Difference between revisions of "Utsuro no Hako - Türkçe:1. Cilt 27754. Defa"

From Baka-Tsuki
Jump to navigation Jump to search
m
m
Line 137: Line 137:
 
“...hayrola Hoshino?” Kokubo-sensei her nedense sordu. Ancak o an ayağa kalktığımın farkına vardım.
 
“...hayrola Hoshino?” Kokubo-sensei her nedense sordu. Ancak o an ayağa kalktığımın farkına vardım.
   
Mogi-san’a gözümün kenarından baktım. Sınıf arkadaşlarımın bakışları, onunki dahil olmak üzere,
+
Mogi'ye gözümün kenarından baktım. Sınıf arkadaşlarımın bakışları, onunki dahil olmak üzere,
 
benim üzerimdeydi. Ama beklediğim gibi, o ifadesiz suratın arkasında ne düşünceler dolaştığını tahmin edemiyordum.
 
benim üzerimdeydi. Ama beklediğim gibi, o ifadesiz suratın arkasında ne düşünceler dolaştığını tahmin edemiyordum.
   
Line 144: Line 144:
 
İlişkimizin sırf sınıf arkadaşından daha öteye gitmesi için yarının gelmesi gerekiyor.
 
İlişkimizin sırf sınıf arkadaşından daha öteye gitmesi için yarının gelmesi gerekiyor.
   
Doğru, Mogi-san burada değil.
+
Doğru, Mogi burada değil.
   
 
Burada kimse yok.
 
Burada kimse yok.
Line 152: Line 152:
 
Tuhaf davranışlarımı zaten unutacak olan sınıf arkadaşlarımı <u>terk ettim</u>.
 
Tuhaf davranışlarımı zaten unutacak olan sınıf arkadaşlarımı <u>terk ettim</u>.
   
Sadece Otonashi-san’a baktım. Üstünde durduğu podyuma doğru yürüdüm.
+
Sadece Otonashi'ye baktım. Üstünde durduğu podyuma doğru yürüdüm.
   
Birazdan yapacağım şey Mogi-san’a itiraf etme girişimlerim kadar sıra dışı bir şey.
+
Birazdan yapacağım şey Mogi'ye itiraf etme girişimlerim kadar sıra dışı bir şeydi.
   
Otonashi-san’ın önünde durdum.
+
Otonashi'nin önünde durdum.
   
Otonashi-san rahatsız olduğunu belirten hareketlerde bulunmadı, ve beni gözleriyle uzun uzun değerlendirdi. İfadesine acayip sinirlendim, çünkü beni ilk defa gördüğünü ima ediyordu.
+
Otonashi rahatsız olduğunu belirten hareketlerde bulunmadı, ve beni gözleriyle uzun uzun değerlendirdi. İfadesine acayip sinirlendim, çünkü beni ilk defa gördüğünü ima ediyordu.
   
 
“Hey, neyin var Hoshino?”
 
“Hey, neyin var Hoshino?”
Line 164: Line 164:
 
Kokubo-sensei’nin sesi yüzeysel olarak sakin, ama altında yatan rahatsızlığı duyabiliyorum. Sınıf arkadaşlarım da benzer sorular sordular.
 
Kokubo-sensei’nin sesi yüzeysel olarak sakin, ama altında yatan rahatsızlığı duyabiliyorum. Sınıf arkadaşlarım da benzer sorular sordular.
   
Hepsini görmezden geldim ve Otonashi-san’ın önünde diz çöktüm. Başımı eğdim ve elimi uzattım.
+
Hepsini görmezden geldim ve Otonashi'nin önünde diz çöktüm. Başımı eğdim ve elimi uzattım.
   
“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu Otonashi-san. Bana normalde hitap ettiğinden tamamen farklı, tamamen kibar bir konuşma türüyle hitap etti.
+
“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu Otonashi. Bana normalde hitap ettiğinden tamamen farklı, tamamen kibar bir konuşma türüyle hitap etti.
   
 
“Sizlerle<ref name=”Theatrical”>Burada abartılı, tiyatro dili ile konuşuyor. </ref> tanışmaya geldim.”
 
“Sizlerle<ref name=”Theatrical”>Burada abartılı, tiyatro dili ile konuşuyor. </ref> tanışmaya geldim.”
Line 176: Line 176:
 
“Sizlerle tanışmaya geldim, leydim Maria. İsmim Hathaway, tüm diğerlerini ihanet edip sonsuz adavetlerine sebep olsa da, bir tek sizi korumaya taahhüt ettim.”
 
“Sizlerle tanışmaya geldim, leydim Maria. İsmim Hathaway, tüm diğerlerini ihanet edip sonsuz adavetlerine sebep olsa da, bir tek sizi korumaya taahhüt ettim.”
   
Etrafımızdaki insanlardan gelen uğultu gülünç bir hızla kaybolmaya başlamıştı. Evet, aynen öyle. Otonashi-san’ı geri almak için ilk adım, bu insanların var olmadığının farkına vardırmaktı. O açıdan sessizlikleri oldukça faydalı olmalıydı.
+
Etrafımızdaki insanlardan gelen uğultu inanılmaz bir hız ile kaybolmaya başladı. Evet, işte böyle. Otonashi'yi geri almak için ilk adım, ona bu insanların gerçekten var olmadığının farkı ettirmekti. O açıdan sessizlikleri oldukça faydalı olmalıydı.
   
 
Başımı kaldırmadan, Aya Otonashi’nin elimi tutmasını bekledim. Ellerimizin buluşup dansımızın başlamasını kıpırdamadan bekledim.
 
Başımı kaldırmadan, Aya Otonashi’nin elimi tutmasını bekledim. Ellerimizin buluşup dansımızın başlamasını kıpırdamadan bekledim.
Line 182: Line 182:
 
Ama o işler o şekilde yürümedi.
 
Ama o işler o şekilde yürümedi.
   
Otonashi-san elimi tutmadı.
+
Otonashi elimi tutmadı.
   
 
Onun yerine, sağır bir ses ile bir yana yığıldım.
 
Onun yerine, sağır bir ses ile bir yana yığıldım.
Line 198: Line 198:
 
“Ha, hahaha…”
 
“Ha, hahaha…”
   
Belli ki daha fazla dayanamayıp, Otonashi-san gülmeye başladı. Bu duruma çok samimi bir şekilde sevinmiş gibi görünüyordu, bu 20,000 tekrar boyunca muhtemelen görmediğim bir samimiyetle.
+
Belli ki daha fazla dayanamayıp, Otonashi gülmeye başladı. Bu duruma çok samimi bir şekilde sevinmiş gibi görünüyordu, bu 20,000 tekrar boyunca muhtemelen görmediğim bir samimiyetle.
   
 
Hala yerde yığılmıştım ve kafam ağrıyordu, ama yanaklarım gevşemişti rahatlamaktan.
 
Hala yerde yığılmıştım ve kafam ağrıyordu, ama yanaklarım gevşemişti rahatlamaktan.
Line 205: Line 205:
 
27,753 defa terk edeceğini asla düşünmezdim!”
 
27,753 defa terk edeceğini asla düşünmezdim!”
   
Otonashi-san bana doğru eğildi ve elini uzattı.
+
Otonashi bana doğru eğildi ve elini uzattı.
   
 
Elimi tuttu ve beni zorla ve hızla ayağa çekti.
 
Elimi tuttu ve beni zorla ve hızla ayağa çekti.
Line 215: Line 215:
 
“...ama bunun sayesinde pek çetin olmuşsun.”
 
“...ama bunun sayesinde pek çetin olmuşsun.”
   
Otonashi-san şaşırıp gözlerini fal taşı gibi açtı. Ardından tekrar hafifçe gülümsedi.
+
Otonashi şaşırıp gözlerini fal taşı gibi açtı. Ardından tekrar hafifçe gülümsedi.
   
 
“Hathaway—sen, ise, pek tatlı dilli olmuşsun.”
 
“Hathaway—sen, ise, pek tatlı dilli olmuşsun.”
   
Bu sözlerle birlikte, bir anlığına elimi bırakmadan, Otonashi-san beni arkasından çekip sınıftan çıktı.
+
Bu sözlerle birlikte, bir anlığına elimi bırakmadan, Otonashi beni arkasından çekip sınıftan çıktı.
   
 
İlk dersi aldırmadan. Öğretmeni aldırmadan. Öğrencileri aldırmadan. Hiçbir şeyi aldırmadan.
 
İlk dersi aldırmadan. Öğretmeni aldırmadan. Öğrencileri aldırmadan. Hiçbir şeyi aldırmadan.
Line 228: Line 228:
   
   
Beni sınıftan dışarı sürükledikten sonra, Otonashi-san beni iri bir motorsikletin arkasına oturtup kask taktırdı. Daha önceden böyle korkutucu hızlarla tecrübem hiç yoktu, ve şaşırtıcı derecede ince beline tutunurken titreyen bir sesle ehliyeti olup olmadığını sordum. (Yani, kız olduğu için o kadar şaşırtıcı değil, ama onun hakkındaki imajım güvenilir ve azimli biri.) Soruma dobra dobra “Tabi ki de hayır,” cevabıyla yanıt verdi.
+
Beni sınıftan dışarı sürükledikten sonra, Otonashi beni iri bir motorsikletin arkasına oturtup kask taktırdı. Daha önceden böyle korkutucu hızlarla tecrübem hiç yoktu, ve şaşırtıcı derecede ince beline tutunurken titreyen bir sesle ehliyeti olup olmadığını sordum. (Yani, kız olduğu için o kadar şaşırtıcı değil, ama onun hakkındaki imajım güvenilir ve azimli biri.) Soruma dobra dobra “Tabi ki de hayır,” cevabıyla yanıt verdi.
   
 
“Bütün bu ‘Okul Transfer’’lerinden dolayı çok fazla boş zamanım vardı, bende bu beceriyi edindim. Zamanımı oldukça verimli bir şekilde kullanıyorum, sence de öyle değil mi?”
 
“Bütün bu ‘Okul Transfer’’lerinden dolayı çok fazla boş zamanım vardı, bende bu beceriyi edindim. Zamanımı oldukça verimli bir şekilde kullanıyorum, sence de öyle değil mi?”
Line 235: Line 235:
   
 
Başka beceriler edindiğini sorduğumda, “Tabi ki,” diye yanıt vardı. Araba sürebilmesini bekliyordum, ama onun dışında birkaç dövüş sanatı, birkaç spor, fazladan birkaç dil, birkaç enstrüman
 
Başka beceriler edindiğini sorduğumda, “Tabi ki,” diye yanıt vardı. Araba sürebilmesini bekliyordum, ama onun dışında birkaç dövüş sanatı, birkaç spor, fazladan birkaç dil, birkaç enstrüman
çalmayı… bunların hepsi ve daha fazlasını öğrenmişti. Reddeden Sınıf’ın kısıtlamaları içerisinde yapabileceği hemen hemen her şeyi denemişti. Ama üniversite girişi için yapılan Ulusal Merkezi Sınavda neredeyse tam puan yapabileceğe benzeyen Otonashi-san, “Yani, bunların çoğunu ‘Okul Transfer’’lerden önce de biliyordum zaten,” diye ilanda bulundu.
+
çalmayı… bunların hepsi ve daha fazlasını öğrenmişti. Reddeden Sınıf’ın kısıtlamaları içerisinde yapabileceği hemen hemen her şeyi denemişti. Ama üniversite girişi için yapılan Ulusal Merkezi Sınavda neredeyse tam puan yapabileceğe benzeyen Otonashi, “Yani, bunların çoğunu ‘Okul Transfer’’lerden önce de biliyordum zaten,” diye ilanda bulundu.
   
 
Temel yetenekleri yüksek başlamış olabilirdi, ama o 27,754 tekrar üzerinde harcadığı zaman daha da saçma. Tam hesaplayamıyorum, ama yaklaşık 76 seneye, veya bir insan ömrüne eşdeğer bir zaman olurdu. Biraz daha üstünde düşününce, hayatta geçirdiği süre beni hayrete düşürdü.
 
Temel yetenekleri yüksek başlamış olabilirdi, ama o 27,754 tekrar üzerinde harcadığı zaman daha da saçma. Tam hesaplayamıyorum, ama yaklaşık 76 seneye, veya bir insan ömrüne eşdeğer bir zaman olurdu. Biraz daha üstünde düşününce, hayatta geçirdiği süre beni hayrete düşürdü.
   
“Hey, Otonashi-san. Benimle aynı yaştasın, değil mi?”
+
“Hey, Otonashi. Benimle aynı yaştasın, değil mi?”
   
Muhtemelen bu düşünce dizisinden dolayı, Otonashi-san’ın fiziksel yaşını merak etmiştim.
+
Muhtemelen bu düşünce dizisinden dolayı, Otonashi'nin fiziksel yaşını merak etmiştim.
   
 
“...hayır, değilim.”
 
“...hayır, değilim.”
Line 247: Line 247:
 
“He? O zaman kaç yaşındasın?”
 
“He? O zaman kaç yaşındasın?”
   
“Onun önemi yok, öyle değil mi?” Otonashi-san biraz huysuz bir şekilde cevap verdi. Acaba bu onun için hassas bir konu mu? Yani, bayanlara yaşlarını sormanın görgüsüzce olduğunu duymuştum ama…
+
“Onun önemi yok, öyle değil mi?” Otonashi biraz huysuz bir şekilde cevap verdi. Acaba bu onun için hassas bir konu mu? Yani, bayanlara yaşlarını sormanın görgüsüzce olduğunu duymuştum ama…
 
öyleyse bunun geçerli olması kadar büyük müydü yaşı?
 
öyleyse bunun geçerli olması kadar büyük müydü yaşı?
   
Line 279: Line 279:
 
“.......”
 
“.......”
   
Otonashi-san yanıt vermedi.
+
Otonashi yanıt vermedi.
   
“Otonashi-san?”
+
“Otonashi?”
   
 
Hala cevap vermedi. Acaba—
 
Hala cevap vermedi. Acaba—
Line 287: Line 287:
 
“Sende mi yazık olacağını düşünüyorsun?”
 
“Sende mi yazık olacağını düşünüyorsun?”
   
Acaba bütün o bilgiyi ve yetenekleri sırf boş zamanını geçirmek için öğrenmemiş miydi? Otonashi-san gibi biri bile o kadar edindiği yetenekleri kaybetmeye pişman olurdu, o sebepten dolayı anılarını kaybetmek istemiyordu. Ben öyle düşünüyorum.
+
Acaba bütün o bilgiyi ve yetenekleri sırf boş zamanını geçirmek için öğrenmemiş miydi? Otonashi gibi biri bile o kadar edindiği yetenekleri kaybetmeye pişman olurdu, o sebepten dolayı anılarını kaybetmek istemiyordu. Ben öyle düşünüyorum.
   
 
Bu ‘pişmanlık’ duygusunu üretmek için, sürekli yeni kabiliyetler ediniyordu.
 
Bu ‘pişmanlık’ duygusunu üretmek için, sürekli yeni kabiliyetler ediniyordu.
Line 295: Line 295:
 
Biraz geç olmasına rağmen, merak etmeye başladım.
 
Biraz geç olmasına rağmen, merak etmeye başladım.
   
—Otonashi-san acaba neden bütün anılarını kaybetmiş gibi davrandı?
+
—Otonashi acaba neden bütün anılarını kaybetmiş gibi davranmıştı?
   
   
En sonunda, beni çevredeki en pahalı gözüken otele götürdü. Beş yıldızlı bir yer olmamasına rağmen, sıradan bir lise öğrencisinin parası yetecek bir yer olmadığı besbelliydi. Otonashi-san deneyimli bir kolaylıkla kayıt yaptı, bizi odaya yönlendirmeye kalkan komiyi geri çevirdi, ve kararlı adımlarla ilerledi.
+
En sonunda, beni çevredeki en pahalı gözüken otele götürdü. Beş yıldızlı bir yer olmamasına rağmen, sıradan bir lise öğrencisinin parası yetecek bir yer olmadığı besbelliydi. Otonashi deneyimli bir kolaylıkla kayıt yaptı, bizi odaya yönlendirmeye kalkan komiyi geri çevirdi, ve kararlı adımlarla ilerledi.
   
Odaya girdikten sonra, Otonashi-san derhal kanepeye oturdu.
+
Odaya girdikten sonra, Otonashi derhal kanepeye oturdu.
   
Kaliteli bir otelde bulunmanın vermiş olduğu tedirginliği bastırarak yatağın üstünde oturdum… esasında, bir otel odasında, bir kızla tek olmak normalde oldukça baş döndürücü bir durum olurdu. Ama Otonashi-san ile aramızda hiç cinsel gerginlik hissetmediğime çok şaşırdım. Onunla birlikte olmak fazla gerçeküstü geliyordu.
+
Kaliteli bir otelde bulunmanın vermiş olduğu tedirginliği bastırarak yatağın üstünde oturdum… esasında, bir otel odasında, bir kızla tek olmak normalde oldukça baş döndürücü bir durum olurdu. Ama Otonashi ile aramızda hiç cinsel gerginlik hissetmediğime çok şaşırdım. Onunla birlikte olmak fazla gerçeküstü geliyordu.
   
“Amma zenginsin Otonashi-san. En azından, o izlenimi alıyorum.”
+
“Amma zenginsin Otonashi. En azından, o izlenimi alıyorum.”
   
 
“Zengin olup olmamam önemsiz. Tekrar ‘transfer’ olduğumda para zaten geri dönecek.”
 
“Zengin olup olmamam önemsiz. Tekrar ‘transfer’ olduğumda para zaten geri dönecek.”
Line 343: Line 343:
 
“...bir dakika. Sahip bu sınıfa giren biri olmalı dediğinde ne demek istedin? Sahip sınıf arkadaşlarımızdan biri mi olmak zorunda?”
 
“...bir dakika. Sahip bu sınıfa giren biri olmalı dediğinde ne demek istedin? Sahip sınıf arkadaşlarımızdan biri mi olmak zorunda?”
   
Geçen tekrarda, Otonashi-san’ın bana çok fazla şüpheli olmadığının sözünü ettiğini hatırladım.
+
Geçen tekrarda, Otonashi'nin bana çok fazla şüpheli olmadığının sözünü ettiğini hatırladım.
   
 
“Hayır. Her seferinde sınıf 1-6’ya gelen başka sınıflardan öğrenciler ve öğretmenler de şüpheli. Reddeden Sınıf’ının menzili, ismi ifade ettiği gibi, sadece sınıf 1-6’yı içeriyor. Sadece 2 ve 3 Mart’ta sınıf 1-6’ya giren kişiler bu fenomenle gerçekten alakalı.”
 
“Hayır. Her seferinde sınıf 1-6’ya gelen başka sınıflardan öğrenciler ve öğretmenler de şüpheli. Reddeden Sınıf’ının menzili, ismi ifade ettiği gibi, sadece sınıf 1-6’yı içeriyor. Sadece 2 ve 3 Mart’ta sınıf 1-6’ya giren kişiler bu fenomenle gerçekten alakalı.”
Line 359: Line 359:
 
“Sanırım öyle. Kutu bunu mümkün yapar. Ama sana senin fikrini soruyorum. Bu kutunun zamanı geri döndürme gücüne tamamen inanabilir misin? Öyle bir fenomenin mümkün bile olduğunu düşünüyor musun?”
 
“Sanırım öyle. Kutu bunu mümkün yapar. Ama sana senin fikrini soruyorum. Bu kutunun zamanı geri döndürme gücüne tamamen inanabilir misin? Öyle bir fenomenin mümkün bile olduğunu düşünüyor musun?”
   
Otonashi-san ne demeye çalıştığına dair en küçük fikrim yok.
+
Otonashi ne demeye çalıştığına dair en küçük fikrim yok.
   
 
“Bence—”
 
“Bence—”
Line 370: Line 370:
 
zaman makinesi var olsa bile, zaman yolculuğuna gerçekten inanamazdım. Geçmişe yolculuk yapsam bile muhtemelen inanmazdım, en azından geçmişte olduğuma dair kesin kanıt elde edene kadar. Ve o durumda bile, kabul etmeyebilirdim.
 
zaman makinesi var olsa bile, zaman yolculuğuna gerçekten inanamazdım. Geçmişe yolculuk yapsam bile muhtemelen inanmazdım, en azından geçmişte olduğuma dair kesin kanıt elde edene kadar. Ve o durumda bile, kabul etmeyebilirdim.
   
Bu doğru cevap mıydı bilmiyorum, ama Otonashi-san “Mhm” ile başını salladı.
+
Bu doğru cevap mıydı bilmiyorum, ama Otonashi “Mhm” ile başını salladı.
   
 
“Düşüncen gayet normal. Ve anlaşılan, Reddeden Sınıf’ın yaratıcısı da seninle aynı şekilde düşünüyor.”
 
“Düşüncen gayet normal. Ve anlaşılan, Reddeden Sınıf’ın yaratıcısı da seninle aynı şekilde düşünüyor.”
Line 407: Line 407:
 
“......?”
 
“......?”
   
Otonashi-san’ın ne dediğini dair hiçbir fikrim yoktu. Uyumu korumanın ne gereği vardı ki?
+
Otonashi'nin ne dediğini dair hiçbir fikrim yoktu. Uyumu korumanın ne gereği vardı ki?
   
 
“Neden tamamen anlama özürlüsün ki… her neyse, basitçe anlatmak gerekirse—Reddeden Sınıf’ın suçlunun yönetmenliğini yaptığı bir sinema filmi olduğunu varsayalım. Çekimler bittiğine göre, sadece düzeltmek kaldı. Ama yapımevi filmde gözükmesi gereken yeni bir aktör olduğunu ısrar ediyor. Artık başka verilecek rol kalmadı. Ama kendisine rol verilmemiş, ekranda başıboş dikilen fazladan bir aktörü çekmek de akıl karı değil; o artık film olmazdı. Onun yerine yönetmen ona rol vermek için senaryoyu olabildiğince az düzenlemeye karar verir. ‘Uyumu korumak’’tan demeye çalıştığım buydu.”
 
“Neden tamamen anlama özürlüsün ki… her neyse, basitçe anlatmak gerekirse—Reddeden Sınıf’ın suçlunun yönetmenliğini yaptığı bir sinema filmi olduğunu varsayalım. Çekimler bittiğine göre, sadece düzeltmek kaldı. Ama yapımevi filmde gözükmesi gereken yeni bir aktör olduğunu ısrar ediyor. Artık başka verilecek rol kalmadı. Ama kendisine rol verilmemiş, ekranda başıboş dikilen fazladan bir aktörü çekmek de akıl karı değil; o artık film olmazdı. Onun yerine yönetmen ona rol vermek için senaryoyu olabildiğince az düzenlemeye karar verir. ‘Uyumu korumak’’tan demeye çalıştığım buydu.”
Line 426: Line 426:
 
Ama hala anlayamadığım bir şey vardı.
 
Ama hala anlayamadığım bir şey vardı.
   
“Sonuç olarak, Otonashi-san, sen kimsin?”
+
“Sonuç olarak, Otonashi, sen kimsin?”
   
Otonashi-san kaşlarını çattı. Belki de bu kaçınmak istediği bir soruydu.
+
Otonashi kaşlarını çattı. Belki de bu kaçınmak istediği bir soruydu.
   
 
“Ah, hayır… istemiyorsan söylemek zorunda değilsin…”
 
“Ah, hayır… istemiyorsan söylemek zorunda değilsin…”
Line 436: Line 436:
 
“Konumum için havalı bir unvan yok. Ben sadece bir öğrenciyim… demek isterdim, ama bu sadece bir sene öncesine kadar geçerliydi… Bakış açım, ha? Hiç çıkıp ifade etmemiştim, ama doğru ya, ifade etmenin tek bir şekli var. Ben—”
 
“Konumum için havalı bir unvan yok. Ben sadece bir öğrenciyim… demek isterdim, ama bu sadece bir sene öncesine kadar geçerliydi… Bakış açım, ha? Hiç çıkıp ifade etmemiştim, ama doğru ya, ifade etmenin tek bir şekli var. Ben—”
   
Otonashi-san, burnunu büküp sıradaki sözlerini kızgın bir şekilde etti.
+
Otonashi, burnunu büküp sıradaki sözlerini kızgın bir şekilde etti.
   
 
“—aslında bir kutuyum.”
 
“—aslında bir kutuyum.”
Line 442: Line 442:
 
“Aslında bir kutu musun? Ne demek istiyorsun?”
 
“Aslında bir kutu musun? Ne demek istiyorsun?”
   
Sözlerini anlamadığım için ona tekrarlayınca, Otonashi-san kaşlarını daha fazla çattı.
+
Sözlerini anlamadığım için ona tekrarlayınca, Otonashi kaşlarını daha da çattı.
   
 
“Sana detayları anlatmanın türlü türlü sakıncaları var, o yüzden sana söyleyemem.”
 
“Sana detayları anlatmanın türlü türlü sakıncaları var, o yüzden sana söyleyemem.”
   
Biraz tatminsiz kalmıştım, ve anlaşılan ifadem bunu yansıtıyordu. Otonashi-san bana baktıktan sonra, devam etti.
+
Biraz tatminsiz kalmıştım, ve anlaşılan ifadem bunu yansıtıyordu. Otonashi bana baktıktan sonra, devam etti.
   
 
“Ama sana şu kadarını söyleyeceğim: bir kere kutu elde edip kullandım.”
 
“Ama sana şu kadarını söyleyeceğim: bir kere kutu elde edip kullandım.”
Line 454: Line 454:
 
“Ve <u>dileğim hala gerçekleşiyor</u>.”
 
“Ve <u>dileğim hala gerçekleşiyor</u>.”
   
Otonashi-san bir kutuya mı sahipti?
+
Otonashi bir kutuya mı sahipti?
   
 
“Buna rağmen kutu aramamın nedenini merak ediyorsun, değil mi? Peki ala, bilmene izin vereceğim. Dileğim kesinlikle gerçekleşti. Ama aynı zamanda, her şeyi kaybettim.”
 
“Buna rağmen kutu aramamın nedenini merak ediyorsun, değil mi? Peki ala, bilmene izin vereceğim. Dileğim kesinlikle gerçekleşti. Ama aynı zamanda, her şeyi kaybettim.”
Line 466: Line 466:
 
“Bu bir tür… mecaz değil, değil mi? Tam manasıyla konuşuyorsun, değil mi?”
 
“Bu bir tür… mecaz değil, değil mi? Tam manasıyla konuşuyorsun, değil mi?”
   
O her şeyi kaybetmişti. Kaybedecek başka bir şeyi yoktu. Belki de o yüzden Otonashi-san bu kadar pervasız ve korkusuz olabiliyordu.
+
O her şeyi kaybetmişti. Kaybedecek başka bir şeyi yoktu. Belki de o yüzden Otonashi bu kadar pervasız ve korkusuz olabiliyordu.
   
 
Her neyse, öyle bir durumu dilemek, lanet olsun, kutudan nasıl bir dilek istedi o öyle?
 
Her neyse, öyle bir durumu dilemek, lanet olsun, kutudan nasıl bir dilek istedi o öyle?
Line 472: Line 472:
 
“Kutuyu yok etmek mümkün değil mi? Dilek o şekilde geçerliliğini yitirmez mi?”
 
“Kutuyu yok etmek mümkün değil mi? Dilek o şekilde geçerliliğini yitirmez mi?”
   
“Hoshino,” Otonashi-san tepkisel kuşkuma uyarıcı bir tonla yanıt verdi, “kutu benim dileğimi gerçekleştiriyor. Anlıyor musun? Bunun hakkında daha fazla söylettirme bana.”
+
“Hoshino,” Otonashi tepkisel kuşkuma uyarıcı bir tonla yanıt verdi, “kutu benim dileğimi gerçekleştiriyor. Anlıyor musun? Bunun hakkında daha fazla söylettirme bana.”
   
Doğru. Otonashi-san bunu tek başına düşünmemiş olması imkansızdı. Bu demek oluyordu ki:
+
Doğru. Otonashi bunu tek başına düşünmemiş olması imkansızdı. Bu demek oluyordu ki:
   
Kutu ondan her şeyi almıştı. Ama buna rağmen—<u>Otonashi-san dileğini terk etmek istemiyordu</u>.
+
Kutu ondan her şeyi almıştı. Ama buna rağmen—<u>Otonashi dileğini terk etmek istemiyordu</u>.
   
Sessizleştiğimde, Otonashi-san tekrar konuşmanın önderliğini yaptı.
+
Sessizleştiğimde, Otonashi tekrar konuşmanın önderliğini yaptı.
   
 
“Benim dileğim ve Reddeden Sınıf’ın sahibinin dileği bir arada var olamaz. Onun dileği o şekilde yaratıldı. O yüzden ben içeri sızınca birbirlerini reddettiler ve bana yapılan müdahale azaldı.
 
“Benim dileğim ve Reddeden Sınıf’ın sahibinin dileği bir arada var olamaz. Onun dileği o şekilde yaratıldı. O yüzden ben içeri sızınca birbirlerini reddettiler ve bana yapılan müdahale azaldı.
 
Ama bu sadece dirençte bir ‘azalma’. Başka bir deyişle, Reddeden Sınıf’ın etkilerine bende bağışık değilim. Ben bile etkisinin boyutundan bihaberim. Teslim olsam, Reddeden Sınıf beni de yakalardı… sana uzun bir zaman önce söylediğim gibi, ha?”
 
Ama bu sadece dirençte bir ‘azalma’. Başka bir deyişle, Reddeden Sınıf’ın etkilerine bende bağışık değilim. Ben bile etkisinin boyutundan bihaberim. Teslim olsam, Reddeden Sınıf beni de yakalardı… sana uzun bir zaman önce söylediğim gibi, ha?”
   
Durum böyleyse sahip Otonashi-san hakkında ne düşünüyordu? En azından, varlığından memnun olmasının ihtimali azdı.
+
Durum böyleyse sahip Otonashi hakkında ne düşünüyordu? En azından, varlığından memnun olmasının ihtimali azdı.
   
 
“Artık durumu biraz daha iyi anlayabiliyor olmalısın, öyleyse asıl konumuza geri döneceğim. Sanırım Reddeden Sınıf’ı elde edip kullanmak artık mümkün değil. Bu kutu artık sahip tarafından kullanıldı, o yüzden Reddeden Sınıf’ı sonlandırmak da olur.”
 
“Artık durumu biraz daha iyi anlayabiliyor olmalısın, öyleyse asıl konumuza geri döneceğim. Sanırım Reddeden Sınıf’ı elde edip kullanmak artık mümkün değil. Bu kutu artık sahip tarafından kullanıldı, o yüzden Reddeden Sınıf’ı sonlandırmak da olur.”
Line 524: Line 524:
 
“Yani, evet.”
 
“Yani, evet.”
   
Öyleyse Mogi-san da suçlu olamaz. Yani, Mogi-san o kazaya kurban olmuştu.
+
Öyleyse Mogi da suçlu olamazdı. Yani, Mogi de o kazaya kurban olmuştu.
   
 
“Hey, sınıf arkadaşlarımızın birkaçı kayboldu, değil mi? Bunun kutu içerisindeki ölümlerle
 
“Hey, sınıf arkadaşlarımızın birkaçı kayboldu, değil mi? Bunun kutu içerisindeki ölümlerle
Line 539: Line 539:
 
Aya Otonashi. O yapabilirdi.
 
Aya Otonashi. O yapabilirdi.
   
Ona söylememeliydim. Ama Otonashi-san niye bu yöntemin farkında değil? Fark etmesinin imkanı
+
Ona söylememeliydim. Ama Otonashi niye bu yöntemin farkında değil? Fark etmesinin imkanı
 
yoktu. Ama kullanmadı. Bu demektir ki… Bu demek oluyordu—?
 
yoktu. Ama kullanmadı. Bu demektir ki… Bu demek oluyordu—?
   
Line 571: Line 571:
 
“Hoshino!!”
 
“Hoshino!!”
   
Otonashi-san beni yakamdan tuttu. Ah, ne kadar da ağrılıydı. O ciddiydi. Yani, tabi ki ciddiydi. Sonuçta, kutuyu elde etmek için 20,000’den fazla tekrara katlandı.
+
Otonashi beni yakamdan tuttu. Ah, ne kadar da ağrılıydı. O ciddiydi. Yani, tabi ki ciddiydi. Sonuçta, kutuyu elde etmek için 20,000’den fazla tekrara katlandı.
   
 
“Söyle bana!! Bana bu yöntemi söyle!!”
 
“Söyle bana!! Bana bu yöntemi söyle!!”
Line 585: Line 585:
 
Ama burada ölen insanlar yeniden diriliyordu.
 
Ama burada ölen insanlar yeniden diriliyordu.
   
Endişe edecek hiçbir şey yoktu. Asla öyle bir planı yerine getiremezdim, ama Otonashi-san’ın yapabileceğinden eminim.
+
Endişe edecek hiçbir şey yoktu. Asla öyle bir planı yerine getiremezdim, ama Otonashi'nin yapabileceğinden eminim.
   
 
Ne de olsa, anılarını hatırlayabilmek için cesetler üretti.
 
Ne de olsa, anılarını hatırlayabilmek için cesetler üretti.
Line 598: Line 598:
 
Yavaşça onun yüzüne baktım.
 
Yavaşça onun yüzüne baktım.
   
Otonashi-san beni hala yakamdan tutuyor ve gözlerini kırpmadan, bana uzun uzun baktı.
+
Otonashi beni hala yakamdan tutuyor ve gözlerini kırpmadan, bana uzun uzun baktı.
   
 
“O—”
 
“O—”
   
Otonashi-san ellerini yakamdan sessizce geri çekti.
+
Otonashi ellerini yakamdan sessizce geri çekti.
   
 
“O—kabul edilebilir bir yöntem değil.”
 
“O—kabul edilebilir bir yöntem değil.”
Line 612: Line 612:
 
anında kabul edilemez bir yöntem olarak reddedilmeli.”
 
anında kabul edilemez bir yöntem olarak reddedilmeli.”
   
Tek bir anlığına bile başka bir yere bakmadan Otonashi-san bu sözleri kısık bir sesle söyledi.
+
Tek bir anlığına bile başka bir yere bakmadan Otonashi bu sözleri kısık bir sesle söyledi.
   
 
“Nedenini bilmek ister misin? Söylemeye gerek bile yok: öyle bir eylem insaniyetsiz. Biri öyle
 
“Nedenini bilmek ister misin? Söylemeye gerek bile yok: öyle bir eylem insaniyetsiz. Biri öyle
Line 618: Line 618:
 
mı bana—”
 
mı bana—”
   
Otonashi-san’ın gözleri şüphesiz nefret dolu.
+
Otonashi'nin gözleri şüphesiz nefret dolu.
   
 
“—bana insanlık dışı muamele yapıyorsun!?”
 
“—bana insanlık dışı muamele yapıyorsun!?”
Line 631: Line 631:
 
“.......ne diyorsun sen?”
 
“.......ne diyorsun sen?”
   
Otonashi-san sözlerime dayanamamış gibiydi, ve bana keskin bir bakış attı.
+
Otonashi sözlerime dayanamamış gibiydi, ve bana keskin bir bakış attı.
   
 
“...d-dediğim gibi, anılarını hatırlamak için derin etki yaratan olaylara sebep olmadın mı?”
 
“...d-dediğim gibi, anılarını hatırlamak için derin etki yaratan olaylara sebep olmadın mı?”
Line 645: Line 645:
 
“O yüz de neyin nesi? Söyleyeceğin bir şey şey varsa hadi söyle!!”
 
“O yüz de neyin nesi? Söyleyeceğin bir şey şey varsa hadi söyle!!”
   
Otonashi-san beni tekrar yakamdan tuttu ve kaşlarını çatıp bana baktı, ama bu sefer, bende
+
Otonashi beni tekrar yakamdan tuttu ve kaşlarını çatıp bana baktı, ama bu sefer, bende
 
kaşlarımı çattım.
 
kaşlarımı çattım.
   
Line 664: Line 664:
 
O sözler geri dönüşü olmayan bir şekilde ilişkimizi bozdu.
 
O sözler geri dönüşü olmayan bir şekilde ilişkimizi bozdu.
   
Otonashi-san benimle konuşmaya son verdi, ve bana doğru herhangi bir ifade kullanmamaya başladı. Hepten. Otonashi-san önümde o şekilde durmasıyla, ben de etkisiz kaldım tabii. Sonunda, oteli
+
Otonashi benimle konuşmaya son verdi, ve bana doğru herhangi bir ifade kullanmamaya başladı. Hepten. Otonashi önümde o şekilde durmasıyla, ben de etkisiz kaldım tabii. Sonunda, oteli
 
terk etmekten başka bir seçeneğim kalmamıştı.
 
terk etmekten başka bir seçeneğim kalmamıştı.
   
Line 671: Line 671:
 
Bu son olabilirdi.
 
Bu son olabilirdi.
   
Otonashi-san’ın aksine, ben anılarımı hatırlayabilir miyim emin değilim. Beni planlarına gerekli olarak düşünmezse, her şeyi unutup ve ne olduğunu anlamadan, Reddeden Sınıf’tan atılırım. Belirli biri gibi bende yok olurdum o zaman.
+
Otonashi'nin aksine, ben anılarımı hatırlayabilir miyim emin değilim. Beni planlarına gerekli olarak düşünmezse, her şeyi unutup ve ne olduğunu anlamadan, Reddeden Sınıf’tan atılırım. Belirli biri gibi bende yok olurdum o zaman.
   
 
Yolumun üstünde hiçbir ses duyamıyordum—ne sokak lambası vardı, ne de renk.
 
Yolumun üstünde hiçbir ses duyamıyordum—ne sokak lambası vardı, ne de renk.
Line 680: Line 680:
 
Ne tarafından yutulacaktım? Hiçbir fikrim yok.
 
Ne tarafından yutulacaktım? Hiçbir fikrim yok.
   
Birden bire, sessiz yolda en sevdiğim sanatçının müziği çalmaya başladı. Ne?.. he, anladım. Telefonumdu… telefonum mu? Yani biri beni arıyor muydu? Doğru. Doğru! Ona verdiğimi hatırlamıyordum. Otonashi-san’a telefon numaramı verdiğimi hatırlamıyordum, ama başka bir dünyada vermiş olabilirim!
+
Birden bire, sessiz yolda en sevdiğim sanatçının müziği çalmaya başladı. Ne?.. he, anladım. Telefonumdu… telefonum mu? Yani biri beni arıyor muydu? Doğru. Doğru! Ona verdiğimi hatırlamıyordum. Otonashi'ye telefon numaramı verdiğimi hatırlamıyordum, ama başka bir dünyada vermiş olabilirim!
   
 
Üniformamın cebinden cep telefonumu çıkarttım.
 
Üniformamın cebinden cep telefonumu çıkarttım.
Line 690: Line 690:
 
Nefesimi daha düzgün bir şekilde alıp vermeye başladıktan sonra telefonu açtım.
 
Nefesimi daha düzgün bir şekilde alıp vermeye başladıktan sonra telefonu açtım.
   
''“Aa, merhaba… Kazu-kun.”''
+
''“Aa, merhaba… Kazu.”''
   
 
Sesinden her zamanki hissi almadım, ama belki de sorun bendeydi. Ya da Kokone telefon üzerinde hep böyle mi davranırdı? Samimi olabiliriz ama onunla daha önceden telefon üzerinden nadiren konuştum.
 
Sesinden her zamanki hissi almadım, ama belki de sorun bendeydi. Ya da Kokone telefon üzerinde hep böyle mi davranırdı? Samimi olabiliriz ama onunla daha önceden telefon üzerinden nadiren konuştum.
Line 704: Line 704:
 
Sırada ne olacaktı? Bu durum nasıl gelişiyordu ya?
 
Sırada ne olacaktı? Bu durum nasıl gelişiyordu ya?
   
''“Sana söylemem gereken bir şey var, Kazu-kun.”''
+
''“Sana söylemem gereken bir şey var, Kazu.”''
   
   

Revision as of 13:30, 31 January 2016

Utsuro no Hako vol1 pic2.jpg


Vücudum hızla soğudu ve boşaldı. Benim de boşalmam gerekirdi, ama her zamanki gibi gözlerimi açtım. Çoktan dağılması gereken dondurucu soğuğa dayanamayınca, yatağın üstümde kendimi kucakladım ve titremeye başladım.

Öldürülmüştüm.

Bir tekrarın 2 Mart’ında.

Doğru, ben ölsem bile, Reddeden Sınıf değişmeden devam eder. Bunun farkına vardıktan sonra, gerçekten boş hissetmeye başladım. İçimdeki buzlanma yakında eriyecekmiş gibi durmuyor.

Burada çok kalmaya dayanamadım, o yüzden düzgün bir kahvaltı etmeden okula gitmek için her zamankinden erken çıktım.

Tanıdık bulutlu gökyüzünü gördüm. Yarın yağmur yağacak. Acaba ben en son ne zaman güneşi gördüm?

Sınıfta kimse yoktu. Yani, doğal tabi, bir saat erken geldiğimden dolayı.

Aklıma birden soru geldi. Neden ısrarla sınıfımı tekrar tekrar ziyaret ediyorum ki? Reddeden Sınıf’ın tekrarlandığını defalarca şahit oldum; şu anda bile farkındayım. Öyleyse bu tekrara direnmek için okula gitmekten kaçınamaz mıydım?

Hayır… Gideceğim! Evet, yine de gideceğim. Sağlığım yerinde olduğunda, okula giderim. Bu benim günlük hayatımdı. Bunu değiştirmenin hayalini bile kesinlikle edemem. Bedeli ne olursa olsun sürdüreceğim bir eylemdi; günlük hayatımın düzenini korumak. Benim tek inancımdı.

Ha, anladım. Hala burada olmamın sebebi bu olabilirdi. Durumun temelindeki mantığı hiç anlamadım, ama öyle olduğunu hissettim.

Sınıfta yapayalnız kalsam da.

“——”

Sınıfın ortasına hareket ettim. Ayakkabılarımı çıkartmadan birinin sırasına çıktım. İçimden özür dilemeye çalıştım, ama kimin sırası üstünde durduğumu hatırlamaya çalışınca, kişinin ismini veya yüzünü hatırlayamadım. Yine de, çok üzgünüm.

Etrafa bakındım. Sıranın üstünde durunca bir değişikliği tetiklemeyi beklemiyordum, ama yarı aydın sınıfta kimse yoktu.

Sınıfta kimse yoktu.

Sınıfta kimse yoktu.

“......Hm, biraz üşüdüm.”

Kendimi kucakladım.

Sınıfın kapısı hafif bir sesle açıldı. İçeri giren kişi beni anında sırasının üstünde dururken gördü ve kaşlarını çattı.

“...Orada ne işin var Kazu?”

Daiya bana rahatsız olmuş bir bakış attı.

Bu basit, sıradan etkileşimden sonra, suratım gevşedi.

“......Ah, gerçekten, içim rahatladı,” diye mırıldandım, ve sıranın üstünden indim. Daiya hala kaşları çatık bir şekilde beni izlemeye devam etti. “Biliyor musun Daiya, seni görmek beni gerçekten sakinleştiriyor.”

“Ne kadar… güzel.”

“Sonuçta, sen kesinlikle gerçek Daiya’sın.”

“...hey Kazu. Uzun zamandan beri ilk defa, başka bir insandan korkuyorum.”

“Ama biliyor musun, sen gerçek Daiya olsan bile, bu dünya sadece sahte bir günlük hayat. Seninle hiçbir şey paylaşamam. Sıradaki Daiya şu anki beni tanımayacak. Sanki televizyonun dışında bir tek ben varım. Tek taraflı bir ilişki. O durumda burada gerçekten olduğunu söyleyebilir miyim?”

O yüzden burada kimse yok.

—Kimse mi?

“Aa—”

Hayır, bu doğru değildi.

Burada sadece bir tane daha kişi vardı.

Benimle anı paylaşabilecek sadece bir tane daha kişi vardı. Anılarımı hatırlamaya devam ettiğim sürece kaçamayacak bir insan vardı.

Hee, anladım. Bunca zaman boyunca sadece ikimiz vardık bu Reddeden Sınıf’ın içinde. Hep birbirimizin yanındaydık, kaçamayan ve kaçmaya çaba sarf etmeyen ikimiz, bu sınıf boyutunda küçücük, küçücük alana hapsedilmiştik. Ama bana sürekli düşman muamelesi yaptığı için bunu fark edememiştim.

Yerime oturdum.

Onun yeri benim yanımdaki yerdi.

...İnanamıyorum. Onun oraya oturmasını düşünmek bile beni biraz sakinleştirdi—beni öldüren kişinin o olmasına rağmen.



Bunun yüzünden mi?

Yüzünden mi? Neyin yüzünden? Bunun ne anlama geldiğini anlamadım. Kendi hislerimi anlayamadım, ama vücut ısım daha da azalmaya devam etti. Süratle. Hayır, daha da kötü. Vücudum zaten tamamen soğuktu, ama şimdi dondu, ağırdı, ve mutlak sıfıra varıp tamamen sertleşti.

“Adım Aya Otonashi. Tanıştığımıza memnun oldum.”

‘Transfer Öğrencisi’ neredeyse gerçek bir transfer öğrencisi gibi davrandı ve hafifçe gülümsedi, utanmış gibiydi.

“.......Nasıl yani?”

Bu durumun ne anlama geldiğini anlayamamıştım.

Hayır, doğrusu, anlamıştım.

“Etkilenmiyor değilim; hatta herhangi birisi kadar etkileniyorum Reddeden Sınıf’tan. Teslim olup anılarımı saklamaya çalışmasam, hemen kapılırdım. Bu sonsuz tekrar içerisinde anlamsızca yaşardım. Teslim olmak kafanda dengede tuttuğun bir bardağı dökmek kadar kolay olurdu.”

—kafamda önceden sadece bir defa duyduğum bir ses tekrarlandı.


Orada duran kıza baktım. Görünüşünü gözden geçirdim, ve onun olduğu sonucuna vardım, ama yine de inanamadım.

O—Aya Otonashi mi?

Bu imkansız. Sonuçta, onun vazgeçmesinin imkanı yoktu.

Evet, 20,000 ‘Okul Transferi’ boyunca takip ettiği kişinin suçlu olmadığını, ve sonuç olarak şimdiye kadar yaptığı her şeyin nafile olduğunun farkına varsa bile—onun vazgeçmesinin imkanı yoktu. Öyle bir şey olamazdı! Vazgeçmesi gibi bir durum olamazdı!

Öyle bir durum—ona yakışmazdı.

Sınıfımızda sürekli insanlar ‘reddedildiği’ için ilk boyutunun yarısı haline gelmişti. Buna rağmen, kalanların hepsi ona soru sorup duruyordu. Kısa, öz ve basit, ama düzgün bir şekilde cevap veriyordu. Her zamanki gibi soğukkanlı davranışlarıyla onları geri çevirmedi.

O adeta… gerçek bir transfer öğrencisi gibi davranıyordu.

Bu sahne mümkün olmamalıydı, öyleyse sahte olmalıydı. Bir yalandı. Herkes sadece birer yalandı. Her şey sadece birer yalandı. Öyleyse… Aya Otonashi de yalan mıydı?

—Buna,

—Buna,

“Buna müsaade etmem!”

Diğer herkes buna müsaade etse bile, ben edemezdim.

Aya Otonashi’nin sahte olmasına izin vermem.

“...hayrola Hoshino?” Kokubo-sensei her nedense sordu. Ancak o an ayağa kalktığımın farkına vardım.

Mogi'ye gözümün kenarından baktım. Sınıf arkadaşlarımın bakışları, onunki dahil olmak üzere, benim üzerimdeydi. Ama beklediğim gibi, o ifadesiz suratın arkasında ne düşünceler dolaştığını tahmin edemiyordum.

Birazdan yapacaklarım hakkında düşüncelerini sorsam kesinlikle cevap vermezdi. Bu sınıf içerisinde beraber uzun bir zaman geçirmiştik. Buna rağmen, ilişkimiz çıkmaza girmişti.

İlişkimizin sırf sınıf arkadaşından daha öteye gitmesi için yarının gelmesi gerekiyor.

Doğru, Mogi burada değil.

Burada kimse yok.

O yüzden… bıktım usandım artık.

Tuhaf davranışlarımı zaten unutacak olan sınıf arkadaşlarımı terk ettim.

Sadece Otonashi'ye baktım. Üstünde durduğu podyuma doğru yürüdüm.

Birazdan yapacağım şey Mogi'ye itiraf etme girişimlerim kadar sıra dışı bir şeydi.

Otonashi'nin önünde durdum.

Otonashi rahatsız olduğunu belirten hareketlerde bulunmadı, ve beni gözleriyle uzun uzun değerlendirdi. İfadesine acayip sinirlendim, çünkü beni ilk defa gördüğünü ima ediyordu.

“Hey, neyin var Hoshino?”

Kokubo-sensei’nin sesi yüzeysel olarak sakin, ama altında yatan rahatsızlığı duyabiliyorum. Sınıf arkadaşlarım da benzer sorular sordular.

Hepsini görmezden geldim ve Otonashi'nin önünde diz çöktüm. Başımı eğdim ve elimi uzattım.

“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu Otonashi. Bana normalde hitap ettiğinden tamamen farklı, tamamen kibar bir konuşma türüyle hitap etti.

“Sizlerle[1] tanışmaya geldim.”

Madem öyle, bende kibar konuşurum!

“...ne diyorsunuz?”

“Sizlerle tanışmaya geldim, leydim Maria. İsmim Hathaway, tüm diğerlerini ihanet edip sonsuz adavetlerine sebep olsa da, bir tek sizi korumaya taahhüt ettim.”

Etrafımızdaki insanlardan gelen uğultu inanılmaz bir hız ile kaybolmaya başladı. Evet, işte böyle. Otonashi'yi geri almak için ilk adım, ona bu insanların gerçekten var olmadığının farkı ettirmekti. O açıdan sessizlikleri oldukça faydalı olmalıydı.

Başımı kaldırmadan, Aya Otonashi’nin elimi tutmasını bekledim. Ellerimizin buluşup dansımızın başlamasını kıpırdamadan bekledim.

Ama o işler o şekilde yürümedi.

Otonashi elimi tutmadı.

Onun yerine, sağır bir ses ile bir yana yığıldım.

“...iğrençsin.”

Başımı eğdiğim için, nasıl bir saldırının hedefi oldum bilmiyordum. Ama yerdeki pozisyonumdan yukarı bakınca, sağ taraftan diz attığının farkına vardım.

Ah, doğru. Tamamen anlaşılabilir bir durum. Neden bana elini uzatmak gibi saf bir düşünceye aldanmıştım ki?

“—Hah”

Şüphesiz, o gerçekten ‘Aya Otonashi’ ise, bana elini uzatacak kadar nazik olması imkansızdı.

“Ha, hahaha…”

Belli ki daha fazla dayanamayıp, Otonashi gülmeye başladı. Bu duruma çok samimi bir şekilde sevinmiş gibi görünüyordu, bu 20,000 tekrar boyunca muhtemelen görmediğim bir samimiyetle.

Hala yerde yığılmıştım ve kafam ağrıyordu, ama yanaklarım gevşemişti rahatlamaktan.

“Beni epey beklettin, öyle değil mi sevgili Hathaway? Kaşıktan fazlasını zar zor kaldıran narin bir bayanı, bu kadar uzun bir süre bekletmeye cüret edebildiğine hayret ettim. Beni savaş meydanında 27,753 defa terk edeceğini asla düşünmezdim!”

Otonashi bana doğru eğildi ve elini uzattı.

Elimi tuttu ve beni zorla ve hızla ayağa çekti.

Evet, işte böyle.

Aya Otonashi’nin böyle davranması gerekir.

“...ama bunun sayesinde pek çetin olmuşsun.”

Otonashi şaşırıp gözlerini fal taşı gibi açtı. Ardından tekrar hafifçe gülümsedi.

“Hathaway—sen, ise, pek tatlı dilli olmuşsun.”

Bu sözlerle birlikte, bir anlığına elimi bırakmadan, Otonashi beni arkasından çekip sınıftan çıktı.

İlk dersi aldırmadan. Öğretmeni aldırmadan. Öğrencileri aldırmadan. Hiçbir şeyi aldırmadan. Terk ettiğim herkesi ve her şeyi aldırmadan sınıftan çıktık.



Beni sınıftan dışarı sürükledikten sonra, Otonashi beni iri bir motorsikletin arkasına oturtup kask taktırdı. Daha önceden böyle korkutucu hızlarla tecrübem hiç yoktu, ve şaşırtıcı derecede ince beline tutunurken titreyen bir sesle ehliyeti olup olmadığını sordum. (Yani, kız olduğu için o kadar şaşırtıcı değil, ama onun hakkındaki imajım güvenilir ve azimli biri.) Soruma dobra dobra “Tabi ki de hayır,” cevabıyla yanıt verdi.

“Bütün bu ‘Okul Transfer’’lerinden dolayı çok fazla boş zamanım vardı, bende bu beceriyi edindim. Zamanımı oldukça verimli bir şekilde kullanıyorum, sence de öyle değil mi?”

Kabul etmeliyim hiç de fena motorsiklet sürmüyor.

Başka beceriler edindiğini sorduğumda, “Tabi ki,” diye yanıt vardı. Araba sürebilmesini bekliyordum, ama onun dışında birkaç dövüş sanatı, birkaç spor, fazladan birkaç dil, birkaç enstrüman çalmayı… bunların hepsi ve daha fazlasını öğrenmişti. Reddeden Sınıf’ın kısıtlamaları içerisinde yapabileceği hemen hemen her şeyi denemişti. Ama üniversite girişi için yapılan Ulusal Merkezi Sınavda neredeyse tam puan yapabileceğe benzeyen Otonashi, “Yani, bunların çoğunu ‘Okul Transfer’’lerden önce de biliyordum zaten,” diye ilanda bulundu.

Temel yetenekleri yüksek başlamış olabilirdi, ama o 27,754 tekrar üzerinde harcadığı zaman daha da saçma. Tam hesaplayamıyorum, ama yaklaşık 76 seneye, veya bir insan ömrüne eşdeğer bir zaman olurdu. Biraz daha üstünde düşününce, hayatta geçirdiği süre beni hayrete düşürdü.

“Hey, Otonashi. Benimle aynı yaştasın, değil mi?”

Muhtemelen bu düşünce dizisinden dolayı, Otonashi'nin fiziksel yaşını merak etmiştim.

“...hayır, değilim.”

“He? O zaman kaç yaşındasın?”

“Onun önemi yok, öyle değil mi?” Otonashi biraz huysuz bir şekilde cevap verdi. Acaba bu onun için hassas bir konu mu? Yani, bayanlara yaşlarını sormanın görgüsüzce olduğunu duymuştum ama… öyleyse bunun geçerli olması kadar büyük müydü yaşı?

Biraz daha düşününce, benim senemde bu kadar olgun birisinin olmasının imkanı yoktu. Sınıf arkadaşım olmak Reddeden Sınıf’a girmek için sadece daha elverişli olduğu için o rolü seçti. Belki de o okul üniformasını giyinmek cosplay[2] sayılabilecek bir yaştadır?

“Hoshino, eğer terbiyesiz düşüncelere kapıldıysan, seni motorsikletten atarım.”

Motorsiklet sürerken ve bana bakmadan beni suçüstü yakalamak. Bu kız zehir gibi!

“Bu arada, ‘Okul Transfer’’leri esnasında motorsiklet sürmeyi öğrendin, değil mi? Öyleyse bu senin motorun değil, değil mi? Kimin bu? Babanın mı?”

Motorsikletler hakkında çok bilgim yok, ama bu bir kız için üretilmişe benzemiyordu.

“Bilmem.”

“...he?”

“Sence de anahtarları içinde olan bir motoru, bir evin önünde yapayalnız bırakmak çok dikkatsiz değil mi?

Yani, bende öyle düşünüyorum, ama, bir dakika, ne? O zaman…

“Ayrıca, zincirin yapımı kötüydü ve sıradan araçlarla kolaylıkla kesildi. Her ‘transfer’’imde aynı şey. Yani, o kısmı söylemeye gerek yok.”

Daha fazla detay istemeyelim. Cehalet saadettir. Evet, ne dediği hakkında en ufak fikrim yoktu.

“Ama diyelim ki, anılarını kaybedersen, o zaman araba sürme kabiliyetin, ve edindiğin diğer yetenek ve bilgilerin hepsini kaybedersin, değil mi?”

Öyle bir durum gerçekten yazık olurdu.

“.......”

Otonashi yanıt vermedi.

“Otonashi?”

Hala cevap vermedi. Acaba—

“Sende mi yazık olacağını düşünüyorsun?”

Acaba bütün o bilgiyi ve yetenekleri sırf boş zamanını geçirmek için öğrenmemiş miydi? Otonashi gibi biri bile o kadar edindiği yetenekleri kaybetmeye pişman olurdu, o sebepten dolayı anılarını kaybetmek istemiyordu. Ben öyle düşünüyorum.

Bu ‘pişmanlık’ duygusunu üretmek için, sürekli yeni kabiliyetler ediniyordu.

Bu da bana bir şey hatırlattı—

Biraz geç olmasına rağmen, merak etmeye başladım.

—Otonashi acaba neden bütün anılarını kaybetmiş gibi davranmıştı?


En sonunda, beni çevredeki en pahalı gözüken otele götürdü. Beş yıldızlı bir yer olmamasına rağmen, sıradan bir lise öğrencisinin parası yetecek bir yer olmadığı besbelliydi. Otonashi deneyimli bir kolaylıkla kayıt yaptı, bizi odaya yönlendirmeye kalkan komiyi geri çevirdi, ve kararlı adımlarla ilerledi.

Odaya girdikten sonra, Otonashi derhal kanepeye oturdu.

Kaliteli bir otelde bulunmanın vermiş olduğu tedirginliği bastırarak yatağın üstünde oturdum… esasında, bir otel odasında, bir kızla tek olmak normalde oldukça baş döndürücü bir durum olurdu. Ama Otonashi ile aramızda hiç cinsel gerginlik hissetmediğime çok şaşırdım. Onunla birlikte olmak fazla gerçeküstü geliyordu.

“Amma zenginsin Otonashi. En azından, o izlenimi alıyorum.”

“Zengin olup olmamam önemsiz. Tekrar ‘transfer’ olduğumda para zaten geri dönecek.”

“...şimdi söyleyince, o da doğru ya. Öyleyse bakkaldaki bütün Umaibō’ları alabilirim. Harika!”

“Şu an onun önemi yok. Öyle küçük şeyler hakkında konuşmak için gelmedik buraya, değil mi?”

“D-Doğru. Tam olarak ne hakkında konuşmak istiyorsun?”

“İleride ne eylemlerde bulunacağımızı. Sonuçta, suçlunun senin olmadığını öğrendikten sonra bütün dikkatimi kaybettim.”

“Çok özür dilerim.”

“Alay etmeyi kes.”

Ama alay etmiyordum…

“Ama, yani, gerçek suçluyu bulmak yapabileceğimiz en iyi eylem değil mi? Dediklerimi yanlış anlama; o kadar basit olmadığını biliyorum, ama benimle olan meşguliyetinden kurtulduğun için daha iyi durumda değil misin?”

“...Hoshino. Ben 27,754 ‘Okul Transfer’’inden geçtim. Bunun farkında mısın?”

“...ne demek istiyorsun?”

“Sana geçen sefer de söyledim, değil mi? Suçluluğuna dair ne kadar çok emin olduysam bile, başka kimseden şüphelenmiyor değildim. Boş sayfa ile başka şüphelilerle de iletişime geçmeye çalıştım… tabi, seni suçlu ile karıştırdığıma göre bir miktar ihmalkardım galiba.”

“Ama benim dışımda muhtemel suçlu bulamadın, değil mi?”

“Evet. Hatırlatırım ki şu an 27,754. tekrardayız. Bu demek olur ki kutunun sahibi kişiliğini başarılı bir şekilde muazzam bir süredir saklıyor.”

“Ehm, kendini fazla belli ettiğinden seni fark etmiş olamaz mı?”

“Benden temkinli olsa bile, bu imkansız olurdu. 27,754 tekrar içerisindeki zamandan bahsediyoruz farkındaysan? Yoksa sahip gerçek yüzünü o kadar uzun süre saklayabilecek kadar akıllı ve salabetli biri mi sence? Yani, açıkçası onu henüz bulamadım. Off… sahip bu sınıfa giren biri olmalı, öyleyse niye kim olduğunu tespit edemiyorum?"

“...bir dakika. Sahip bu sınıfa giren biri olmalı dediğinde ne demek istedin? Sahip sınıf arkadaşlarımızdan biri mi olmak zorunda?”

Geçen tekrarda, Otonashi'nin bana çok fazla şüpheli olmadığının sözünü ettiğini hatırladım.

“Hayır. Her seferinde sınıf 1-6’ya gelen başka sınıflardan öğrenciler ve öğretmenler de şüpheli. Reddeden Sınıf’ının menzili, ismi ifade ettiği gibi, sadece sınıf 1-6’yı içeriyor. Sadece 2 ve 3 Mart’ta sınıf 1-6’ya giren kişiler bu fenomenle gerçekten alakalı.”

……? Ama, şu bir gerçek ki sınıftan çıkıp birçok farklı insan da gördüm.

“Yüzünün ifadesi anlamadığını ima ediyor Hoshino. Bak, zamanı geri döndürmek mümkün olduğunu düşünüyor musun?

“He..?”

Ne demek istiyor? ‘Hayır’ dersem Reddeden Sınıf’ın temel kavramı tutarlı olmaz, değil mi?

“...ama kutunun yaptığı şey o değil mi?”

“Sanırım öyle. Kutu bunu mümkün yapar. Ama sana senin fikrini soruyorum. Bu kutunun zamanı geri döndürme gücüne tamamen inanabilir misin? Öyle bir fenomenin mümkün bile olduğunu düşünüyor musun?”

Otonashi ne demeye çalıştığına dair en küçük fikrim yok.

“Bence—”

O sebepten dolayı niyetini sorgulamadan samimice cevap verdim.

“—bir şey bir kere oldu mu, geri alınamaz.”

Ben bile hayatımda sayısız defalarca ‘Keşke zamanı geri döndürebilsem’ diye düşündüm. Ama bir zaman makinesi var olsa bile, zaman yolculuğuna gerçekten inanamazdım. Geçmişe yolculuk yapsam bile muhtemelen inanmazdım, en azından geçmişte olduğuma dair kesin kanıt elde edene kadar. Ve o durumda bile, kabul etmeyebilirdim.

Bu doğru cevap mıydı bilmiyorum, ama Otonashi “Mhm” ile başını salladı.

“Düşüncen gayet normal. Ve anlaşılan, Reddeden Sınıf’ın yaratıcısı da seninle aynı şekilde düşünüyor.”

“...ne demek istiyorsun?”

“İlgili dileği tamamen gerçekleştiren bir kutu. En küçük ayrıntısına kadar. Kusursuzca. Başka bir deyişle—suçlunun zamanda geri dönmekle alakalı bütün kuşkuları, ve dileği ile ilgili diğer her şey somutlaşır. Bunun ne anlama geldiğini biliyorsun, değil mi?”

“Ehm…”

Zamanı geri döndürmeyi istemek, ama buna inanamamak. O inancın eksikliği dileğin şeklini saptırır. Anladım.

“Ama sen tekrar tekrar zamanda geri dönmedin mi?”

“Hoshino. Bu fenomene tek bir defa bile ‘zamanda geri dönmek’ olarak hitap ettim mi?”

Karşımdakiyle ilgili anılarımın çoğunu kaybettiğim için bunu bilmemin imkanı yoktu.

“Basit bir şekilde ifade edelim: Reddeden Sınıf zamanı geri döndürme dileğinden doğduysa, kötü tasarlanmış. Hayır, düpedüz kusurlu.”

“O halde niye 20,000’den fazla tekrardan geçtin?”

“Kusurlu olmasının kanıtı bu değil mi işte? Zaman kusursuz bir şekilde geri döndürülseydi, anılarımın şans eseri bu fenomenden hariç tutulmasının imkanı olmazdı. Bunun yanında, bu tekrarlar o kadar kusursuz olsaydı, ben nasıl ‘Transfer Öğrencisi’ olarak sızabilirdim?”

Bana art niyetle baktı.

“Sen olduğuna göre, ‘Otonashi için, her şey mümkün,’ gibi basit bir düşünceye kapılıp o noktadan sonrasını düşünmemişsindir.”

Tamamen haklı olduğu için itiraz edemedim.

“Kısacası tek yaptığım şey, kutunun içine girmekti. Örneğin, ‘transfer öğrencisi’ olmaya karar vermedim. Suçlu, rolleri paylaştırırken bana verdiği bir konum bu. Reddeden Sınıf’ın sahnesi sınıf 1-6, öyleyse ani girişimi açıklamanın en doğal yolu buydu; ne de olsa, neredeyse aynı yaştayız. Suçlunun denge hissi uyumu korudu.”

“......?”

Otonashi'nin ne dediğini dair hiçbir fikrim yoktu. Uyumu korumanın ne gereği vardı ki?

“Neden tamamen anlama özürlüsün ki… her neyse, basitçe anlatmak gerekirse—Reddeden Sınıf’ın suçlunun yönetmenliğini yaptığı bir sinema filmi olduğunu varsayalım. Çekimler bittiğine göre, sadece düzeltmek kaldı. Ama yapımevi filmde gözükmesi gereken yeni bir aktör olduğunu ısrar ediyor. Artık başka verilecek rol kalmadı. Ama kendisine rol verilmemiş, ekranda başıboş dikilen fazladan bir aktörü çekmek de akıl karı değil; o artık film olmazdı. Onun yerine yönetmen ona rol vermek için senaryoyu olabildiğince az düzenlemeye karar verir. ‘Uyumu korumak’’tan demeye çalıştığım buydu.”

“Kısacası senin içeri sızmanı engelleyemediği için seni bir şekilde dahil etmesi gerekti. O yüzden 2 Mart’ın okul hayatını korumak için seni aniden ortaya çıkan ‘transfer öğrencisi’ mi yaptı?”

“Evet. Ve bu durumun tek başına Reddeden Sınıfta bir hata olduğunu hissettirmesi gerekir. Her ufak detayı anlatmak fazla sıkıcı, o yüzden lafı dolandırmayacağım. Burası ne ‘gerçek’, ne de gerçek bir tekrar. Sadece küçük, ayrı bir ‘mekan’. Suçlunun gerçek bir zaman döngüsü olduğunu düşünme hatasına düştüğü sürece devam eden sakar bir dilek bu sadece.”

“Ehm… o yüzden mi tekrarlar kusursuz değil?”

“Aynen öyle. Zamanı geri döndürmenin mümkün olmadığını içten düşünen suçlu, onun yerine zamanın ilerlemesine izin vermiyor. Zamanı reddetmeyi seçiyor. Suçlunun sadece kendisini avutmaya devam etmesi gerekiyor.”

“Bu kusur sayesinde mi anılarımızı hatırlayabiliyoruz?”

“Sanırım. Anılarımızı hatırlayabilmemizin belirli sebepleri farklı olabilir, ama Reddeden Sınıf’ta bir hata olduğu kesin.”

Ama hala anlayamadığım bir şey vardı.

“Sonuç olarak, Otonashi, sen kimsin?”

Otonashi kaşlarını çattı. Belki de bu kaçınmak istediği bir soruydu.

“Ah, hayır… istemiyorsan söylemek zorunda değilsin…”

Yine de, kaşları hala çatık, ağzını açtı.

“Konumum için havalı bir unvan yok. Ben sadece bir öğrenciyim… demek isterdim, ama bu sadece bir sene öncesine kadar geçerliydi… Bakış açım, ha? Hiç çıkıp ifade etmemiştim, ama doğru ya, ifade etmenin tek bir şekli var. Ben—”

Otonashi, burnunu büküp sıradaki sözlerini kızgın bir şekilde etti.

“—aslında bir kutuyum.”

“Aslında bir kutu musun? Ne demek istiyorsun?”

Sözlerini anlamadığım için ona tekrarlayınca, Otonashi kaşlarını daha da çattı.

“Sana detayları anlatmanın türlü türlü sakıncaları var, o yüzden sana söyleyemem.”

Biraz tatminsiz kalmıştım, ve anlaşılan ifadem bunu yansıtıyordu. Otonashi bana baktıktan sonra, devam etti.

“Ama sana şu kadarını söyleyeceğim: bir kere kutu elde edip kullandım.”

“He—!!”

“Ve dileğim hala gerçekleşiyor.”

Otonashi bir kutuya mı sahipti?

“Buna rağmen kutu aramamın nedenini merak ediyorsun, değil mi? Peki ala, bilmene izin vereceğim. Dileğim kesinlikle gerçekleşti. Ama aynı zamanda, her şeyi kaybettim.”

“...her şeyi mi?”

“Ailemi, arkadaşlarımı, sınıf arkadaşlarımı, akrabalarımı, öğretmenlerimi, komşularımı—dileğim yüzünden bana yakın olan herkesi kaybettim. Benimle alakadar olan kimse… burada değil artık.”

Dilim tutulmuştu.

“Bu bir tür… mecaz değil, değil mi? Tam manasıyla konuşuyorsun, değil mi?”

O her şeyi kaybetmişti. Kaybedecek başka bir şeyi yoktu. Belki de o yüzden Otonashi bu kadar pervasız ve korkusuz olabiliyordu.

Her neyse, öyle bir durumu dilemek, lanet olsun, kutudan nasıl bir dilek istedi o öyle?

“Kutuyu yok etmek mümkün değil mi? Dilek o şekilde geçerliliğini yitirmez mi?”

“Hoshino,” Otonashi tepkisel kuşkuma uyarıcı bir tonla yanıt verdi, “kutu benim dileğimi gerçekleştiriyor. Anlıyor musun? Bunun hakkında daha fazla söylettirme bana.”

Doğru. Otonashi bunu tek başına düşünmemiş olması imkansızdı. Bu demek oluyordu ki:

Kutu ondan her şeyi almıştı. Ama buna rağmen—Otonashi dileğini terk etmek istemiyordu.

Sessizleştiğimde, Otonashi tekrar konuşmanın önderliğini yaptı.

“Benim dileğim ve Reddeden Sınıf’ın sahibinin dileği bir arada var olamaz. Onun dileği o şekilde yaratıldı. O yüzden ben içeri sızınca birbirlerini reddettiler ve bana yapılan müdahale azaldı. Ama bu sadece dirençte bir ‘azalma’. Başka bir deyişle, Reddeden Sınıf’ın etkilerine bende bağışık değilim. Ben bile etkisinin boyutundan bihaberim. Teslim olsam, Reddeden Sınıf beni de yakalardı… sana uzun bir zaman önce söylediğim gibi, ha?”

Durum böyleyse sahip Otonashi hakkında ne düşünüyordu? En azından, varlığından memnun olmasının ihtimali azdı.

“Artık durumu biraz daha iyi anlayabiliyor olmalısın, öyleyse asıl konumuza geri döneceğim. Sanırım Reddeden Sınıf’ı elde edip kullanmak artık mümkün değil. Bu kutu artık sahip tarafından kullanıldı, o yüzden Reddeden Sınıf’ı sonlandırmak da olur.”

“Peki onu nasıl yapabiliriz?”

“Sahipten kutuyu yırtarak almak. Bunun dışında, kutuyu sahibiyle birlikte yok ederek. O kadar. Bir başka seçenek ise… onu bulmak olabilir, kutunun dağıtıcısı, çünkü onun bir şey yapabilme ihtimali var. Ama o kutunun içerisinde olmayacaktır, o yüzden bu uygulanabilir bir seçenek gibi gözükmüyor.”

Kutunun dağıtıcısı mı?

Ona onun hakkında sormak üzereyken—durdum.

Daha önceden tanışmış olmam gereken “*”’yu hatırlamıyorum, hatırlamak da istemiyorum.

“.......öyleyse suçluyu bulmazsak hiçbir şey olmaz, değil mi?”

“Ha? Hiçbir şey olmaz diyorsun, ha? Dolaylı olarak buraya kadar konuşmamızın anlamsız, yararsız, ve zaman kaybı olduğunun şikayetini ettin az önce, değil mi? Amma yüzsüzsün.”

“H-Hayır! Sadece doğrulamaya çalışıyordum…”

“Hımf, senin bilginin ve dehanın benim çözemediğim bir sorunu çözebileceğini düşünüyorsun demek? Eminim yorum yapma sebebin aklında bir fikrin olduğu içindi, değil mi?”

“Off…”

Ürktüm. Fikrim olması imkansızdı.

“Daha alakalı konulara dönelim—bunu bilseydim, sahibin benden kaçınmasının imkanı olmazdı. Ama, doğru… diğer ölümlerin aksine, Reddeden Sınıf içerisinde sahibin ölümü affedilmeyecektir. Örneğin, ben Reddeden Sınıf içerisinde sayısız defalarca öldüm, ama hala buradayım ve kutumu da kaybetmiş değilim.”

“Ama sahip farklı?”

“Evet, aynen öyle. Sahip ve kutu doğrudan bağlı. Sahip öldüğü an, Reddeden Sınıf da yok olacaktır. Bu kesinlikle doğru olmalı, çünkü benzer bir durum biliyorum. Sahip öldüğü an kutu kırılacak, ve aynı anda da Reddeden Sınıf’ın özellikleri yok olacak, ardından gerçek ölümün kavramı tekrar yerine gelecek.”

“Yani o durumda ölü mü kalacak..?”

“Aynen öyle.”

“Öyleyse suçlunun benim olmadığını varsayabiliriz. Ayrıca, sen de belli ki suçlu değilsin.”

“Yani, evet.”

Öyleyse Mogi da suçlu olamazdı. Yani, Mogi de o kazaya kurban olmuştu.

“Hey, sınıf arkadaşlarımızın birkaçı kayboldu, değil mi? Bunun kutu içerisindeki ölümlerle alakası var mı hiç?”

“...kesin bir şey diyemem, ama bir bağ olmaması gerekir. Neden olduğunu hala bilmiyorum, ama muhtemelen Reddeden Sınıf’ın başka bir özelliği.”

—dur!

Birden farkına vardım—suçluyu tespit etmenin kolay bir yolu vardı.

Aynı anda, sarardığımı hissettim. Ben ne düşünüyorumdum? Bu fazla ahlaksız. Ama, ama—

Aya Otonashi. O yapabilirdi.

Ona söylememeliydim. Ama Otonashi niye bu yöntemin farkında değil? Fark etmesinin imkanı yoktu. Ama kullanmadı. Bu demektir ki… Bu demek oluyordu—?

“Hoshino.”

Bana seslendiğinde bütün vücudum seğirtti.

“Ne geçiyor aklından? Sahibi bulmanın yolunu bulmamışsındır elbet—”

Vücudum tekrar seğirtti.

“—o zaman gerçekten de bir şey buldun mu Hoshino?”

“Aa, hayır—”

“Saklamanın yararı yok. Seninle birlikte ne kadar zaman geçirdiğimi biliyor musun sen? Dünyadaki herkesten çok ben takip ettim seni. Gönülsüzce, ama yine de…”

Bunun farkındaydım. Bir şey sakladığımı herhangi biri anlayabilirdi.

“——”

Ama bunu ona rahatlıkla söyleyebilmemin hiçbir yolu yok.

“Hoshino. Çok sabırlı olmadığımı senin bile farkında olman gerekir.”

Rastgele bir yalana inanmayacaktı. Sorudan kaçınsam bile, sonunda yöntemi ağzımdan kaçırıverecektim.

Ama buna rağmen—

“Hoshino!!”

Otonashi beni yakamdan tuttu. Ah, ne kadar da ağrılıydı. O ciddiydi. Yani, tabi ki ciddiydi. Sonuçta, kutuyu elde etmek için 20,000’den fazla tekrara katlandı.

“Söyle bana!! Bana bu yöntemi söyle!!”

Ona söylersem kesinlikle pişman olacağım. Ama böyle bir durumda gerçekten sessiz kalabilir miydim?

“...sadece bütün sınıf arkadaşlarımızı öldürmen gerekiyor.”

O yüzden ona söyledim.

Çok basitti. En az bir defa ölen herkes şüpheden hariç tutabilirsen, o zaman çok kolay. Şüpheli olan herkesi öldürmen gerekiyor sadece. Bu basit ve şeytani bir çözümdü.

Ama burada ölen insanlar yeniden diriliyordu.

Endişe edecek hiçbir şey yoktu. Asla öyle bir planı yerine getiremezdim, ama Otonashi'nin yapabileceğinden eminim.

Ne de olsa, anılarını hatırlayabilmek için cesetler üretti.

Ama bu plan gerçekten onun aklına gelmemiş miydi? Neden suçlunun peşine düşmek, ve anılarını hatırlamak için insanları öldürmeyi düşünmemişti? Ve bu son derece etkili yöntemi düşündüyse, neden yerine getirmemişti? Tek ihtiyacı yaklaşık 40 tekrar olurdu.

Cevap vermedi.

Hiçbir tepki göstermedi.

Yavaşça onun yüzüne baktım.

Otonashi beni hala yakamdan tutuyor ve gözlerini kırpmadan, bana uzun uzun baktı.

“O—”

Otonashi ellerini yakamdan sessizce geri çekti.

“O—kabul edilebilir bir yöntem değil.”

“...he?”

“Yaşayan bir insana rızası olmadan tıbbi deney uygulamak gibi olurdu bu. Tabi ki insanlara nasıl etki ettiğini öğrenmek için bir insanı kullanmanın en etkili yoludur bu. Ama öyle bir eylem anında kabul edilemez bir yöntem olarak reddedilmeli.”

Tek bir anlığına bile başka bir yere bakmadan Otonashi bu sözleri kısık bir sesle söyledi.

“Nedenini bilmek ister misin? Söylemeye gerek bile yok: öyle bir eylem insaniyetsiz. Biri öyle bir şey yaptığı an, artık insan değildir… evet, ne de olsa, ben kutuyum. Bundan dolay mı? Bundan dolay mı bana—”

Otonashi'nin gözleri şüphesiz nefret dolu.

“—bana insanlık dışı muamele yapıyorsun!?”

Ah, elbette, yorumlarımı öyle algıladıysa, öfkelenirdi tabii. Düşüncesiz bir şekilde konuştuğumu fark ettim.

Ama yine de anlamadım.

“Ama anılarını hatırlamak adına insanlar öldürmedin mi?”

“.......ne diyorsun sen?”

Otonashi sözlerime dayanamamış gibiydi, ve bana keskin bir bakış attı.

“...d-dediğim gibi, anılarını hatırlamak için derin etki yaratan olaylara sebep olmadın mı?”

“Bana hakaret etmeyi kes artık—!! Sana şimdi anlatmadım mı?! Reddeden Sınıf’a direnebilmemin tek sebebi benim de kutu olmam!”

Ah, doğru ya. Anılarını ceset üretip tanık olmakla hatırlamak sadece Daiya’nın temelsiz teorisiydi.

Ama buna rağmen, hareketlerini hala kavrayamıyorum.

“O yüz de neyin nesi? Söyleyeceğin bir şey şey varsa hadi söyle!!”

Otonashi beni tekrar yakamdan tuttu ve kaşlarını çatıp bana baktı, ama bu sefer, bende kaşlarımı çattım.

Evet… kendimi hazırlamamıştım. Ona kaşlarımı çatmanın ne anlama geldiğini düşünmemiştim; benim için yapması çok zor bir eylemdi.

Tamamen onun kontrolü altındaydım. Ve bunun farkında olduğum için, ona bu şekilde direniyordum.

Ama incecik bağımızı koparan bir şey söyledim.

“O zaman neden beni öldürdün?!!”

Ve daha fazla iletişim etme yeteneğimiz yok oldu.



O sözler geri dönüşü olmayan bir şekilde ilişkimizi bozdu.

Otonashi benimle konuşmaya son verdi, ve bana doğru herhangi bir ifade kullanmamaya başladı. Hepten. Otonashi önümde o şekilde durmasıyla, ben de etkisiz kaldım tabii. Sonunda, oteli terk etmekten başka bir seçeneğim kalmamıştı.

Otelin yakınlarında oyalandım, ama bu da aptalca direnişimin bir ifadesiydi. Amaçsızca zamanı geçirdim. ‘Ödünç alıp’ geldiğimiz motora göz attım ve çekip gittim. Bakkala gittim. P.E.T. şişede çay aldım. Azar azar içtim. Şişe boşaldı. Ne içtiğimi hiç hatırlayamadığımı fark ettim.

Bu son olabilirdi.

Otonashi'nin aksine, ben anılarımı hatırlayabilir miyim emin değilim. Beni planlarına gerekli olarak düşünmezse, her şeyi unutup ve ne olduğunu anlamadan, Reddeden Sınıf’tan atılırım. Belirli biri gibi bende yok olurdum o zaman.

Yolumun üstünde hiçbir ses duyamıyordum—ne sokak lambası vardı, ne de renk.

Sanki bunların hepsini yapan kişi henüz vakit ayırıp detayları bitirememişti.

Boş şişeyi ağzıma dayadım. Bir şey içiyormuş gibi davranmasam yutulacakmışım hissine kapıldım. Ne tarafından yutulacaktım? Hiçbir fikrim yok.

Birden bire, sessiz yolda en sevdiğim sanatçının müziği çalmaya başladı. Ne?.. he, anladım. Telefonumdu… telefonum mu? Yani biri beni arıyor muydu? Doğru. Doğru! Ona verdiğimi hatırlamıyordum. Otonashi'ye telefon numaramı verdiğimi hatırlamıyordum, ama başka bir dünyada vermiş olabilirim!

Üniformamın cebinden cep telefonumu çıkarttım.

L.C.D. ekranında ‘Kokone Kirino’ ismi yazılıydı.

Gökyüzüne baktım. İşler sanki öyle güzel güzel çözülecekti. Ama birkaç olağanüstü beklentiye sahip olabilmeliyim, değil mi?

Nefesimi daha düzgün bir şekilde alıp vermeye başladıktan sonra telefonu açtım.

“Aa, merhaba… Kazu.”

Sesinden her zamanki hissi almadım, ama belki de sorun bendeydi. Ya da Kokone telefon üzerinde hep böyle mi davranırdı? Samimi olabiliriz ama onunla daha önceden telefon üzerinden nadiren konuştum.

“Aa, ehm—”

Bu konuşmayı öngörebileceğim içime doğdu.

Ah, hayır, olacakları kesinlikle biliyordum. Şu an sadece detayları hatırlayamıyordum.

“Kısa süreliğine uğrayabilir misin? Benimle nerede buluşacağını söyleyeyim.”

Sırada ne olacaktı? Bu durum nasıl gelişiyordu ya?

“Sana söylemem gereken bir şey var, Kazu.”



  1. Burada abartılı, tiyatro dili ile konuşuyor.
  2. https://tr.wikipedia.org/wiki/Cosplay


Geri Git - 27,753. Defa Geri Dön - Ana Sayfa (Main Page) Devam Et - 3,087. Defa