiğimde seninle iletişime geçerim.”

Artık tartışma sonlandığına göre, öğle yemeğime geri döndüm. Fakat, Otonaşi'nin yemek çubukları hareket etmiyordu, ben de yemeği bıraktım.

“Başka bir şey var mıydı Otonaşi?”

“Hmmm… evet, gibi,” dedi Otonaşi üstü kapalı bir tavırla. “Çok abartılacak bir şey değil, gerçekten, ama beni rahatsız ediyor, ve bundan hoşlanmıyorum, o yüzden açık konuşacağım.”

“...Tamam, söyle.”

“Bana hitap etme şeklin de neyin nesi?”

“He?”

Beklenmedik bir soru yöneltmişti.

“...Belirli bir sebep yoksa, boşver,” dedi ve yemeğine devam etti.

İçimdeki soruşturma dürtüsüne karşın, görmezden gelmeye karar verip yemek yemeye devam ettim.

30 Nisan (Perşembe) 22:38[edit]

Günlük hayatımdaki küçük değişiklikler… İlk okuldan beri kullandığım çalışma masamda otururken, birkaç tane düşünmeye çalıştım, ama aklıma hiçbir şey gelmedi. Değişiklikler. Etrafımız türlü türlü değişikliklerle sarılıydı.

Herhangi bir şey düşünmekten aciz bir vaziyette, bir hevesle cep telefonumu açtım.

Ekranda pijama giyinmiş bir Mogi'nin resmi vardı.

Her zamankinden daha zayıf gözükmesine rağmen, hiç de acınası durmuyordu. Resim hastanede çekilmişti, ve suratından ışık saçan bir gülümseme ile barış simgesi yapmıştı.

“Kazu sırıtıyor! Açık saçık fotoğraflara bakıyor!”

Ablamın sesini duyunca hemen cep telefonumun kapağını kapattım.

“B-Bakmıyorum!”

“Hiddetlendin işte ~ Burada bir dolaplar çeviriyorsun~”

Benden üç yaş büyük olan ablam Luka Hoşino. Ranza’nın üst yatağına yüzünde kocaman bir gülümseme ile tırmandı… her zamanki gibi sadece don giyiniyordu. Of, Luu… beni asla dinlemiyordu ve neredeyse yirmi yaşında olmasına rağmen sürekli bu kılıkla dolaşıyordu. Kardeşin delikanlı Luu, Allah rizası için ya!

“Aa, dur tahmin edeyim: Kasumi Mogi'nin resmine bakıyordun, değil mi~?

“Nas—”

O nasıl..?!

“Oha, tam isabet mi? Hihihi…”

“B-Bekle! Sen Mogi'yi niye biliyorsun ya…? Ah! İznim olmadan cep telefonumla mı oynadın yoksa?!”

“Tabi ki hayır ya~ Sadece o seni aradığında ismini gördüm, tamam mı? Sadece kafamdan atmıştım~ ah, ama sen ne kadar da şehvetlisin öyle? Bir kızın resmine bakıp eğlenmek demek he?”

İşte tam bu yüzden kendi odamı istiyordum!

Utancımı saklamak için cep telefonumu elimde sıkıca kavrayıp Ranza’nın alt yatağına atıldım.

“Hey, Kazu, şu Kasumi Mogi kız arkadaşın mı?”

“H-Hayır, değil!”

“Öyleyse nasıl bir ilişkiniz var? Veya, daha da önemlisi: Onun hakkında nasıl hissediyorsun?”

“.......ee…”

İlişkimiz mi… Neydi acaba? Onun hakkında nasıl mı hissediyordum?

Yani, Reddeden Sınıf içerisinde bana aşkını ilan etmişti, ve bu resmi bana yollamış olması bana karşı bir şeyler hissettiği anlamına geliyor… muhtemelen.

Onun bana karşı olan hislerini kesinlikle nahoş bulmuyordum.

Ama açıkcası… bundan daha fazla olup olmadığını bilmiyordum. Reddeden Sınıf içerisinde sahip olduğum hislerin hiçbiri artık yoktu. Mogi'ye karşı benzer hislerim olduğunu ima eden belli başlı birkaç anıya sahiptim. Ama o anılardan dolayı, onun hakkında tarafsızca düşünmeyi zor buluyordum. Artık hislerime ne kadar güvenebileceğimden konusunda hiçbir fikrim yoktu.

“Yani… biz arkadaşız, bu kadarı kesin!”

Sorusuna cevap vermek için kafa patlatmama rağmen ablam yanıt bile vermedi. Ama şaşkınlık içerisinde kulaklarımı açtığımda, onun sakin ve düzenli bir şekilde nefes alışlarını duydum.

...Uyuya'kalabilme hızı beni sürekli şaşırtıyordu.

O anda az önce baktığım e-postaya yanıt vermediğimi fark ettim, o yüzden bir cevap yazmaya başladım.

22:59


Yanıt yazma esnasında birden bire bilincimi kaybettim.


30 Nisan (Perşembe) 23:18[edit]

Pekâlâ, arama yapma zamanı.


Utsuro no Hako vol2 clock2.jpg









  1. 弁当 (べんとう) - Kısacası taşınılabilir bir yemek kutusu. Japonya’da sık sık kullanılır ve bakkallarda da bulunur. Daha fazla bilgi: https://eksisozluk.com/bento--875341
  2. Altın Hafta 7 gün içerisinde 4 ulusal bayramdan oluşan bir haftadır, ve 29 Nisan’dan 6 Mayıs’a kadar sürer. Yeni Yıl ve Obon’dan sonra Japonya’daki en hareketli tatil sezonudur.
  3. İstenmeyen, gereksiz, aldatmaca, vb. mesajlara verilen isim. Sırf e-posta için geçerli değildir ama en sık e-postada bulunur.



Back to 29 Nisan (Çarşamba) Şoowa Devri Anma Günü Return to Ana Sayfa (Main Page) Forward to 1 Mayıs (Cuma)