Difference between revisions of "Utsuro no Hako - Türkçe:1. Cilt 27755. Defa(2)"

From Baka-Tsuki
Jump to navigation Jump to search
m
m
Line 115: Line 115:
 
O buradaydı.
 
O buradaydı.
   
Hasretle beklediğim kişi, Kazuki Hoshino, buradaydı.
+
Hasretle beklediğim kişi, Kazuki Hoşino, buradaydı.
   
 
Bu berbat durumu görünce sesi kesildi. Onun yanında ise, o sinir bozucu kız, kutumda asalak
 
Bu berbat durumu görünce sesi kesildi. Onun yanında ise, o sinir bozucu kız, kutumda asalak
gibi yaşayan, Aya Otonashi vardı.
+
gibi yaşayan, Aya Otonaşi vardı.
   
 
“...demek sonunda gelebildin, Kazu.”
 
“...demek sonunda gelebildin, Kazu.”

Revision as of 13:00, 5 February 2016

“Bunun için biraz geç olabilir, ama artık sana ihtiyacım kalmadığını fark ettim.”

Kafasını yana eğdi. Belki olan bitenler onun için fazla hızlı ilerliyordu.

“Esasında, çok uzun zaman önce senin sadece bir engel olduğunu fark ettim yani. Ama acımasız olmak istemedim. Ne de olsa, biz ilk başta ‘arkadaştık’.”

Ama artık arkadaş değildik.

Sanırım o beni hala ‘arkadaş’ olarak sayıyordu. Düne kadar, birbirimizin aşk hayatlarındaki sıkıntıları konuşacak kadar yakındık. Ama artık değiştiğim için, o şekilde düşenemiyorum. Bu yüzden, bundan böyle ‘arkadaş’ değiliz.

Ama suçun tamamı bana ait değildi: ona nasıl davranırsam davranayim, benim hakkımda şüphe duyabilmekten acizdi. Ona daha önceden tamamen farklı bir şekilde konuştuğumda bile, fark etmekten acizdi.

—Kimse değişimime engel olamazdı.

Bu dünyanın kuralı oydu.

Varsayalım ki, normal dünyada, başkaları aynı kalırken ben değiştim. O beni arkadaş olarak düşünüyor. Öyleyse ben değişirsem, bunu tuhaf bir şey olarak algılar. O bile tek başına değişme özgürlüğümü kısıtlıyordu. İnsanların, yaz tatilinde birden bire saçını sarıya boyatan birine gösterecekleri tepki gibiydi. Özgürce gelişemediğim bir ortamdaki seçeneklerim kısıtlı olurdu.

O durumda, biricik ve tek dileğimi, ‘bugünü hiçbir pişmanlık yaşamadan geçirmeyi’, gerçekleştiremezdim.

Bu yüzden böyle uygun bir kural vardı.

Doğru. Bu dünya benim yararım için yaratılmıştı.

Ama buna rağmen—

Ama buna rağmen… ne? Bunun devamında ne olduğunu düşünemiyordum.

O konu hakkında düşünmemem gerektiği hissine kapıldım.

O yüzden başka bir konudan bahsettim.

“Sence ‘aşk’ beyaz bir elbiseye nar suyu dökmek gibi değil mi?”

Benzetmemi anlamışa benzemiyordu, ve kafasını merakla yana eğdi.

“Diyelim ki beyaz bir elbiseye nar suyu döktün, tamam mı? Hadi, silmeye çalış: elbisede yine izi kalacak. O izler ebedi. O yüzden, o izi her gördüğünde ‘aa, ben oraya nar suyu dökmüştüm…’ diyip hatırlayacaksın. İzler sonsuza dek orada kalacağından unutmanın hiçbir yolu yok.”

Dolaptaki bir çekmeceyi açtım.

“Beni ne üzüyor biliyor musun?”

Çekmecenin içindeki mutfak bıçağının sapını sıkıca kavradım.

“Öyle bir izin beni kırmış olması!”

Bıçağı çıkarttım.

Bu bıçağı aynı sebep için birkaç defa kullanmıştım. Bu bıçak en keskiniydi.

O elimde tuttuğum mutfak bıçağını görünce sarardı. “Onunla ne yapacaksın?” diye sordu, ama birazdan olacakları tahmin edebiliyordu muhtemelen. Ama ‘öngördüğü’ şeyi asla yapacağıma inanamıyordu.

“Bununla ne yapacağımı mı bilmek istiyorsun? Hıhıhı…”

Ama bak ne diyeceğim. Bunu söylediğim için çok özür dilerim, ama muhtemelen—

“Seni reddedeceğim!”

—tam da beklediğin şeydi.

Ben ******’yi *****la *****düm.

İçimde oluşmak üzere olan karanlık ve acı verici hissi anlamamaya çalıştım. Direnmenin anlamsız olmasına rağmen, amacım uğruna gerekli olmasına rağmen, direnmeye çalıştım… çünkü bu şekilde hissetmek istemedim; çünkü bu hissi anlamamış gibi davranmaya devam etmek istedim.

Yere yığılmıştı ve kan öksürüyordu.

Izdırap çekiyor olmalıydı. Ne kadar acınası.

Muhtemelen başarısızdım. Onu en acısız şekilde *****meliydim.

“Biliyor musun, bunda başarısız olmak çok korkunç olabiliyor. Erkekler çaresiz olduklarında saçma bir güce sahip oluyorlar. Zayıf bir erkek bile benden çok daha güçlü. Ama bana vurduklarında onların gözlerindeki bakış çok daha korkunç. Bana çöpmüşüm gibi baktılar. Ben niye başarısızdım ya? ...ah, doğru ya. Havalı gözüktüğü için ucuz bir bıçak kullandığım için. Böyle bir şeyle insan öldürmek oldukça zor yani. Ve üstelik çok da çirkin. İnsanları bıçaklamak veya kesmek… iğrenç bir şey! Bunun yüzünden kusabilirim bile. Ağladım da, kendime neden böyle çirkin şeyler yaptığımı sordum. Ama biliyor musun? Sonuçta, söz konusu kişi aynı hareketlerde bulunduğu sürece aynı şey tekrar tekrar olacak. Ve bundan dolayı, arzu ettiğim gelecek asla gelmeyecek. O yüzden, o kişiyi silmekten başka bir çarem yok, değil mi? Çaresi yok, değil mi? Bu çok acımasız değil mi? Neden böyle şeyler yapmak zorundayım ki?”

Bana güçsüz gözlerle baktı.

“Ama gerçeği söylemek gerekirse, belki de seni o şekilde bıçaklamama bile gerek yoktu. Neticede, ‘reddetmek’ zihinde biter. Ama biliyor musun? Başka hiç bir yol bulamadım. Kendi ellerimle birini öldürmekten başka ‘reddetmenin’ yolunu bulamadım. Birini tüm kalbimle ‘reddetmek’ o kadar kolay değil. Kalbime bir yük koydum. Ve bu suçluluk duygularını yaratarak, kendimi o kişiden kaçmaya mecbur ettim. Bunun sayesinde, bir insanla gerçekten görüşmek istemediğimi hissedebiliyorum—onu ‘reddettim’. Ne olursa olsun, artık kimse o kişiyi hatırlayamayacaktır.”

Başını astı. Sanki kendini daha fazla dik tutamıyordu.

“Biliyorum! Benim suçum, değil mi? Hepsi benim suçum, değil mi? Ama söyle madem, ne yapmalıyım? ...Özür dilerim. Senin hiçbir fikrin yok, değil mi? Aa, neden bu kadar çok konuşuyorum ki? Nedenini biliyorum. Çok endişeliyim, çok endişeliyim, çok endişeliyim, sessiz duramıyorum. İçten içe eğer kendimi anlatırsam beni affedeceğini umuyorum. Ama beni affetmenin imkanı yok, değil mi? Özür dilerim. Gerçekten, özür dilerim. Özür dilerim, özür dilerim. Bu kadar bencil olduğum için özür dilerim. Ama biliyor musun? En çok ızdırap çeken benim, ne de olsa. Suçu doğru düzgün kabul ediyorum. Kötü bir şey yaptığımı biliyorum. O yüzden, dürüst olmak gerekirse, benim hakkımda ne düşündüğün zerre umurumda değil.”

Acaba kimle konuşuyordum?

Ama bunun hiç önemi olmadığı içime doğdu. Özellikle birine hiç konuşmadım zaten. Yere yığılmış olan kişiyi hiçbir zaman ‘arkadaş’ olarak görmedim.

Yalnızdım zaten.

“H-Hayır—”

Ama buna rağmen, bunu kabul etmek istemedim.

Böylesine bir yerde ne kadar yalnız kaldığımı hatırlatsa da, haykırmaktan kendimi alıkoyamıyordum:

Lütfen gel!

Çabuk gel!

Kazu!

Acaba ne zamandan beri… ona bu kadar samimi bir şekilde hitap etmeye başladım? Bu tekrarlar içerisinde defalarca ona bu şekilde hitap etmek için izin almama rağmen, asla hatırlamıyordu.

Tam şimdi, kapı açıldı.

O buradaydı.

Hasretle beklediğim kişi, Kazuki Hoşino, buradaydı.

Bu berbat durumu görünce sesi kesildi. Onun yanında ise, o sinir bozucu kız, kutumda asalak gibi yaşayan, Aya Otonaşi vardı.

“...demek sonunda gelebildin, Kazu.”

Kendi sözlerime şaşırdım.

Ben ne kadar da aptaldım?

Kazu kaç defa beklentilerimi yüzüstü bırakmıştı? Sayılamayacak sayıdaki ihanetlerden sonra defalarca ondan vazgeçmemişmiydim?

Burada bulunması bile tesadüf değildi. Onu buraya davet etmeye ben karar vermiştim, ona bu sahneyi göstermek için.

Ama buna rağmen o geldiği için, uzun zaman önce bir defasındaki gibi, ondan bir mucize beklemekten kendimi alıkoyamıyordum. Beni gerçek dünyaya geri götüreceğini beklemeye başlamıştım.

Ama—bunun olmasının imkanı yoktu.

Kazu'nun gözleri sonuna kadar açıktı.

“Kazuki. Nasıl hissettiğini tahmin edebiliyorum. Ama bilmeliydin.”

Gereksiz kız bir şeyler söyledi.

“Sahip—Kasumi Mogi’ydi.”

Kazu gözlerini yere yığılmış olan ******’ye çevirdi.

İsmi neydi onun ya? Neyse artık. Unutmuştum. Neden unuttuğumu bile unutmuştum.

“...n-neden—”

Neden yaptığımı mı bilmek istiyordun?

Kazuki’nin ağırlığına olan sinirimi saklayamadım.

Gözlerimle ona sitem ederek, düşüncelerimi ona bağırarak söyledim.

“Öl!”

Yeterli değildi.

“Öl, öl”

Hala yeterli değildi.

“Öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl, öl”

Kendim yaşamak istemediğim şey—

“—öl(mek)!!”[1]


  1. Kasumi burada esasında イタイdiyor. Bu ya “痛い”(Acıyor) veya”居たい”(Var olmayı/yaşamayı istemek) anlamına gelir. İçeriğe bakınca, öncekini tahmin etmek doğal. Ama daha sonra Kanji’yi kullanıyor, bu da hangi anlamda kullanıldığını açıklıyor.


Geri Git - 27,755. Defa Geri Dön - Ana Sayfa (Main Page) Devam Et - 27,755. Defa