Utsuro no Hako - Türkçe:1. Cilt 27755. Defa

From Baka-Tsuki
Revision as of 13:39, 31 January 2016 by LoyalBlue (talk | contribs)
Jump to navigation Jump to search

“Hadi ama, bugün bende değişik bir şey yok mu? Yok mu?”

Kokone her zaman gözüktüğü haliyle bana yaklaştı. Bana bu soruyu geçmişte zaten sormuştu. Cevap neydi ya?

“...Rimel sürmüşsün.”

“Vay! Helal olsun Kazu!”

Anlaşılan doğruydum.

“...ee, nasıl gözüküyor?”

“Evet, şirin gözüküyorsun,” dedim hiç tereddüt etmeden. Tekrar, doğru cevabı vermiştim. Çok ciddi değildim, ama Kokone ‘şirin’ sözünü duyduktan sonra tatmin olmuştu ve yüzünde bir gülümseme ile kafasını salladı.

“Mhım, mhım. Anladım, gözlerin iyi görüyor. Hey, sen—gıcık olan çocuk! Sen de onu örnek almalısın.”

Memnuniyetle kollarını kavuşturdu ve Daiya’ya doğru kafasını çevirdi.

“Onu söylemektense o dili koparmayı tercih ederim.”

“Ah, bütün dünya bir oh çeker. Lütfen devam et.”

“Hayır, benim dilim değil—seninkinden bahsediyorum.”

“Hıhı! Demek beni etkileyici bir şekilde öpme arzun mu var? Lütfen bana olan merakından hayallere kapılma~”

İçerisinde bulunduğum durumun hiç farkına varamadan, her zamanki gibi ikisi birbirini ışık hızında aşağılamaya başlamıştı.

Bundan biraz sonra, Daiya transfer öğrencisinin konusunu açtı.

Lütfen çabuk gel, Otonashi.



“Adım Aya Otonashi. Kazuki Hoshino ve sahip dışında kimseye ilgi duymuyorum.”

Aa, Otonashi? Sen bir transfer öğrencisin, tabi elbette sen daha ilk günden sınıf arkadaşlarından mesafe tutabilirsin. Ama ben neredeyse bir senedir bu sınıftayım, o yüzden benim için o şekilde işler yürümüyor, farkında mısın?

“O ‘sahip’’ten ne kastediyor? Sahip olunan kim? Demeye çalıştığı ‘Hoshino’ya sahip olan kişi’ mi?”

“Bu ‘kız arkadaşı’ olmaz mı?”

“Bu da demek olur ki Kazuki'nin bir ‘kız arkadaşı’ var ve transfer öğrenci Otonashi onu mu arıyor? Neden ki?”

“Heralde Otonashi ile arasında bir şeyler vardı. Belki çıkıyorlardır… o zaman ikisini idare mi ediyordu?!”

“Aynen öyle! Durum muhakkak böyle! O hali daha komik gibi, onunla devam edelim!”

“Hoshino için aşk ve nefret şeklinde karışık duyguları olduğu için, onun peşinden koşup bizim okulumuza transfer oldu. Öye olduğuna eminim.”

“O zaman bu demek olur ki Hoshino… bu kadar güzel bir kızı baştan mı çıkarttı?! Kahretsin!!”

Sınıf arkadaşlarımız bizi, ilgili olan tarafları, hiç aldırmadan istedikleri gibi devam etti. Bu fikirler nereden akıllarına geliyordu?

“O zaman Hoshino… sadece duygularımla oynadı…”

“Ne?! Diğeri sen miydin?!”

“Hayır… Ben muhtemelen sırf fazlalıktım… üçüncü, hayır, daha da fazla olmalıydı.”

“Nas… piçe bak.”

Kokone ağlama numarası yaptı ve Daiya fırsatı kollayıp her zamankinden daha yüksek sesle konuşmaya başladı. Off, ikisi niye sırf böyle zamanlarda işbirliği yapıyor ki…

“...Ne kadar rahatsız edici,” diye mırıldandı Otonashi. “Senin sayende, benden uzaklaşmaktansa, bana karşı daha da çok ilgi duyuyorlar.”

Ehm… ben mi bunun suçlusuydum?



İlk dersten hemen sonra, Otonashi ile birlikte sınıftan fırladık. Bazı sınıf arkadaşlarımdan doğal olarak destek almama rağmen, bazı erkeklerden kanasusamış bakışlar hissettim—ama öyle şeylere endişelenecek zaman yoktu.

Her zamanki yerimize vardık—okul binasının arka tarafı.

Artık sınıfa katılmakla uğraşmayacaktık.

“Anladım. Seninle birlikte çalışmak otomatikman senin ilişki ağına sürüklenmek anlamına geliyor. Off… bu hiç pratik değil.”

Hayır, sorunun onlara söylediklerinden kaynaklığından emindim.

“Ama bu 27,755 tekrar içerisinde ilk defa onları reddetmenin olumsuz bir etkisi oldu. Bu gerçekten çok komik.”

“Aa, durumun komik olduğunu düşünmek doğru olduğunu sanmıyorum…”

“Öyle deme. Benim için bile yeni tecrübeler biraz heyecanlıdır. Ayrıca, sırf birlikte çalışmaya başladığımız için durumlar epeyce değişti. Bu hoş bir değişiklik.”

“Ne demek istiyorsun?”

“Tek başıma olduğumda göremediğim yeni bir ipucu olabilir.”

O açıdan, birlikte çalışmak kesinlikle değerdi, ama... yani…

Şaşırmıştım, haklı olabilirdi. Ne de olsa, bugünden önce sınıf 1-6’nın nasıl işlediğini bilmiyordu. Örneğin, Mogi'ye olan sevgimin dün ve bugün—diğer bir deyişle, Reddeden Sınıf içerisinde geliştiğini bilmiyordu.

“Ama şimdi, özellikle, ne yapmalıyız?”

“...Kazuki, onun hakkında. Düşündüm taşındım ve senin Reddeden Sınıf’la bir ilgin olduğu sonucuna vardım.”

“He? Yani benden hala şüpheleniyor musun?”

“Öyle değil. Bir de sana sorayım: anılarını nasıl hatırlayabiliyorsun?”

“He… kim bilir?”

“Bu bir gizem, değil mi? Tabi, sen ve diğerleri arasında bir fark olduğunu hissedebiliyorum, ama sırf senin anılarını hatırlayabilmen garip değil mi?”

“Yani… tabi ki de öyle.”

“Bu yüzden, senin yeteneğinin sahibin amaçlarından dolayı da var.”

“E..hm..?”

“Her zamanki gibi uyuşuksun. Başka bir deyişle, senin anılarını hatırlayabilmen sahibin de yararına olabilir.”

Reddeden Sınıf’ın amaçlarından biri benim anılarımı hatırlamam mıydı?

“Öyle bir şeyin imkanı yok. Her zaman anılarımı hatırlamıyorum, öyle değil mi? Sen olmasan, muhtemelen kalan herkes gibi bende anılarımı kaybederdim.”

“Öyle, bunun hipotezimdeki hata olduğu söylenebilir. Fakat, senin anılarını muhafaza edebilme kabiliyetin, bu dünyanın geçmişi tekrarlama kabiliyeti kadar yozlaşmış olduğunu söyleyebiliriz. O davranışı bu çelişkiyi düşünerek açıklayabilirsin: anıların varsa geçmiş kusursuzca tekrarlanamaz.”

Bu gerçekten de mümkün olabilirdi. Ama her nedense bana mantıklı gelmedi.

“İlk başta, benim anılarımı hatırlamama izin vermenin ne anlamı var ki?”

“Ben nereden bileyim?” dedi doğrudan. “Ama insanları en çok harekete geçiren duygu nedir biliyorum.”

“Ne?”

Otonashi gözlerimin derin derin baktı ve konuştu.

“Aşk.”

“...’aşk’..?”

Onun suratındaki dehşet ifadesinden dolayı kelimeyi anlamıyla hemen bağlayamadım. Ah, aşk?

“Otonashi, çok tatlı bir şey söyledin öyle.”

Otonashi bana soğuk gözlerle baktı.

“Tatlı olan ne? Yeteri kadar yoğun aşkın nefretten hiçbir farkı yok.”

“Nefretle aynı mı?” Afalladım. “...t-tamamen farklı şeyler onlar!”

“Aynılar. ...Hayır, kesinlikle farklılar. Aşk nefretten daha kötü bir his, çünkü insanlar onun pisliğinin farkında değiller. Aşk sadece itici bir şey.”

İtici, he…

“Bunun şu anda önemi yok. Kazuki, aklına gelen herhangi biri var mı?”

“Bana âşık olan biri demeye çalışıyorsun, değil mi? Öyle birinin olması—”

Öyle birinin olmasının imkansız olduğunu söylemek üzereyken, birden aklıma geldi.

Biri vardı.

Bana telefon üzerinden aşkını ilan ettiğinde şaka yapmadıysa—bir aday var.

“Anlaşılan aklına biri geldi.”

“.......”

“Ne oldu?”

“...ehm, yani. Bana âşık olan kız illa suçlu olduğu anlamına gelmez, değil mi?”

“Tabi ki de hayır. Bu kanıt birinin suçlu olup olmadığına karar vermek için hiç de yeterli değil. Fakat, bu olasılığı araştırmamanın anlamı yok.”

“Hayır… yani… onun suçlu olmasının imkanı yok.”

“Sahibin onun olmadığına nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”

Onun suçlu olmasını istemediğimdendi sadece. Bunun farkındaydım.

“Reddeden Sınıf içerisinde bulunduğumuz sürece zamanımız sınırsız. Sahibe yaklaşmak için karşımıza çıkan her fırsatı kullanacağız.”

“...ama şimdiye kadar o yöntemi kullanarak başarılı olmadın, değil mi?”

“Bugün oldukça ağır laf ediyorsun ya. Ama haklısın. Fakat, senin anılarını hatırlayabilmenin sahibin tasarımlarının bir parçası olduğu şeklinde yeni bir ipucumuz var. Bunu düşenerek daha önce araştırma yapmamıştım. Bu şekilde yeni bilgiye ulaşabilmemizin ihtimali var.”

“Ama—”

“Güvendiğin biri olduğu için onun adını temize çıkartmak istemez misin?”

Doğru. Otonashi tam üstüne basmıştı.

O kişiyle ilgili benim de şüphelerim olmalıydı, ondan dolayı onu araştırmak istemiyordum.

“.......anladım. Sana yardım ederim.”

“Sırf bana yardım etmekle kalmamalısın; tersine, önderliği sen yapmalısın.”

O haklıydı. Reddeden Sınıf’tan kurtulmak isteyen bendim.

...Yine de… bir süredir beni baya rahatsız eden bir şey vardı. İçime kötü bir his doğdu.

“Peki o zaman, gidelim.”

“B-Bekle bir dakika!”

“Neden tereddüt ediyorsun ki? Sabrım tükenmeye başladı ama!”

Beni rahatsız eden ş— ha, anladım.

Bu tuhaf hissin kaynağını fark edince, kulaklarım kızarmaya başladı.

“Hm? Neyin var Kazuki? Yüzün kıpkırmızı.”

“Ah, hayır, sadece, sen—”

Neden bana ‘Hoshino’ yerine ‘Kazuki’ demeye başlamıştı?

“Ne? Ne diyorsun sen ya? ...Hey, suratın niye daha da çok kızarıyor?”

“...Ö-Özür dilerim. Yok bir şey.”

Ne zaman bana ilk adımla hitap etmeye başlamıştı ki? Annem babam bile bana o şekilde hitap etmiyordu.[1]

Sanırım suratım şimdi daha da fazla kızarıyor.

“...? ...Peki o zaman? Her neyse, hadi gidelim.”

‘Otonashi’ bana arkasını dönüp yürümeye başlamıştı.

“T-Tamam…”

Ona ‘Otonashi’ dışında bir isim ile mi hitap etmeliydim? Onun izinden ilerlersem, ona hitap etmem gereken isim… ‘Aya’?

...Hayırhayırhayır!!! Yapamam! Yapamam! Bu söz konusu olamazdı!

En azından ‘Aya Hanım’ olsun… hayır, o bile kabul edilemezdi. Ama ‘Otonashi’ fazla çekingen olurdu. Söylemesi daha kolay ve rahat bir şey kullanmalıydım.

“Ah…”

Aklıma bir seçenek gelmişti. Onu da söylemek oldukça utandırıcı, ama o ismi zaten birkaç defa kullandığım için, işe yaramalıydı.

“.......Maria.”

Bu ismi düşük bir tonla mırıldandığımda, ‘Otonashi’ durup bana döndü. Gözlerini faltaşı gibi açmıştı.

“Uvah! Ö-Özür dilerim!!” Son derece beklenmedik tepkisine şahit olunca tepkisel olarak özür diledim.

“...Neden özür diliyorsun? Beni sadece biraz şaşırttın.”

“...Kızgın değil misin yani?”

“Neden kızgın olayım ki? Bana istediğin şekilde hitap et.”

“A-Anladım.”

Otona- hayır, ‘Maria’nın’ ağzı gevşedi.

“Ama yine de, her şey arasında Maria’yı seçtin… Hıh.”

“Ah, yani… hoşuna gitmediyse…”

“Bana hava hoş. Sadece tekrar bir şey doğruladım.”

“Ehm… neyi doğruladın?”

Her nedense, Maria hafifçe gülümsedi.

“Senin, Kazuki, komik biri olduğunu.”



Bir şeyin içini karıştırıyordum.

Sınıfa geri dönmüştük, ve şimdi bana düşkünmüş gibi gözüken bir kızın eşyalarını karıştıryordum.

Tabi bunu yapmak istediğim için yapmıyordum, ve kendimi aşırı ahlaksız hissediyordum.

Onun sınıfı şu an beden eğitimi dersindeydi. Maria, onunla doğrudan konuşmaktansa, bu fırsatı kullanıp ipucu için eşyalarını aramamız gerektiğine karar vermişti.

Sessizce hemfikir olduğum için, kendimi yine de ahlaksız hissederken sözünü dinledim.

Bu arada, bu aramanın sonuç verebilmesi için benim yapmam gerekiyordu. Maria zaten birkaç defa herkesin eşyalarını karıştırmıştı. Şimdiki duruma bakınca, işe yarar herhangi bir şey bulamamıştı henüz, ki bu gayet makuldu. Maria bizi sırf tek bir gündür tanıdığı için potansiyel olarak kayda değer değişikliklerin farkına varamazdı.

“Ohh…”

Kız ders kitaplarına biraz düzen oluşturmak için temiz ve renkli çizgiler kullanmıştı. Notları küçük ve yuvarlanmış harflerle düzgünce yazılmıştı. Ve burada da birçok renk kullanmıştı. Bir sayfanın sol kenarında kedi çizimi vardı. Sonraki sayfada aynı yerde bir tane daha çizim vardı. Sonraki sayfada aynı kedi… o anda bunun bir çevirmeli defter olması gerektiğini anlamıştım. Sayfalara hızla göz atınca, kedi bir tenekeden yaptığı roket ile uçup gidiyordu. Gülümsemeye başladıktan sonra Maria’nın sert bakışları beni dizginlettirdi.

Neticede, birçok kızlara özgü şeyler buldum. Eşyalarının renkleri çoğunlukla pembe veya beyazdı. Onun iPod’u J-Pop ile doluydu. Cüzdanı çantasında değildi, öyleyse muhtemelen yanında taşıyordu.

“Hah!”

Özenle süslenmiş bir cep telefonu buldum—özel bilgiden ibaret bir hazine.

Birkaç ipucu bulma umudum vardı, ama telefonu kilitliydi ve daha fazla karıştıramadım. ...diğer yandan ise, karaştıramadığım için rahatlamıştım.

Pembe el aynasının yanındaki makyaj çantasına baktım. Bu fondöten olmalıydı, bu renkli rujdu, bu göz kalemiydi, bu kirpiklerini kırpmak için kullandığı makastı, ve sonunda oldukça yeni gözüken bir nesne… rimel herhalde.

“—”

Hah?

Tuhaf bir şeyler vardı.

“Bir şey mi buldun Kazuki?”

“......Daha emin değilim…”

Makyaj çantasının içerisinde bulunanları tekrar karıştırdım. İçerisinde özel bir şey olduğunu düşünmüyorum.

“Maria, bu makyaj çantasındaki herhangi bir şey gözüne çarpıyor mu?”

“Hayır? Daha önceden de karıştırdım, ve içinde özel bir şey bulama—”

Cümlesinin ortasında suratı donakalmıştı.

“—bekle, böyle olamaz. O, bu eşyaya sahip olmamalı. Bunu 27,755 tekrar üzerinde fark edemememin imkanı yok. Ama… gerçek şu ki—”

“He? Bir şey mi buldun?”

“...Kazuki. Bunu gördükten sonra, senin bir şey hissetmiş olman gerekir.”

“...he? ...mm, yani, makyaj kullanmak ona yakışmayacağını düşündüm.”

“Yok artık!”

Maria sanki limon yemiş gibi suratını buruşturdu.

Çantayı başka ipucu bulmak için karıştırmaya devam ettim. İçerisinde, tanıdık bir şey hissettim ve çıkarttım.

“Ah—”

Tetikleniyorlardı…

Bu tanıdık ambalajı görünce, anılarımı zihnimin yüzeyine çıkmaya başladı.

“Başka bir yaklaşım deneseydim, itirafımı kabul etmiş olabilir miydin?”

“Aa, tamam. Öyleyse başarana kadar itiraf etmeye devam etmem gerekiyor, değil mi?”

Yok artık.

Yok artık.

Yok artık.

Böyle saçmalığa inanamayacaktım.

Bu sadece bir tesadüftü. Bu sırf tesadüf olmalıydı, ama zihnimin yüzeyinde çıkan anılar hayal ürünü olmak için fazla saçmaydı—

“—Maria, en sevdiğin yemek ne?”

“...Şimdi neden öyle bir şeyden konuşuyorsun ki?” Maria bana bakıp kaşlarını çattı. “...Hey, neyin var Kazuki? İyi gözükmüyorsun!”

“...Bilirsin ya, benim en sevdiğim atıştırmalık Umaibō’dur.”

Az önce çantadan çıkarttığım nesneyi gösterdim.

Bir Umaibō ambalajıydı.

“Özellike Mısır Çorbası tadındakini seviyorum. Ama kimsenin umrunda olmadığı için kimseye söylememiştim. Sınıf içerisinde sık sık Umaibō yerim, ama söz konusu tada gelince, oldukça sadakatsiz olduğum söylenebilir, ve hep farklı tattakileri de yerim. En çok Mısır Çorbası tadındaki Umaibō’yu sevdiğimi kimse bilmemeliydi!”

“Ama Teriyaki Burger tadını o kadar sevmiyorsun, öyle mi?”

“Hangi tadı en çok seviyorsun?”

Yanılmam için dua edip tekrar atıştırmalığın ambalajına baktım.

Kaç defa bakarsam bakayım, hiçbir şey değişmedi.

Teriyaki Burger tadında değildi. Mısır Çorbası tadında Umaibō’ydu.

Az önce hatırladığım anılar bana bağrıyordu.

Mısır Çorbası tadında bir Umaibō’nun çantasında bulunması sırf bir tesadüf olsa bile—az önce hatırladığım anılardaki görüntüler inkar edilemezdi.

O—sahipti.

“Kazuki.”

Maria sıkı sıkı omuzlarımı tuttu. Tırnakları cildime batıyordu ve beni gerçekliğe geri getirdi.

“Sahip kesinlikle o. Sonunda amacımıza vardık… yani, pek sayılmaz.”

Maria bu sözleri hoşnutsuzlukla söyledikten sonra, “Ne demek istiyorsun?” diye sordum.

“Bu kadar aptal bir hata yapan biri beni asla 27,755 ‘Okul Transferi’ boyunca aldatmış olamaz.”

“Ama Maria, sahibin kim olduğunu bilmediğini kabul etmen gerekiyor, öyle değil mi?”

“Bu doğru değil. Muhtemelen kimliğini birkaç defa keşfettim, ama onun sahip olduğu bilgisini muhafaza edemedim.”

“He? Niye ki?”

“Kesin bir şey söyleyemem, ama bu Reddeden Sınıf’ın başka bir işlevi olduğunu tahmin ediyorum. Mantıklı olurdu. Sahip kendini değişmeyen bir döngü içerisinde olduğunu inandığı sürece Reddeden Sınıf devam eder. Ama biri onun sahip olduğunu bilse, bu ön koşul hemen parçalanır. Dolayısıyla, biri onun sahip olduğunu keşfeder etmez, o anı siliniyor.”

“...Ama bu defa sahibin kim olduğunu biliyoruz.”

“Tabi ki. Ama bu sevinmek için bir sebep hiç değil,” sıkkın bir sesle dedi Maria. “Bu defa bunun hakkında bir şey yapmazsak, bu ipucunu tekrar kaybedeceğiz.”

Anladım. Bu defa sahibi yenmezsek, bu tekrarda öğrendiğimiz her şeyi unutup, suçlu peşindeki arayışımızı tekrar baştan başlatacaktık.

Maria’nın sinirli olduğu belliydi ve dudaklarını ısırıyordu. Bir şeyi başarmak için tek bir fırsatın olması biraz sinir olmalıydı, ne de olsa her şeyi tekrar tekrar yapabilmeye alışmıştı.

“...Ama Maria, hayat tek turda sonucu belli olan bir yarış değil mi? Durum ne kadar küçük olursa olsun, son kaydedilmiş noktaya geri dönme düğmesi yoktur.”

O lafa oldukça düşkünümdür kendimce, ama Maria bana soğuk gözlerle baktı.

“Bu gereksiz teşviğin ne anlamı var?”

O iç bile çekti.

“Ö-Özür dilerim… sadece biraz sinirli gözüküyordun.”

Özürümü duyduktan sonra, Maria azıcık sakinleşti.

“Evet, tabi ki de öyleyim. Ama durumumuzun elverişsiz olduğu için değil.”

“...ama ondan çok?”

“Anlamıyor musun? Onun sahip olduğunu tekrar tekrar öğrenmeme rağmen, Reddeden Sınıf henüz sonlanmadı. Bunun ne anlama geldiğini anlamıyor musun?”

Kafamı yana eğdim.

Bana mı, suçluya mı, kendisine miydi bilmiyordum, ama Maria sinirli bir şekilde birkaç söz etti:

“Sahibe karşı defalarca kaybettim.”



“Kokone.”

“Ah, aşk ustası, Kazuki Hoshino, sonunda geldi!”

Her zamanki gibi, Kokone benimle şakayla karışık alay ediyordu.

Şu an öğlen arasındaydık. Maria ile bütün sabah derslerimizi ektik, ve dolayısıyla herkes bizimle alay etmeye başlamıştı. Ama Maria’nın sessizliği sayesinde herkes bizimle alay geçmekten oldukça çabuk vazgeçti. Meraklı bakışları hala bizim üzerimizdeydi ama. Neyse, o kadarı olacaktı.

“Dinle Kokone. Gerçeği söylemek gerekirse—”

Kendimi durdurdum. Çünkü Kokone’nin suratı az önceki gevşek halinden ciddi bir hale gelmişti, ve gömleğimin kolunu çekiştiriyordu.

Maria’ya gözümün kenarından baktıktan sonra, Kokone beni sınıftan dışarı çıkarttı.

“Kazu, lütfen lafı dolandırma ve soracağım soruya dürüstce cevap ver.”

Tam kapının yanında, Kokone kolumu bıraktı ve konuşmaya devam etti.

“Otonashi ile nasıl bir ilişkin var?”

“...Neden soruyorsun?”

Dedim, cevabı bilmeme rağmen. Kokone yere baktı, ve cevap veremedi.

“Maria ile olan ilişkimi çok rahat tanımlayamam.”

Kokone sessiz kaldı, hala yere bakıyordu.

“Ama Otonashi dışında birini seviyorum.”

Kokone sözlerimi duyunca gözlerini sonuna kadar açtı ve bana baktı.

“Yani—”

Ama Kokone başka bir şey söylemedi. Başka yere baktı ama—ve bunu hemen fark ettim.

Sınıfın içine bakıp gözleriyle birini aradı.

Onun gözlerinin hareketleri durdu.

Ve üstünde durdukları kişi—Kasumi Mogi’ydi.

1 Mart’tan itibaren henüz Mogi'ye âşık olmamıştım. Ve bu tekrar boyunca, 27,755. tekrarda, onunla hiçbir iletişimde bulunmadım.

“Kokone, gerçeği söylemek gerekirse yapmanı istediğim bir şey var. O da—”

“Evet. Söylemene gerek yok. Buraya kadar konuşmamız benim için her şeyi açıkladı,” dedi Kokone, gülümseyerek. “Okuldan sonra kulüp odası diye düşündüm—ama doğru ya, Kokone Ev Ekonomi kulüpünün bir üyesiydi.

“Muhtemelen bugün bizden başka kimse olmaz.”

Kafamı salladığımda, bana tekrar baktı. Onun ifadesinin arkasındaki düşünceleri tahmin bile edemiyordum.

“Kazuki.”

Bizi kapının ötesinden izleyen Maria, bana seslendi. Bu muhtemelen geri çekilmem için bir işaretti.

Kokone’ye “görüşürüz” dedim, ve ona arkamı dönmek üzereydim.

“Ah, bekle bir dakika!”

Kokone beni durdurdu. Durup ona tekrar baktım.

“Em, sorabilir miyim? Aa, ama tabi ki cevap vermek zorunda değilsin…”

“Ne?”

“Sevdiğin kişi kim, Kazu?”

Hemen cevap verdim.

“Mogi!”

Bunu duyduğu an, Kokone yere bakıp yüzünü sakladı. Ama yüzündeki ifadeyi görmüştüm bile.

Kokone gülümsüyordu.



Okul bitti.

Kulüp odasından birinin çığlıklarını duyduk. Girer girmez, her şeyin ters gittiğini fark ettik.

Bu olağanüstü fırsatı kaçırmıştık.

Planladığımız gibi, Kokone Kirino ve Kasumi Mogi kulüp odasındaydı. Hayır, daha doğrusu—Kasumi Mogi ve bir zamanlar Kokone Kirino olan şey mevcuttu.

Kulüp odası kanlar içerisindeydi.

Suçlu elinde kanlı mutfak bıçağı tutuyordu.

“Kazu.”

Beni fark etmiş olmasına rağmen, ifadesi her zamanki gibiydi.

“...N-neden—”

Anlayamıyordum. Neden öyle bir şey yapmıştı?

Üstü başı kan içinde olan Mogi, bana baktı. Her zamanki gibi ifadesizdi. Ama gözlerinde beni mahkum eden bir ışığın titrediğini fark ettim.

Ahh, evet. Doğru. Bu durumun için bende suçlanmalıydım.

“Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl, Öl”

Mogi ara vermeksizin lanete benzeyen bir şeyler mırıldandı.

Bunu duymak istemiyordum. Sadece kulaklarımı kapamak istedim. Ama onu bile yapamadım. Mogi- san’ı kanlar içinde görünce vücudumun üzerindeki irademi kaybetmiştim. Sözleri kulaklarıma tecavüz etti. Onun sözlerinin anlamını anlayamamak için çırpındım. Ama faydasızdı—sözleri üzerime çığ gibi düştü, üzerime yağıp donakalmış vücudumu kapladılar.

Mogi konuşuyordu.

Beni mahkum eden sözleri söylüyordu.

“Öl!”



  1. Japon kültüründe kişilere genellikle aile isimleri veya soyisimleri ile hitap edilir. İlk isim ile hitap etme genellikle iki tarafın da kabul etmesi gereken bir durum. Samimiyetin bir simgesidir, ve son ek kullanmamak bir seviye daha samimiyet gerektirir. Daha fazla bilgi: http://japoncaderslerim.blogspot.com.tr/2014/01/hitap-sekilleri.html


Geri Git - 0. Defa Geri Dön - Ana Sayfa (Main Page) Devam Et - 27,755. Defa