Difference between revisions of "Utsuro no Hako - Türkçe:1. Cilt 27755. Defa (3)"

From Baka-Tsuki
Jump to navigation Jump to search
m
m
 
(7 intermediate revisions by 3 users not shown)
Line 1: Line 1:
  +
Maria söyleyince, Mogi'nin hiç makyaj yapmadığını ben de fark ettim. Bir erkek olarak, söz konusu makyaj olunca bariz cahil olduğumdan — Maria'nin değişikliği farketmesi daha kolaydı haliyle. <!--(not: bazen aynı cümlede sadece kelimelerin yerlerini değiştiriyorum, neden diye merak ediyorsan Türkçe'nin 'vurgu' mevzusu sebebiyle, vurgu önemli! yon-chwan come back!!!)-->
Maria sözünü edince, ben de Mogi'nin makyaj sürmediğini fark ettim. Erkek olarak, makyaj konusunda habersiz olduğum olağan bir durumdu — o yüzden Maria’nın bulunan değişikliği fark etmesi çok daha kolaydı.
 
   
Ama Mogi hala bir makyaj çantasına sahipti.
+
Ama Mogi hala bir makyaj çantasına sahip.
   
Bunun nedeni neydi?
+
Bunun nedeni neydi ki?
   
 
Maria’nın mantığı şuydu:
 
Maria’nın mantığı şuydu:
Line 9: Line 9:
 
—Kullanmaktan sıkılmıştı.
 
—Kullanmaktan sıkılmıştı.
   
Zayıflamış anılarıma güvenemiyordum, ama Mogi muhtemelen ilk başta görünüşüne çok önem veriyordu. Fakat, Reddeden Sınıf içerisinde yapmanın anlamı olmadığı için uğraşmaktan vazgeçmişti. 1 Mart’tan beri çantasında hiç dokunmadan bırakmıştı—Reddeden Sınıf başlamadan önce.
+
Yitik anılarıma güvenemiyorum, ama sanıyorum ki Mogi görünüşüne her zaman çok önem veriyordu. Fakat, Reddeden Sınıf içerisinde makyajla uğraşmanın artık bir anlamı olmayacağı için vazgeçmişti. 1 Mart’tan beri çantasını hiç dokunmadan bırakmış—Reddeden Sınıf başlamadan önce.
   
Mogi okul çantasından makyaj çantasını çıkartıp kullanmaktan yorulmuştu.
+
Mogi çantasından makyaj malzemelerini çıkarıp kullanmaktan yorulur hale gelmiş.
   
 
Bu sadece 20,000’den fazla tekrarı hatırlayan birine olabilirdi.
 
Bu sadece 20,000’den fazla tekrarı hatırlayan birine olabilirdi.
   
Ve bu kişi—sahipti.
+
Ve tek bu kişi—sahip olabilirdi.
   
Böylece, benim sevdiğim, ve beni seven Kasumi Mogi—sahip olmalıydı.
+
Yani, sevdiğim kız, beni seven kız, Kasumi Mogi, sahip — olmalı.
   
 
''“Sana söylemem gereken bir şey var, Kazu.”''
 
''“Sana söylemem gereken bir şey var, Kazu.”''
Line 25: Line 25:
 
“Kasumi seni seviyor!”
 
“Kasumi seni seviyor!”
   
Kokone Mogi'nin bana olan sevgisinden haberdardı. Eminim Kokone bunun hakkında Mogi ile konuşmuştu, ne de olsa onlar <u>düne kadar</u> çok yakın arkadaştı.
+
Kokone, Mogi'nin bana olan aşkından haberdardı. Eminim Kokone bunun hakkında Mogi ile konuşmuştur, ne de olsa onlar <u>düne kadar</u> çok yakın arkadaştı.
   
 
Maria ve ben Mogi'yi tuzağa düşürmek istedik.
 
Maria ve ben Mogi'yi tuzağa düşürmek istedik.
   
Ama bunu yapanlar biz olsaydık, doğal olarak dikkatli olurdu. Mümkünse, Mogi'ye kendini hazırlama fırsatı vermek istemedik, ne de olsa Maria’yı defalarca yenmişti.
+
Ama bunu yapacak olan bizzat biz olsaydık, doğal olarak çakardı. Mümkünse, Mogi'ye kendini hazırlama fırsatı vermek istemiyorduk, ne de olsa Maria’yı defalarca yenmişti.
   
  +
Onun yerine, Kokone’yi aracı olarak kullanmaya karar verdik. Planladığım gibi Mogi'yi ona itiraf edeceğime inandırabilseydi, Mogi'nin tuzağımızın içine düşecebileceği sonucuna varmıştık.
Onun yerine, Kokone’yi vekil<!--Hiçbir fikrim yok - bu doğru kullanım mı? Yem filan diye düşündüm ama bilemedim. Bana bu konuda geri dön ilk fırsatta.--> olarak kullanmaya karar verdik. Mogi
 
'ye ona itiraf edeceğimi kanısına inandırabilseydi , Mogi'nin tuzağımızın içine düşeceği sonuca varmıştık.
 
   
Planımız sonucunda ise — Kokone ölmüştü.
+
Planımız — Kokone'nin ölümüyle sonlandı.
   
 
Mogi'nin sözlerini hatırladım.
 
Mogi'nin sözlerini hatırladım.
Line 46: Line 45:
 
Neden onu söylemişti?
 
Neden onu söylemişti?
   
Mogi sanki giysilerini ve vücudunu kaplayan kanın farkında değildi. İfadesizdi.
+
Mogi giysilerini ve vücudunu kaplayan kanın farkında değil sanki. İfadesiz.
   
 
—her zamanki gibi.
 
—her zamanki gibi.
   
 
Hep bu kadar ifadesiz miydi? Hayır, bölük pörçük anılarımdan onun parlak bir gülüşü olan bir an
 
Hep bu kadar ifadesiz miydi? Hayır, bölük pörçük anılarımdan onun parlak bir gülüşü olan bir an
hatırlayabiliyordum. Ama gülümseyen Mogi bana hiç gerçekmiş gibi gelmedi. Zihnimdeki Mogi ifadesiz ve suskun
+
hatırlayabiliyorum. Ama gülümseyen Mogi bana o kadar da gerçekçi gelmiyor. Zihnimdeki Mogi ifadesiz ve suskun
bir kızdı.
+
bir kız.
   
Ama ya o gözükürde sahte, parlak parlak gülümseyen Mogi, orijinal olanı ise?
+
Ama ya o görünürdeki sahte, capcanlı gülümseyen Mogi ise, orijinal olanıysa?
   
Kasumi Mogi denilen kıza ne olmuştu?
+
Kasumi Mogi denen kıza neler oldu böyle?
   
 
“Yenildi,” diye söylendi Maria, sanki dile getirmediğim soruya cevap veriyordu. “Bu sonsuz tekrar içerisinde
 
“Yenildi,” diye söylendi Maria, sanki dile getirmediğim soruya cevap veriyordu. “Bu sonsuz tekrar içerisinde
Line 83: Line 82:
 
“Çaresi… yok…”
 
“Çaresi… yok…”
   
“Çaresi mi yok?! Söyle bana, neden çaresi yok?!” Mogi deli gibi bağırmaya başlamıştı. Her şeye rağmen, <!-
+
“Çaresi mi yok?! Söyle bana, neden çaresi yok?!” Mogi deli gibi bağırmaya başlamıştı. Bütün bunlar olurken, <!--All the while - boyunca anlamı var ama onu nasıl kullanmalı acaba?-->suratı neredeyse ifadesizdi.
-All the while - boyunca anlamı var ama onu nasıl kullanmalı acaba?-->suratı neredeyse ifadesiz kaldı.
 
   
 
Muhtemelen, bu binlerce tekrar üzerinde ifadesini nasıl değiştirebileceğini unutmuştu, çünkü değiştirmesi için hiçbir sebep yoktu. Artık doğru düzgün ne gülebiliyordu, ne ağlayabiliyordu, ne de kızabiliyordu.
 
Muhtemelen, bu binlerce tekrar üzerinde ifadesini nasıl değiştirebileceğini unutmuştu, çünkü değiştirmesi için hiçbir sebep yoktu. Artık doğru düzgün ne gülebiliyordu, ne ağlayabiliyordu, ne de kızabiliyordu.
Line 104: Line 102:
 
Şimdi düşününce, 27,754. tekrarda, Maria’yı hatırladığımda Mogi korkmuşa benziyordu.
 
Şimdi düşününce, 27,754. tekrarda, Maria’yı hatırladığımda Mogi korkmuşa benziyordu.
   
O zamanda, Mogi benim garip davranışlarımdan dehşete kapıldığından emindim. Ama artık onun sahip olduğunu
+
O zamanda, Mogi benim garip davranışlarımdan dehşete kapıldığına emindim. Ama artık onun sahip olduğunu
 
bildiğimden, bakış açım değişmişti: esasında, Maria’yı hatırlayıp onu hatırlamadığım için içine attığı
 
bildiğimden, bakış açım değişmişti: esasında, Maria’yı hatırlayıp onu hatırlamadığım için içine attığı
memnuniyetsizliğini sonunda dışarı çıkmıştı. <!--Duygusal patlama. *Boom* Cümle garip geldi gözüme ama saat sabahın
+
memnuniyetsizliği sonunda dışarı çıkmıştı. <!--Duygusal patlama. *Boom* Cümle garip geldi gözüme ama saat sabahın
 
3’ü. Aklıma bir şeyler gelirse değiştiririm… Umarım.-->
 
3’ü. Aklıma bir şeyler gelirse değiştiririm… Umarım.-->
   
Line 113: Line 111:
 
Onun tarafından böyle hitap edilmeye de alışmamıştım.
 
Onun tarafından böyle hitap edilmeye de alışmamıştım.
   
Belki bir defasında bana ‘Kazu’ diye hitap etmek için izin istemişti, aynen benim de ona ‘Kasumi’ diye
+
Belki de bir defasında bana ‘Kazu’ diye hitap etmek için izin istemişti, aynen benim de ona ‘Kasumi’ diye
 
hitap etmemi istediği gibi.
 
hitap etmemi istediği gibi.
   
Line 122: Line 120:
 
“...Evet. Muhtemelen söyledim.”
 
“...Evet. Muhtemelen söyledim.”
   
“Bende memnuniyetle kabul ettim! Ben de seni sevdiğimi söyledim!”
+
“Ben de memnuniyetle kabul ettim! Ben de seni sevdiğimi söyledim!”
   
 
“........”
 
“........”
Line 137: Line 135:
 
konuşmayı sevdiğini öğrendim… ve ne oldu biliyor musun? Bir mucize oldu! Tavrın açık açık değişmişti. Benden
 
konuşmayı sevdiğini öğrendim… ve ne oldu biliyor musun? Bir mucize oldu! Tavrın açık açık değişmişti. Benden
 
hoşlandığını fark ettim. Daha önceden beni reddetmene rağmen, itirafımı kabul etmeye başlamıştın. Hatta sen bana
 
hoşlandığını fark ettim. Daha önceden beni reddetmene rağmen, itirafımı kabul etmeye başlamıştın. Hatta sen bana
itiraf ettin. Bunu her yaptığında, beni umutlandırmıştın. Her defasında, mutlu bir ‘devam’ beni beklediğini
+
itiraf ettin. Bunu her yaptığında, beni umutlandırmıştın. Her defasında, mutlu bir ‘devam’ın beni beklediğini
   
düşünmüştüm. Bu tekrarın sonunda sona ereceğini düşünmüştüm. Ama ne oldu biliyor musun? ...Kazu—”
+
düşünmüştüm. Bu tekrarların sonunda sona ereceğini düşünmüştüm. Ama ne oldu biliyor musun? ...Kazu—”
   
 
Mogi bana ifadesiz bir şekilde baktı.
 
Mogi bana ifadesiz bir şekilde baktı.
Line 176: Line 174:
   
 
Ama öyleyse Reddeden Sınıfı neden sonlandırmıyordu? Aksi takdirde, tek taraflı aşkı karşılıksız kalırdı.
 
Ama öyleyse Reddeden Sınıfı neden sonlandırmıyordu? Aksi takdirde, tek taraflı aşkı karşılıksız kalırdı.
Kutusunu muhafaza etmenin başka sebepleri olsa bile, kesinlikle çok ızdırap çekiyordu.
+
Kutusunu muhafaza etmenin başka sebepleri olsa bile, kesinlikle çok acı çekiyordu.
   
“Kazu… anlıyor musun? Senin yüzünden ızdırap çekiyorum. Hepsi, hepsi, ''hepsi'' senin suçun.”
+
“Kazu… anlıyor musun? Senin yüzünden acı çekiyorum. Hepsi, hepsi, ''hepsi'' senin suçun.”
   
“O ağzından çıkan saçmalık da neyin nesi öyle?” Maria, somurtgan bir ifade ile onun lafını bölmüştü. “Ne kadar da sorumsuzsun. Sen sadece kendi Reddeden Sınıf’ının ızdırabına dayanamadığın için bütün suçu Kazuki’nin üstüne atıyorsun.”
+
“O ağzından çıkan saçmalık da neyin nesi öyle?” Maria, somurtkan bir ifade ile onun lafını bölmüştü. “Ne kadar da sorumsuzsun. Sen sadece kendi Reddeden Sınıf’ının ızdırabına dayanamadığın için bütün suçu Kazuki’nin üstüne atıyorsun.”
   
“...Hayır! Izdırap çekmemin tamamı ile Kazu’nun kabahatı!”
+
“...Hayır! Acı çekmem tamamı ile Kazu’nun kabahatı!”
   
“İstediğini düşün, ama bu durumun sorumlusu Kazuki değil. Seni hatırlayamıyor bile. Kazuki sadece kendi amacı uğruna anılarını koruyor, senin çürük kalbin için değil.”<!--Çürük garip geliyor kulağa. Daha uygun bir kelime vardır muhtemelen. Kelime darcığımı genişletsem ne güzel olur ya.-->
+
“İstediğini düşün, ama bu durumun sorumlusu Kazuki değil. Seni hatırlayamıyor bile. Kazuki sadece kendi amacı uğruna anılarını koruyor, senin çürük kalbin için değil.”<!--Çürük garip geliyor kulağa. Daha uygun bir kelime vardır muhtemelen. Kelime darcığımı genişletsem ne güzel olur ya. bence kötü durmamış.-->
   
  +
“Nasıl… Nasıl öyle bir kanıya vardın?<!--"Nasıl öyle bir kanıya vardın" falan dese daha mı anlamlı dururdu acaba?”-->
“Neden… neden öyle bir şey biliyorsun?”
 
   
“Neden mi diye soruyorsun?” Maria dimdik durup ona dudağını büktü. “Cevap basit,” dedi lakayt<!--Soğukkanlı daha mı uygun olurdu? Ama umursamaz bir tavır ima etmesi daha iyi olur.--> bir şekilde. “Çünkü bu dünyadaki herkesten çok ben Kazuki Hoshino’yu gözlemledim.”
+
“Neden mi diye soruyorsun?” Maria dimdik durup ona dudağını büktü. “Cevap basit,” dedi lakayt<!--Soğukkanlı daha mı uygun olurdu? Ama umursamaz bir tavır ima etmesi daha iyi olur.--> bir şekilde. “Çünkü bu dünyadaki herkesten çok ben Kazuki Hoşino’yu gözlemledim.”
   
 
“N—”
 
“N—”
Line 209: Line 207:
 
Mogi'nin ayakları Kokone’nin cesedinin yanında duruyordu.
 
Mogi'nin ayakları Kokone’nin cesedinin yanında duruyordu.
   
“Lütfen, itiraz etmekten çekinme. Kazuki’yi benim kadar izlediğini ısrar et—sözlerinin hiçbir anlamı olduğuna
+
“Lütfen, itiraz etmekten çekinme. Kazuki’yi benim kadar izlediğini dayat bana—sözlerinin herhangi bir anlamı olduğuna
 
gerçekten inanıyorsan.”
 
gerçekten inanıyorsan.”
   
Line 237: Line 235:
 
“O yüzden hiçbir önemi yok! Zaten kaybolacaksan Kazu'yu ne kadar izlediğinin önemi yok!!”
 
“O yüzden hiçbir önemi yok! Zaten kaybolacaksan Kazu'yu ne kadar izlediğinin önemi yok!!”
   
Mogi Maria’ya mutfak bıçağıyla hücüm etti. Tepki olarak Maria’nın ismini haykırdım. Ama Maria Mogi'ye
+
Mogi, Maria’ya mutfak bıçağıyla hücüm etti. Tepki olarak Maria’nın ismini haykırdım. Ama Maria Mogi'ye
 
sıkılmış gibi baktı, tamamen umursamazmış gibi. Maria sadece Mogi'nin kolunu tutarak onu hareketsiz hale getirmişti.
 
sıkılmış gibi baktı, tamamen umursamazmış gibi. Maria sadece Mogi'nin kolunu tutarak onu hareketsiz hale getirmişti.
   
Line 250: Line 248:
 
Silahsız, Mogi mutfak bıçağına hayretler içerisinde baktı.
 
Silahsız, Mogi mutfak bıçağına hayretler içerisinde baktı.
   
“...bir bebeğin kolunu bükmek kadar kolay mı…?” Mogi ızdırap içinde fısıldadı, gözleri hala bıçağın
+
“...bir bebeğin kolunu bükmek kadar kolay mı…?” Mogi acı içinde fısıldadı, gözleri hala bıçağın
 
üzerindeydi.
 
üzerindeydi.
   
Line 269: Line 267:
   
 
“Tabi ki de komik!! Ne de olsa, sen benim kolumu tutmayı bir bebeğin kolunu bükmeye benzettin! Tüm insanların
 
“Tabi ki de komik!! Ne de olsa, sen benim kolumu tutmayı bir bebeğin kolunu bükmeye benzettin! Tüm insanların
arasında, sen! Sen, Aya Otonashi, bunu söyledin! Muhteşem! Kesinlikle MUHTEŞEM!”
+
arasında, sen! Sen, Aya Otonaşi, bunu söyledin! Muhteşem! Kesinlikle MUHTEŞEM!”
   
 
“Neyi bu kadar komik bulduğunu hala anlamış değilim.”
 
“Neyi bu kadar komik bulduğunu hala anlamış değilim.”
Line 286: Line 284:
 
“...doğru.”
 
“...doğru.”
   
“O dövüş sanatların hepsinde ustalaştığını biliyorum Aya Otonashi! Bana kendin söyledin! Sen neden… sen neden
+
“O dövüş sanatların hepsinde ustalaştığını biliyorum Aya Otonaşi! Bana kendin söyledin! Sen neden… sen neden
beni altettiğini düşünüyorsun ki? Bu saçmalık değil mi? Bunu fark etmediğimi mi düşündün? Ne kadar da utandırıcı!
+
beni alt ettiğini düşünüyorsun ki? Bu saçmalık değil mi? Bunu fark etmediğimi mi düşündün? Ne kadar da utandırıcı!
 
Utandırıcı, değil mi? Dinle… senin kadar geçmişe geri döndüm, biliyor musun? Seni çok iyi tanıyorum! Beni zararsız
 
Utandırıcı, değil mi? Dinle… senin kadar geçmişe geri döndüm, biliyor musun? Seni çok iyi tanıyorum! Beni zararsız
 
hale getirdin. Kolumu tutuyorsun. Ee sonra—?
 
hale getirdin. Kolumu tutuyorsun. Ee sonra—?
Line 309: Line 307:
 
Maria dişlerini sıktı.
 
Maria dişlerini sıktı.
   
“Sen benim düşmanım olmaya—<u>laik bile değilsin</u>.”
+
“Sen benim düşmanım olmaya—<u>layık bile değilsin</u>.”
   
 
Uzun zaman önce, Daiya bana ''kahramanın'', ''transfer öğrencisine'' göre daha az bilgiye sahip olduğunu ve bu yüzden dezavantajda olduğunu söylemişti.
 
Uzun zaman önce, Daiya bana ''kahramanın'', ''transfer öğrencisine'' göre daha az bilgiye sahip olduğunu ve bu yüzden dezavantajda olduğunu söylemişti.
   
Ama {{Furigana|kahraman|Kasumi Mogi}} {{Furigana|transfer öğrencisinden|Aya Otonashi}} daha fazla bilgiye sahipti.
+
Ama {{Furigana|kahraman|Kasumi Mogi}} {{Furigana|transfer öğrencisinden|Aya Otonaşi}} daha fazla bilgiye sahipti.
   
 
“Bu düzen yetti artık,” dedi Mogi, abartılı bir sıkılmış ses tonuyla. “...Ama önceki seferlerin aksine, Kazuki şu an burada.”
 
“Bu düzen yetti artık,” dedi Mogi, abartılı bir sıkılmış ses tonuyla. “...Ama önceki seferlerin aksine, Kazuki şu an burada.”
Line 327: Line 325:
 
Tekrar mutfak bıçağına baktım.
 
Tekrar mutfak bıçağına baktım.
   
Şimdi üzerinde daha da fazla kan vardı. Derin, yakut kırmızı bir parıltı saçıyordu.
+
Şimdi üzerinde daha da fazla kan vardı. Koyu, yakut kırmızısı bir parıltı saçıyordu.
   
 
“Hey, Kazu? Beni seviyor musun? Eğer öyleyse—”
 
“Hey, Kazu? Beni seviyor musun? Eğer öyleyse—”
Line 345: Line 343:
 
“Mogi, sen çıldırdın mı?! Kazuki’yi sevmiyor musun?! Neden öyle bir şey yapmak istersin ki?!”
 
“Mogi, sen çıldırdın mı?! Kazuki’yi sevmiyor musun?! Neden öyle bir şey yapmak istersin ki?!”
   
“Haklısın. Onu seviyorum! Ama aynen bu sebepten onun ölmesini istiyorum. Izdırap çekmemin suçlusu Kazu olduğunu söylememiş miydim? Bu yüzden, onu gözümün önünden uzaklaştırmak istiyorum. En mantıklı sonuç o değil mi?” dedi Mogi, düşünce dizisi tamamen sıradanmış gibi. “İlk başta, sence niye Kazu'nun geleceğini bildiğim halde, yeminizi yuttum? Doğrusu, benim de düzgün bir amacım var! Karar verdim—onu öldürme kararı,” gözünün kenarından bana bakarak bu sözleri söyledi. “Kazu’yu öldürerek onu ‘reddedebilirim’. Gözümün önünden uzaklaşmış olacak. Eğer olursa, artık ızdırap çekmeyeceğime eminim. Burada sonsuza dek kalabilirim.”
+
“Haklısın. Onu seviyorum! Ama aynen bu sebepten onun ölmesini istiyorum. Acı çekmemin suçlusunun Kazu olduğunu söylememiş miydim? Bu yüzden, onu gözümün önünden uzaklaştırmak istiyorum. En mantıklı sonuç o değil mi?” dedi Mogi, düşünce dizisi tamamen sıradanmış gibi. “İlk başta, sence niye Kazu'nun geleceğini bildiğim halde, yeminizi yuttum? Doğrusu, benim de düzgün bir amacım var! Karar verdim—onu öldürme kararı,” gözünün kenarından bana bakarak bu sözleri söyledi. “Kazu’yu öldürerek onu ‘reddedebilirim’. Gözümün önünden uzaklaşmış olacak. Eğer olursa, artık acı çekmeyeceğime eminim. Burada sonsuza dek kalabilirim.”
   
 
“Mogi, o saçmalık da neyin nesi—agh! Ah—”
 
“Mogi, o saçmalık da neyin nesi—agh! Ah—”
Line 362: Line 360:
 
ağrı içerisinde inledi. Mogi'ye kaşlarını çatarak, çıkarttığı cismi kenara attı.
 
ağrı içerisinde inledi. Mogi'ye kaşlarını çatarak, çıkarttığı cismi kenara attı.
   
Yerde yuvarlanan nesneye baktım. Katlanan bıçaktı.
+
Yerde yuvarlanan nesneye baktım. Katlanan türden bir bıçaktı.
   
“Kendini açık bıraktın. Her dövüş sanat türünde ustalaşmış olabilirsin, ama hala ani saldıralara karşı
+
“Gardını düşürdün. Her dövüş sanat türünde ustalaşmış olabilirsin, ama hala ani saldıralara karşı
 
açıksın. Bu ucuz bıçak erkeklere karşı hiç etkili değil, ama senin ince vücudun için yeter de artar, değil mi? Özür
 
açıksın. Bu ucuz bıçak erkeklere karşı hiç etkili değil, ama senin ince vücudun için yeter de artar, değil mi? Özür
 
dilerim, ama bu dünyada ne kadar çalışırsan çalış, bünyen her zaman aynı kalır!”
 
dilerim, ama bu dünyada ne kadar çalışırsan çalış, bünyen her zaman aynı kalır!”
Line 376: Line 374:
 
“Aa—”
 
“Aa—”
   
Eğlirken tamamen savunmasız olmasına rağmen, küçük bir ses çıkartmaktan öte hiçbir şey<!--”Fazla bir şey” de olabilirdi heralde..--> yapamadım. Hareket edemiyordum; adeta donakalmıştım. Ağaç gibi orada dikilmekten dışında hiçbir şey yapamıyordum.
+
Eğlirken tamamen savunmasız olmasına rağmen, küçük bir ses çıkartmaktan öte hiçbir şey<!--”Fazla bir şey” de olabilirdi heralde..--> yapamadım. Hareket edemiyordum; adeta donakalmıştım. Ağaç gibi orada dikilmek dışında hiçbir şey yapamıyordum.
   
 
Vücudum geride kalmıştı. Zihnim gözlerimin önündeki olan biteni kabul edemediği için donakalmıştı.
 
Vücudum geride kalmıştı. Zihnim gözlerimin önündeki olan biteni kabul edemediği için donakalmıştı.
   
“Dememiş miydim, Aya Otonashi? Zaten kaybolacak olan insanlar önemli değil.”
+
“Dememiş miydim, Aya Otonaşi? Zaten kaybolacak olan insanlar önemli değil.”
   
Mogi Maria’nın üstüne oturdu ve mutfak bıçağını kaldırdı.
+
Mogi, Maria’nın üstüne oturdu ve mutfak bıçağını kaldırdı.
   
 
Tereddüt etmeden bıçağı aşağı indirdi. Tekrar tekrar. Tekrar tekrar. Maria’nın nefes alış verişi kesilene
 
Tereddüt etmeden bıçağı aşağı indirdi. Tekrar tekrar. Tekrar tekrar. Maria’nın nefes alış verişi kesilene
Line 393: Line 391:
 
Maria artık hareket etmiyordu.
 
Maria artık hareket etmiyordu.
   
Mogi Maria’yı tekrar tekrar bıçaklamak için kullandığı mutfak bıçağına baktı. Ardından, bıçağı ayağımın
+
Mogi, Maria’yı tekrar tekrar bıçaklamak için kullandığı mutfak bıçağına baktı. Ardından, bıçağı ayağımın
 
yanına attı.
 
yanına attı.
   
Line 416: Line 414:
 
“...<u>Sana bunları yaptıran kimdi, Mogi?</u>”
 
“...<u>Sana bunları yaptıran kimdi, Mogi?</u>”
   
Mogi da bu gaddar eylemleri işleyemezdi. Bunları tek başına yapmış olamazdı.
+
Mogi de bu gaddar eylemleri gerçekleştiremezdi. Bunları tek başına yapmış olamazdı.
   
 
Tabi eğer biri onu kendi çıkarları için kullanmadıysa.
 
Tabi eğer biri onu kendi çıkarları için kullanmadıysa.
Line 429: Line 427:
 
“.....Nereye varmaya çalışıyorsun?”
 
“.....Nereye varmaya çalışıyorsun?”
   
“20,000 tekrar yaşadıktan sonra bile, kenara sıkıştırıldıktan sonra bile, böyle bir şey asla yapmazsın Mogi-
+
“20,000 tekrar yaşadıktan sonra bile, kenara sıkıştırıldıktan sonra bile, böyle bir şeyi asla yapmazsın Mogi-
 
san!”
 
san!”
   
Line 450: Line 448:
 
“Anlıyor musun? Bu kutudan kaçarsan beni öldürmüş olursun. Yalan söylediğimi mi düşünüyorsun? Kutuyu korumak adına saçma sapan mazeret uydurduğumu mu düşünüyorsun? Uydurmuyorum! Biraz düşünürsen anlarsın! Yani, sence neden dileğim geriye dönmekti?”
 
“Anlıyor musun? Bu kutudan kaçarsan beni öldürmüş olursun. Yalan söylediğimi mi düşünüyorsun? Kutuyu korumak adına saçma sapan mazeret uydurduğumu mu düşünüyorsun? Uydurmuyorum! Biraz düşünürsen anlarsın! Yani, sence neden dileğim geriye dönmekti?”
   
Biri neden zamanın akışını tersine çevirmek ister? Çünkü belki bir felaket olmuştu…?
+
Biri neden zamanın akışını tersine çevirmek ister? Belki bir felaket olduğu için…?
   
“O kamyon tarafından neden sürekli ezildiğimi hiç merak etmedin mi? Ama kabul etmeliyim, benim için Aya Otonashi’nin kendini feda ettiği zamanlar da vardı… ah, bu arada, sen de kendini feda ettiğin zamanlar da vardı. Ama çoğunlukla ölen kişi bendim, değil mi?”
+
“O kamyon tarafından neden sürekli ezildiğimi hiç merak etmedin mi? Ama kabul etmeliyim, benim için Aya Otonaşi’nin kendini feda ettiği zamanlar da vardı… ah, bu arada, senin de kendini feda ettiğin zamanlar vardı. Ama çoğunlukla ölen kişi bendim, değil mi?”
   
 
“Ah—”
 
“Ah—”
Line 474: Line 472:
 
—sevdiğim kızı öldürmek anlamına mı geliyordu?
 
—sevdiğim kızı öldürmek anlamına mı geliyordu?
   
Sağır bir çınlama<!--Ses efektlerini nasıl söyleyebileceğimi bilmiyorum. S.O.S. !!!--> duydum. İlk başta sesi
+
Sağır edici bir çınlama<!--Ses efektlerini nasıl söyleyebileceğimi bilmiyorum. S.O.S. !!! Bu notlardan son zamanlarda mı karşıma daha fazla çıkmaya başladı yoksa en başından beri vardı da bazılarını göremedim mi ? "????"--> duydum. İlk başta sesi
 
tanıyamamıştım, ama sonra bıçağın yere düştüğünü fark ettim.
 
tanıyamamıştım, ama sonra bıçağın yere düştüğünü fark ettim.
   
Line 483: Line 481:
 
Şimdi beni muhtemelen öldürecekti.
 
Şimdi beni muhtemelen öldürecekti.
   
Bunca günah işlediği için, ancak devam ederek kendini haklı çıkartabilirdi. Eğer yapmazsa, o vicdan azabının
+
Bunca günahı işlediği için, ancak devam ederek kendini haklı çıkartabilirdi. Eğer yapmazsa, o vicdan azabının
 
altında gömülürdü. O artık kontrolünü kaybetmişti, o yüzden deliye dönüp beni öldürecekti.
 
altında gömülürdü. O artık kontrolünü kaybetmişti, o yüzden deliye dönüp beni öldürecekti.
   
Line 494: Line 492:
 
Bıçağı tutarak kollarını etrafımda doladı. Kollarını boynumun arkasında kesiştirdi ve bıçağı boynuma, şahdamarıma değdirdi.
 
Bıçağı tutarak kollarını etrafımda doladı. Kollarını boynumun arkasında kesiştirdi ve bıçağı boynuma, şahdamarıma değdirdi.
   
Mogi'nin yüzünü benimkine yaklaştırdı ve ağzını açtı.
+
Mogi, yüzünü benimkine yaklaştırdı ve ağzını açtı.
   
 
“Lütfen, gözlerini kapalı tut.”
 
“Lütfen, gözlerini kapalı tut.”
   
  +
Emrettiği gibi gözlerimi kapattım.
Emredildiğim gibi yaptım.
 
   
   
Line 512: Line 510:
 
Bunu—affedemezdim.
 
Bunu—affedemezdim.
   
“Biliyor musun, bu seni ilk defa öpüşüm değil. Ama hep bu kadar sakar olduğu için özür dilerim.”
+
“Biliyor musun, bu seni ilk defa öpüşüm değil. Ama hep bu kadar sakar olduğum için özür dilerim.”
   
 
Bunu affedemezdim. Yani, ne hakkında konuştuğunu bile hatırlayamıyordum. Ve eminim bu tekrarı da
 
Bunu affedemezdim. Yani, ne hakkında konuştuğunu bile hatırlayamıyordum. Ve eminim bu tekrarı da
Line 519: Line 517:
 
“Elveda, Kazu. Seni sevmiştim!”
 
“Elveda, Kazu. Seni sevmiştim!”
   
Mogi gerçekten kimselerle paylaşamayacağı anılarla memnun muydu? Yani, ıssızlığa ne kadar alıştığını
+
Mogi gerçekten kimselerle paylaşamayacağı anılarla memnun muydu? Yani, yalnızlığa ne kadar alışık olduğunu
 
düşününce, memnun olabilirdi.
 
düşününce, memnun olabilirdi.
   
Line 527: Line 525:
 
Mogi'nin ricasına ihanet edip gözlerimi açtım.
 
Mogi'nin ricasına ihanet edip gözlerimi açtım.
   
Mogi bu duruma üzülmüştü, ama zamanında gözlerini ayıramamıştı. Aa, sonunda gözlerimiz doğru düzgün
+
Mogi bu duruma üzülmüştü, ama gözlerini zamanında başka tarafa çevirememişti. Aa, sonunda gözlerimiz doğru düzgün
 
buluşmuştu.
 
buluşmuştu.
   
Line 547: Line 545:
 
“Seni değil—günlük hayattan bu kadar ayrı olan Reddeden Sınıf’ı asla affedemem!”
 
“Seni değil—günlük hayattan bu kadar ayrı olan Reddeden Sınıf’ı asla affedemem!”
   
Onun bileğini daha sıkı tuttum. Onun narin eli benimki tarafından hareketsiz kalmıştı. Gözlerim bir anlığına
+
Onun bileğini daha sıkı tuttum. Onun narin eli benimki tarafından hareketsiz bırakılmıştı. Gözlerim bir anlığına
 
karardı. Boyun yaram ölümcül olabilirdi.
 
karardı. Boyun yaram ölümcül olabilirdi.
   
Line 564: Line 562:
 
O ağlıyordu.
 
O ağlıyordu.
   
Yüzeyinde, her zamanki gibi ifadesizdi. O gözyaşı dökmemişti. Doğrudan ona baktım. Hemen gözlerini<!--bakış?--
+
Dıştan bakınca, her zamanki gibi ifadesizdi. O gözyaşı dökmemişti. Doğrudan ona baktım. Hemen gözlerini<!--bakış?--> kaçırdı. Onun ince ve narin bacakları bu süreç boyunca titremişti. Kendi hislerini algılayamıyordu, ne de olsa uzun
> kaçırdı. Onun ince ve narin bacakları bu süreç boyunca titremişti. Kendi hislerini algılayamıyordu, ne de olsa uzun
 
 
zaman önce bütün ifadelerini kaybetmişti. Ağladığının farkına bile varamıyordu. Gözyaşları artık akmıyordu, çünkü
 
zaman önce bütün ifadelerini kaybetmişti. Ağladığının farkına bile varamıyordu. Gözyaşları artık akmıyordu, çünkü
 
muhtemelen uzun zaman önce kurumuşlardı.
 
muhtemelen uzun zaman önce kurumuşlardı.

Latest revision as of 17:30, 10 September 2017

Maria söyleyince, Mogi'nin hiç makyaj yapmadığını ben de fark ettim. Bir erkek olarak, söz konusu makyaj olunca bariz cahil olduğumdan — Maria'nin değişikliği farketmesi daha kolaydı haliyle.

Ama Mogi hala bir makyaj çantasına sahip.

Bunun nedeni neydi ki?

Maria’nın mantığı şuydu:

—Kullanmaktan sıkılmıştı.

Yitik anılarıma güvenemiyorum, ama sanıyorum ki Mogi görünüşüne her zaman çok önem veriyordu. Fakat, Reddeden Sınıf içerisinde makyajla uğraşmanın artık bir anlamı olmayacağı için vazgeçmişti. 1 Mart’tan beri çantasını hiç dokunmadan bırakmış—Reddeden Sınıf başlamadan önce.

Mogi çantasından makyaj malzemelerini çıkarıp kullanmaktan yorulur hale gelmiş.

Bu sadece 20,000’den fazla tekrarı hatırlayan birine olabilirdi.

Ve tek bu kişi—sahip olabilirdi.

Yani, sevdiğim kız, beni seven kız, Kasumi Mogi, sahip — olmalı.

“Sana söylemem gereken bir şey var, Kazu.”

Geçmiş tekrarda beni aradığında Kokone’nin söylediği şey buydu. Bana dedi ki:

“Kasumi seni seviyor!”

Kokone, Mogi'nin bana olan aşkından haberdardı. Eminim Kokone bunun hakkında Mogi ile konuşmuştur, ne de olsa onlar düne kadar çok yakın arkadaştı.

Maria ve ben Mogi'yi tuzağa düşürmek istedik.

Ama bunu yapacak olan bizzat biz olsaydık, doğal olarak çakardı. Mümkünse, Mogi'ye kendini hazırlama fırsatı vermek istemiyorduk, ne de olsa Maria’yı defalarca yenmişti.

Onun yerine, Kokone’yi aracı olarak kullanmaya karar verdik. Planladığım gibi Mogi'yi ona itiraf edeceğime inandırabilseydi, Mogi'nin tuzağımızın içine düşecebileceği sonucuna varmıştık.

Planımız — Kokone'nin ölümüyle sonlandı.

Mogi'nin sözlerini hatırladım.

“...yani, benimle çıkar mısın?”

Bana kaç defa itiraf etmişti? Bana ne zamandan beri âşıktı? Madem aşkımız karşılıklıydı, o zaman neden—

“Lütfen yarına kadar bekle.”

Neden onu söylemişti?

Mogi giysilerini ve vücudunu kaplayan kanın farkında değil sanki. İfadesiz.

—her zamanki gibi.

Hep bu kadar ifadesiz miydi? Hayır, bölük pörçük anılarımdan onun parlak bir gülüşü olan bir an hatırlayabiliyorum. Ama gülümseyen Mogi bana o kadar da gerçekçi gelmiyor. Zihnimdeki Mogi ifadesiz ve suskun bir kız.

Ama ya o görünürdeki sahte, capcanlı gülümseyen Mogi ise, orijinal olanıysa?

Kasumi Mogi denen kıza neler oldu böyle?

“Yenildi,” diye söylendi Maria, sanki dile getirmediğim soruya cevap veriyordu. “Bu sonsuz tekrar içerisinde kendini tamamen kaybetmiş,” diye ilan etti, Mogi'ye küçümseyen bir bakış ile.

Bu düşünce zaten aklıma gelmişti: İnsan aklı bu kadar muazzam miktarda tekrara dayanamazdı.

Ama Mogi aynı günü 27,755 defa tekrarlamıştı.

Ve bunca defa tekrarladıktan sonra, Mogi kanlar içinde kalmıştı.

“...Senin suçun, Kazu,” dedi Mogi, bana bakarak. “Beni köşeye sıkıştırdığın için böyle oldu!”

“...Mogi, ne yaptım ben?”

“‘Mogi-miş’.” Mogi dudaklarını bükerek ismini tekrarladı. “Sana söyledim. Sana kesinlikle söylemiştim. Sana yüzlerce defa söylemiştim, söylemedim mi?”

“N-Neyden bahsediyorsun sen…?”

“Bana ‘Kasumi’ demeni söylemedim, söylemedim mi…?!”

...Bilmiyordum. Bunu hiç hatırlamıyordum…

“Bunu yüzlerce defa söyledim ve sen bunu yüzlerce defa kabul ettin, etmedin mi? Öyleyse neden? Neden hep hemen ardından unutuyorsun?”

“Çaresi… yok…”

“Çaresi mi yok?! Söyle bana, neden çaresi yok?!” Mogi deli gibi bağırmaya başlamıştı. Bütün bunlar olurken, suratı neredeyse ifadesizdi.

Muhtemelen, bu binlerce tekrar üzerinde ifadesini nasıl değiştirebileceğini unutmuştu, çünkü değiştirmesi için hiçbir sebep yoktu. Artık doğru düzgün ne gülebiliyordu, ne ağlayabiliyordu, ne de kızabiliyordu.

“Kazuki, dinleme onu.”

Mogi gözlerini benden ayırıp Maria’ya sert sert baktı.

“Kazu'ya o kadar samimi bir şekilde hitap etme!”

“Ona istediğim gibi hitap edebilirim.”

“Edemezsin! ...Kazu neden seni hatırlıyor da, beni hatırlamıyor…?”

“Mogi, her şeyin böyle çalışmasını sen ayarladın, çünkü aynı şeyleri tekrar tekrar yapmayı kolaylaştırıyor.”

“Kes sesini! Niyetim o değildi!”

Şimdi düşününce, 27,754. tekrarda, Maria’yı hatırladığımda Mogi korkmuşa benziyordu.

O zamanda, Mogi benim garip davranışlarımdan dehşete kapıldığına emindim. Ama artık onun sahip olduğunu bildiğimden, bakış açım değişmişti: esasında, Maria’yı hatırlayıp onu hatırlamadığım için içine attığı memnuniyetsizliği sonunda dışarı çıkmıştı.

“Kazu…”

Onun tarafından böyle hitap edilmeye de alışmamıştım.

Belki de bir defasında bana ‘Kazu’ diye hitap etmek için izin istemişti, aynen benim de ona ‘Kasumi’ diye hitap etmemi istediği gibi.

Ben unutmuş olabilirdim, ama Mogi bu tekrarlar içerisinde olan biten her şeyi hatırlıyordu.

“Kazu, beni sevdiğini söyledin.”

“...Evet. Muhtemelen söyledim.”

“Ben de memnuniyetle kabul ettim! Ben de seni sevdiğimi söyledim!”

“........”

Sadece onun ‘Lütfen yarına kadar bekle’ dediğini hatırlıyordum. O kadar. Onun dışında hiçbir şey hatırlamıyordum.

“Demek hatırlamıyorsun, he?”

Ona bir cevap veremedim.

“Ne kadar mutlu olduğumu hayal edebilir misin? Bu tekrarlar esnasında bana dikkat etmen için elimden geleni yaptım. Saçımı yaptım, rimel sürmeye çalıştım, senin ilgini çekmeye çalıştım, hobilerini araştırdım, ne hakkında konuşmayı sevdiğini öğrendim… ve ne oldu biliyor musun? Bir mucize oldu! Tavrın açık açık değişmişti. Benden hoşlandığını fark ettim. Daha önceden beni reddetmene rağmen, itirafımı kabul etmeye başlamıştın. Hatta sen bana itiraf ettin. Bunu her yaptığında, beni umutlandırmıştın. Her defasında, mutlu bir ‘devam’ın beni beklediğini

düşünmüştüm. Bu tekrarların sonunda sona ereceğini düşünmüştüm. Ama ne oldu biliyor musun? ...Kazu—”

Mogi bana ifadesiz bir şekilde baktı.

“—her defasında unuttun.”

Bakışına dayanamadım, ve yere doğru baktım.

“Unuttuğunda bile, bir dahaki sefere hatırlayacağına dair çok umutluydum. İtirafımı her kabul edişinde, bana her itiraf edişinde, sana olan umudumu tekrar tekrar yükselttin. Ama sonunda, hiçbir şey hatırlamadın. Çabucak senden ümidimi kestim. Ama biliyor musun, biri sana itiraf ederse, umut etmekten kendini alıkoyamıyorsun! Ne de olsa, bir mucize olabilir. O yüzden her defasında itiraf ettiğinde, yeniden incitildim.”

Onunla çıkmayı hayal edemiyordum. Ama Mogi benim hayal bile edemeyeceğim bir şeyi gerçek yapmıştı. Ona âşık olmamı sağlamıştı. Belki bu yüzden anılarımın bazılarını hayal meyal hatırlayabiliyordum.

Ama işin sonunda, sevgimi o şekilde kazanmak anlamsızdı.

Dört gözle beklenecek hiçbir şey yoktu.

Sevgimi kazandıktan sonra, oracıkta sonlanıyordu.

Onu bekleyen şey kusursuz bir tek-taraflı aşktı.

Sevgimi kazandıktan sonra bile tamamen karşılıksız kalan tek taraflı bir aşk.

“Öyleyse artık bana itiraf etmeni istemiyordum. Ama yine de geldin. Hala beni sevdiğini söyledin. Ve mutlu olmama rağmen, çektiğim ızdırap çok daha kötüydü… o yüzden sana her defasında bunu söylemekten başka bir çarem yoktu:”

Mogi kesinlikle defalarca duyduğum o kelimeleri söyledi.

“‘Lütfen yarına kadar bekle’.”

Kalbim ağrıyordu.

Bunca süre boyunca, o sözler tarafından en çok incitilen oydu—benden çok daha fazla.

Ama öyleyse Reddeden Sınıfı neden sonlandırmıyordu? Aksi takdirde, tek taraflı aşkı karşılıksız kalırdı. Kutusunu muhafaza etmenin başka sebepleri olsa bile, kesinlikle çok acı çekiyordu.

“Kazu… anlıyor musun? Senin yüzünden acı çekiyorum. Hepsi, hepsi, hepsi senin suçun.”

“O ağzından çıkan saçmalık da neyin nesi öyle?” Maria, somurtkan bir ifade ile onun lafını bölmüştü. “Ne kadar da sorumsuzsun. Sen sadece kendi Reddeden Sınıf’ının ızdırabına dayanamadığın için bütün suçu Kazuki’nin üstüne atıyorsun.”

“...Hayır! Acı çekmem tamamı ile Kazu’nun kabahatı!”

“İstediğini düşün, ama bu durumun sorumlusu Kazuki değil. Seni hatırlayamıyor bile. Kazuki sadece kendi amacı uğruna anılarını koruyor, senin çürük kalbin için değil.”

“Nasıl… Nasıl öyle bir kanıya vardın?

“Neden mi diye soruyorsun?” Maria dimdik durup ona dudağını büktü. “Cevap basit,” dedi lakayt bir şekilde. “Çünkü bu dünyadaki herkesten çok ben Kazuki Hoşino’yu gözlemledim.”

“N—”

Bu acı sözleri duyduktan sonra, Mogi söyleyeceklerini unuttu.

İtiraz etmeye çalıştı, ama ağzı ses çıkartmadan açılıp kapandı.

Ben ağzımı başka bir sebepten dolayı kapattım. Yani, biri öyle bir şey söyleyince utandırıcı oluyordu! Cidden.

“H-Hayır, onu aynı süre boyunca izle—”

“Senin zamanın değersiz.” Maria onun iddiasını rahatlıkla reddetti. “Neler başardığına bakınca, zamanının ne kadar değersiz olduğunu anlamıyor musun? Kendine aynada bir bak. Ellerine bak. Ayaklarına bak.”

Mogi'nin suratı siyahlaşan pıhtılaşmış kan ile kaplıydı.

Mogi'nin elleri bir mutfak bıçağı tutuyordu.

Mogi'nin ayakları Kokone’nin cesedinin yanında duruyordu.

“Lütfen, itiraz etmekten çekinme. Kazuki’yi benim kadar izlediğini dayat bana—sözlerinin herhangi bir anlamı olduğuna gerçekten inanıyorsan.”

Mogi suçluluğa kapılmış gibiydi, ve yere doğru baktı.

Ona hiçbir şey söyleyemedim.

“........heh, hıhıhı. Sen Kazu'yu dünyadaki herkesten çok mu izledin? Sanırım öyle. Belki de tam söylediğin gibidir. Hıhıhıhı, ama bunun önemi yok! Neden olsun ki?”

Yere bakarken kıkırdamaya devam etti.

“Hımf, sana acıyorum. Demek sonunda kırıldın.”

“Sonunda mı…? Hıhıhı… sen ne diyorsun?”

Hiç yukarı bakmadan, mutfak bıçağını Maria’ya doğrulttu.

“En başta aklımın yerinde olduğunu mu düşünüyordun?”

Kafasını kaldırdı.

“Sana güzel bir şey söyleyim, Otonaşi! Öldürdüğüm herkes bu dünyadan kayboluyor!”

Her zamanki gibi, yüzü ifadesiz kaldı.

“O yüzden hiçbir önemi yok! Zaten kaybolacaksan Kazu'yu ne kadar izlediğinin önemi yok!!”

Mogi, Maria’ya mutfak bıçağıyla hücüm etti. Tepki olarak Maria’nın ismini haykırdım. Ama Maria Mogi'ye sıkılmış gibi baktı, tamamen umursamazmış gibi. Maria sadece Mogi'nin kolunu tutarak onu hareketsiz hale getirmişti.

“Off…”

Güçleri arasındaki fark o kadar belli ki, Maria’nın ismini haykırdığım için utanmıştım.

“Özür dilerim, ama bütün dövüş sanatlarında ustalaştım. Basit hamlelerine karşı koymak bir bebeğin kolunu bükmek kadar kolay.”

Mogi'nin elindeki mutfak bıçağı yere düşüp gürültü yaptı.

Silahsız, Mogi mutfak bıçağına hayretler içerisinde baktı.

“...bir bebeğin kolunu bükmek kadar kolay mı…?” Mogi acı içinde fısıldadı, gözleri hala bıçağın üzerindeydi.

“.......hıhıhı”

Ama buna rağmen, acı çekiyor olması gerekiyorken, Mogi gülümsedi.

“Komik olan ne?”

Komik olan ne, mi? Hıh.. haha,

HAHAHAHAHAHAHA!”

Ağzı sonuna kadar açık bir şekilde güldü. Fakat kanlar içindeki suratında gülümseme yoktu. Gülmesine rağmen, ağzının kenarları kalkmamıştı. Gözleri hafifce daralmış olması yerine, sonuna kadar açıktı.

Maria bu kahkahaları duyduktan sonra yüzünü buruşturdu.

“Tabi ki de komik!! Ne de olsa, sen benim kolumu tutmayı bir bebeğin kolunu bükmeye benzettin! Tüm insanların arasında, sen! Sen, Aya Otonaşi, bunu söyledin! Muhteşem! Kesinlikle MUHTEŞEM!”

“Neyi bu kadar komik bulduğunu hala anlamış değilim.”

“Gerçekten mi? Öyleyse, söyle, bir bebeğin kolunu gerçekten bükebilir misin?”

Hala neden güldüğünü anlayamamıştım, ama Maria diyecek sözden yoksundu.

“Neyse artık, yakaladın beni. Afferin sana. Tebrikler. Ee? Amacın neydi tekrar duyabilir miyim?”

“......”

“Biliyorum. Ne de olsa, defalarca duydum. Bu tekrarlayan dünyayı sonlandırmak, değil mi? Öyleyse ne yapacaksın? Sonlandırmak için beni sadece öldürmen gerekiyor, değil mi?”

“...doğru.”

“O dövüş sanatların hepsinde ustalaştığını biliyorum Aya Otonaşi! Bana kendin söyledin! Sen neden… sen neden beni alt ettiğini düşünüyorsun ki? Bu saçmalık değil mi? Bunu fark etmediğimi mi düşündün? Ne kadar da utandırıcı! Utandırıcı, değil mi? Dinle… senin kadar geçmişe geri döndüm, biliyor musun? Seni çok iyi tanıyorum! Beni zararsız hale getirdin. Kolumu tutuyorsun. Ee sonra—?

Mogi tekrar ciddileşti ve sakin bir sesle konuşmaya başladı.

Şimdi bana ne yapacaksın?”

“......”

Maria cevap vermedi.

“Ah seni hassas, hassas Otonaşi. Beni öldüremeyen sen. Bana işkence yapamayan sen. Vücudumun tek bir kemiğini bile kıramayan sen. Öylesine zayıf bir bebeğin kolunu büküp şiddeti reddedecek kadar zarif kalabiliyor musun? Hayır. Yapamıyorsun. Tabi ki de yapamıyorsun.”

Anladım. Maria’nın kaybetmeye devam etmesinin ana sebebi buydu.

Tek seçeneğin şiddet olduğu anda, Maria hiçbir şey yapamazdı. Ve Mogi bunun farkındaydı.

“Bir kere olsun düşün. Bütün bu zaman boyunca seni öldürüp ‘reddetme’ fırsatım olduğunun farkına varmadın mı? Sadece bir baş ağrısı olmana rağmen niye bundan sakındığımı biliyor musun? Bir kere, beni o kazadan kurtaracak kadar naziksin! Ama bununla kalmıyor. Benim sahip olduğumu öğrenip bana karşı ilk defa kaybettiğinde fark ettim.”

Maria dişlerini sıktı.

“Sen benim düşmanım olmaya—layık bile değilsin.”

Uzun zaman önce, Daiya bana kahramanın, transfer öğrencisine göre daha az bilgiye sahip olduğunu ve bu yüzden dezavantajda olduğunu söylemişti.

Ama Kasumi Mogikahraman Aya Otonaşitransfer öğrencisinden daha fazla bilgiye sahipti.

“Bu düzen yetti artık,” dedi Mogi, abartılı bir sıkılmış ses tonuyla. “...Ama önceki seferlerin aksine, Kazuki şu an burada.”

“Yani evet. Öyleyse yeni bir şey denesek mi?”

Mogi mutfak bıçağının sapına tekme attı. Bıçak kanlı zeminin üzerinde dönerek ilerledi ve ayaklarımın yanında durdu.

“Al onu yerden Kazu.”

Neyi yerden alayim? Mutfak bıçağını mı?

Tekrar mutfak bıçağına baktım.

Şimdi üzerinde daha da fazla kan vardı. Koyu, yakut kırmızısı bir parıltı saçıyordu.

“Hey, Kazu? Beni seviyor musun? Eğer öyleyse—”

Başımı kaldırıp onun dudaklarına baktım.

“—Bana o bıçağı ver ve seni öldürmeme izin ver.”

—-Ne?

Anlamamıştım. Söylediği kelimelerin anlamını biliyorum, ama bana şimdi söylediğini anlayamıyordum.

“Beni duymadın mı? Seni öldürebilmem için bana o bıçağı vermeni söyledim.”

Kendini tekrarladı. Herhalde onu doğru duymuştum.

“Mogi, sen çıldırdın mı?! Kazuki’yi sevmiyor musun?! Neden öyle bir şey yapmak istersin ki?!”

“Haklısın. Onu seviyorum! Ama aynen bu sebepten onun ölmesini istiyorum. Acı çekmemin suçlusunun Kazu olduğunu söylememiş miydim? Bu yüzden, onu gözümün önünden uzaklaştırmak istiyorum. En mantıklı sonuç o değil mi?” dedi Mogi, düşünce dizisi tamamen sıradanmış gibi. “İlk başta, sence niye Kazu'nun geleceğini bildiğim halde, yeminizi yuttum? Doğrusu, benim de düzgün bir amacım var! Karar verdim—onu öldürme kararı,” gözünün kenarından bana bakarak bu sözleri söyledi. “Kazu’yu öldürerek onu ‘reddedebilirim’. Gözümün önünden uzaklaşmış olacak. Eğer olursa, artık acı çekmeyeceğime eminim. Burada sonsuza dek kalabilirim.”

“Mogi, o saçmalık da neyin nesi—agh! Ah—”

Maria birden inledi ve dizlerinin üstüne çöktü. Sol tarafını tutuyordu.

“...? Maria?”

Sol tarafından bir şey çıkıyordu.

...he? Bıçaklandı mı?

“Ah—Ma-Maria!”

Maria sol tarafından çıkan nesneye baktı. Dişlerini sıkarak, tereddüt etmeden yabancı cismi çıkarttı. Tekrar ağrı içerisinde inledi. Mogi'ye kaşlarını çatarak, çıkarttığı cismi kenara attı.

Yerde yuvarlanan nesneye baktım. Katlanan türden bir bıçaktı.

“Gardını düşürdün. Her dövüş sanat türünde ustalaşmış olabilirsin, ama hala ani saldıralara karşı açıksın. Bu ucuz bıçak erkeklere karşı hiç etkili değil, ama senin ince vücudun için yeter de artar, değil mi? Özür dilerim, ama bu dünyada ne kadar çalışırsan çalış, bünyen her zaman aynı kalır!”

Maria ayağa kalkmaya çalıştı ama başarısızdı—anlaşılan yarası oldukça ciddiydi. Sol tarafından durmaksızın kan akıyordu.

“Bende çok şey yaşadım, biliyor musun? O yüzden yanımda onu taşımanın daha iyi olabileceğini düşündüm. O bıçak her zaman üzerimde saklıdır.”

Mogi yanıma yürüdü. Eğilip yerdeki mutfak bıçağını aldı.

“Aa—”

Eğlirken tamamen savunmasız olmasına rağmen, küçük bir ses çıkartmaktan öte hiçbir şey yapamadım. Hareket edemiyordum; adeta donakalmıştım. Ağaç gibi orada dikilmek dışında hiçbir şey yapamıyordum.

Vücudum geride kalmıştı. Zihnim gözlerimin önündeki olan biteni kabul edemediği için donakalmıştı.

“Dememiş miydim, Aya Otonaşi? Zaten kaybolacak olan insanlar önemli değil.”

Mogi, Maria’nın üstüne oturdu ve mutfak bıçağını kaldırdı.

Tereddüt etmeden bıçağı aşağı indirdi. Tekrar tekrar. Tekrar tekrar. Maria’nın nefes alış verişi kesilene kadar.

Bütün süreç boyunca, Maria tek bir ses bile çıkarmadı.

“Bokun etrafında uçuşan sinekler gibi sadece gözüme batmakla yetinseydin, canını bağışlardım. Ama hayır, Kazu'ma asılmak zorundaydın!” Mogi sızlanıp ayağa kalktı.

Maria artık hareket etmiyordu.

Mogi, Maria’yı tekrar tekrar bıçaklamak için kullandığı mutfak bıçağına baktı. Ardından, bıçağı ayağımın yanına attı.

Kokone ve Maria’nın kanı içinde kalmış bıçağa tepki olarak baktım.

“Pekala, sıra sende, Kazu.”

Eğilip isteksizce mutfak bıçağına uzandım. Üzerindeki kanın sümüksü hissini alınca elimi hemen geri çektim. Yutkunup tekrar uzandım. Elim titredi. Bıçağı doğru düzgün tutamıyordum. Gözlerimi kapatıp kendimi bıçağı tutmaya zorladım. Gözlerimi tekrar açtım. Elimde Kokone ve Maria’yı öldüren bıçağı tuttuğum için, elim daha da çok titremeye başladı. Neredeyse elimden bırakıyordum. Titremeyi bastırmak için bıçağı iki elimle tuttum.

Aa, yapamazdım.

Bu bıçakla kesinlikle hiçbir şey yapamazdım.

“Ne yapıyorsun Kazu? Hadi… bana bıçağı ver!”

Hayır, sırf ben değildim. Bu bıçakla kimse bir şey yapamazdı.

Bu demek olur ki—

“...Sana bunları yaptıran kimdi, Mogi?

Mogi de bu gaddar eylemleri gerçekleştiremezdi. Bunları tek başına yapmış olamazdı.

Tabi eğer biri onu kendi çıkarları için kullanmadıysa.

Bana şaşkınlıkla baktı.

“...Neyden bahsediyorsun sen? Bana bunları yaptıran biri olduğunu mu ima etmeye çalışıyorsun? Kafan doğru çalışıyor mu Kazu? Bu imkansız!”

“Ama ben sana âşık oldum.”

“.....Nereye varmaya çalışıyorsun?”

“20,000 tekrar yaşadıktan sonra bile, kenara sıkıştırıldıktan sonra bile, böyle bir şeyi asla yapmazsın Mogi- san!”

Bir anlığına Mogi sözlerimden oldukça etkilenmiş gibi gözüktü, ama ardından bana kaşlarını çatıp cevap verdi. “...Anladım. Demek duygularıma oynayarak seni bağışlamamı istiyorsun, he? Hayal kırıklığına uğradım. Senin hiç bu kadar korkak olacağını düşünmemiştim. Demek gerçekten benim için ölmek istemiyorsun, he?”

İstememin imkanı yoktu. Ölmek istemiyordum, ve ölümümün onun kurtuluşu olacağına da inanmıyordum.

“.......Kazu, sence cinayet kayıtsız şartsız tabu mu?”

“...Evet.”

“Hıhıh, ne kadar da namuslu. Evet, haklısın. Kesinlikle haklısın!” dedi ve gözlerimin içine baktı.

“—Pekala, hayatının sonuna kadar… hayır, ebediyen burada kaldığın sürenin tadını çıkar,” dedi soğukkanlılıkla—muhtemelen bu durumun istediğim durumun tam tersi olduğunu bildiği için öyle demişti. “Ne de olsa—kutumu teslim edersem ölürüm.

Başka bir deyişle, Reddeden Sınıf sona ererse, o ölecek miydi? Maria hiç bundan bahsetmemişti.

“Anlıyor musun? Bu kutudan kaçarsan beni öldürmüş olursun. Yalan söylediğimi mi düşünüyorsun? Kutuyu korumak adına saçma sapan mazeret uydurduğumu mu düşünüyorsun? Uydurmuyorum! Biraz düşünürsen anlarsın! Yani, sence neden dileğim geriye dönmekti?”

Biri neden zamanın akışını tersine çevirmek ister? Belki bir felaket olduğu için…?

“O kamyon tarafından neden sürekli ezildiğimi hiç merak etmedin mi? Ama kabul etmeliyim, benim için Aya Otonaşi’nin kendini feda ettiği zamanlar da vardı… ah, bu arada, senin de kendini feda ettiğin zamanlar vardı. Ama çoğunlukla ölen kişi bendim, değil mi?”

“Ah—”

Sakın söyleme—

Sonunda mantıklı bir açıklama buldum.

Mogi neden Reddeden Sınıf’ı sonlandırmıyordu?

O trafik kazası Redden Sınıf içerisinde kaçınılmaz bir fenomendi. Biri, genellikle Mogi, bu kazaya kurban oluyordu. Nedenini bilmiyorum, ama daima oluyordu.

‘Bence—bir şey bir kere oldu mu, bir daha geri alınamaz.’

Bir zamanlar bu sözleri söylemiştim. Maria’nın cevabı da, ‘Düşüncen gayet normal. Ve anlaşılan, Reddeden Sınıf’ın yaratıcısı seninle aynı şekilde düşünüyor.’

Öyleyse, kutuyu yok etme şansına sahip olduğumu varsayalım. Bunu yapmak aynı zamanda—

Beni bir kazanın kurbanı yapmaya hazır mısın?”

—sevdiğim kızı öldürmek anlamına mı geliyordu?

Sağır edici bir çınlama duydum. İlk başta sesi tanıyamamıştım, ama sonra bıçağın yere düştüğünü fark ettim.

“Bana bıcağı bile veremiyor musun? Ne kadar acınası…”

Mogi bana doğru yürüdü. Mutfak bıçağını yerden aldı.

Şimdi beni muhtemelen öldürecekti.

Bunca günahı işlediği için, ancak devam ederek kendini haklı çıkartabilirdi. Eğer yapmazsa, o vicdan azabının altında gömülürdü. O artık kontrolünü kaybetmişti, o yüzden deliye dönüp beni öldürecekti.

Muhtemelen—’Kasumi Mogi’ ilk kurbanını öldürdükten sonra ‘Kasumi Mogi’ olmaktan çıkmıştı.

Onun ifadesiz suratına iki kızın kanı sıçramıştı.

Ayakta duramadığım için benim düzeyime çömelmişti.

Bıçağı tutarak kollarını etrafımda doladı. Kollarını boynumun arkasında kesiştirdi ve bıçağı boynuma, şahdamarıma değdirdi.

Mogi, yüzünü benimkine yaklaştırdı ve ağzını açtı.

“Lütfen, gözlerini kapalı tut.”

Emrettiği gibi gözlerimi kapattım.


Dudaklarıma yumuşak bir şey dokundu.


Ne olduğunun hemen farkına vardım.

Sonunda, derinlerimde bir yerde belirgin bir duygu belirdi. Kokone’nin cesedini, veya Maria’nın bıçaklandığını gördüğümde bile belirmeyen bir duygu.

Kızgınlıktı.

Bunu—affedemezdim.

“Biliyor musun, bu seni ilk defa öpüşüm değil. Ama hep bu kadar sakar olduğum için özür dilerim.”

Bunu affedemezdim. Yani, ne hakkında konuştuğunu bile hatırlayamıyordum. Ve eminim bu tekrarı da hatırlamayacaktım.

“Elveda, Kazu. Seni sevmiştim!”

Mogi gerçekten kimselerle paylaşamayacağı anılarla memnun muydu? Yani, yalnızlığa ne kadar alışık olduğunu düşününce, memnun olabilirdi.


Boyunumun yanından keskin bir acı hissettim.

Mogi'nin ricasına ihanet edip gözlerimi açtım.

Mogi bu duruma üzülmüştü, ama gözlerini zamanında başka tarafa çevirememişti. Aa, sonunda gözlerimiz doğru düzgün buluşmuştu.

Onu elinden tuttum.

Gözümün kenarından, boynumdan gelen kırmızı sıvının aşağıya, onun ellerine akışını, ve oradan da yere nasıl aktığını gördüm.

“...Ne yapıyorsun?”

“Af… edemem…”

“Beni affedemez misin? Hıhı… pek umurumda değil. Bunun farkındayım. Ama önemli değil! Artık vedalaşma zamanı zaten.”

“Öyle değil.”

“...O zaman, ne?”

“Seni değil—günlük hayattan bu kadar ayrı olan Reddeden Sınıf’ı asla affedemem!”

Onun bileğini daha sıkı tuttum. Onun narin eli benimki tarafından hareketsiz bırakılmıştı. Gözlerim bir anlığına karardı. Boyun yaram ölümcül olabilirdi.

“Bı-bırak beni—!”

“Bırakmam!”

Hala ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Onu öldüremeyeceğimden emindim. Ama bir konuyu kesinlikle fark etmiştim: bu Reddeden Sınıf affedilemezdi. O yüzden, katiyen kaybolmamalıyım.

“Seni öldürmeme izin ver! Lütfen, seni öldürmeme izin ver!” diye bağırdı. Bu sözlerin bir reddediş olması gerekiyorken, bana daha çok acılar içerisinde bir haykırış gibi, bir ağıt gibi gelmişti.

...ah, anladım. Sonunda fark ettim.

O ağlıyordu.

Dıştan bakınca, her zamanki gibi ifadesizdi. O gözyaşı dökmemişti. Doğrudan ona baktım. Hemen gözlerini kaçırdı. Onun ince ve narin bacakları bu süreç boyunca titremişti. Kendi hislerini algılayamıyordu, ne de olsa uzun zaman önce bütün ifadelerini kaybetmişti. Ağladığının farkına bile varamıyordu. Gözyaşları artık akmıyordu, çünkü muhtemelen uzun zaman önce kurumuşlardı.

Bunu daha önce fark etmediğim için özür dilerim.

“Beni öldürmene izin vermeyeceğim. Beni reddetmene izin vermeyeceğim.”

“Benimle alay etme! Bana daha çok azap çektirme!”

Özür dilerim, ama onun yalvarışlarını dinleyezdim.

O yüzden—

“Seni ıssızlığa terk etmeyi katiyen reddediyorum!” diye haykırdım.

Belki sadece hayal ettim, ama Mogi bir anlığına rahatladığı hissine kapıldım.

Ama buna rağmen…!

“Ah—”

Gözlerim tamamen karardı. Yanağıma gelen bir darbe sayesinde kısa süreliğine görebilme kabiliyetim dönmüştü. Manzara değişmişti. Mogi'nin kanlar içerisinde kalmış terlikleri gözlerimin önündeydi. Ellerim artık onun bileğini tutmuyordu; öylece güçsüz bir şekilde yerde duruyorlardı.

Bana daha fazla bir şey yaptığından değildi. Sadece kendi kendime yığılmıştım.

Sonunda onu ikna etmenin yolunu bulduğuma emin olmama rağmen, artık hareket edemiyordum. Ağzımı hareket ettirmekte bile sorun yaşıyordum.

“Ben aptalım.”

Sadece onun sesini duydum.

“Sırf bunun yüzünden, sırf böyle bir söz yüzünden, ben—”

Kafamı kaldıramadığım için, o, yüzünde hangi ifadeyle konuştuğunu bilmiyordum.

“..........Öldür… meliyim. Öldürmeliyim. Öldürmeliyim. Öldürmeliyim. Öldürmeliyim. Öldürmeliyim. Öldürmeliyim. Öldürmeliyim. Öldürmeliyim. Öldürmeliyim. Öldürmeliyim. Öldürmeliyim.”

Sanki kendisine talimat verir gibi, aynı sözü tekrar tekrar söyledi.

Onun terlikleri kımıldadı. Birinin kanı suratıma sıçradı. Mutfak bıçağından ışık gözlerime yansımıştı.—ah, kullanmayı düşünüyordu.

“Artık gerçekten de elveda, Kazu.”

Çömelip nazikçe sırtımı okşadı.

“—Öldürmeliyim…”

Ve bıçağı—

“—Kendimi öldürmeliyim.”

—kendi vücuduna sapladı.



Geri Git - 27,755. Defa Geri Dön - Ana Sayfa (Main Page) Devam Et - 27,755. Defa